"DEVLET PRİM DESTEĞİ VEREBİLİR"
Quick Sigorta Genel Müdürü Ahmet Yaşar: "Devletimizin her kesime prim desteği var, mesela TARSİM'de çiftçimize prim desteği var, çiftçi hayvanını, bitkisini sigorta yaptırırken, devlet yüzde 50 prim desteği veriyor. Burada da belki durumu iyi olmayan vatandaşa ya da sigortasını yaptırmakta zorlanan vatandaşa devlet prim desteği verebilir."
Neşe BERBER
Bundan sonra deprem olduğunda biz daha iyi nasıl korunabiliriz?
-Biz sizinle Mart ayında yaptığımız programda COVİD salgını yeni başlamıştı ve 11 Mart'ta da ilk vaka açıklanmıştı. O yayında şöyle bir tespit yapmıştık; "muhtemelen hepimiz bu hastalığa yakalanacağız ama önemli olan bu durumu doğru yönetebilmek, bu bir farkındalık meselesi" demiştik. Şu anda da çember iyice daraldı artık. Mutlaka hepimizin yakınlarında bu hastalığa yakalanan birileri var.Biz bu süreci öğrenerek ilerledik, hastane kapasitesini yönettik, evde tedaviyi öğrendik. Burada farkındalık konusu çok önemli dolayısıyla yönetme konusu çok önemli. Ben arkadaşlara toplantılarda hep şunu söyledim; herşey ne kadar teknolojik olursa olsun , yöneten biz olacağız, biliyorsunuz biz teknoloji odaklı bir şirketiz ama insanı hiç bir zaman odaktan çıkartmamız lazım. Öbür türlü parametreleri sisteme gömersiniz, sistem çalışır ama bu tek başına doğru değil o zaman yönetmiş olmayız. Yönetmek demek bizim gerekli yerlere gerekli müdahaleleri yapabiliyor olmamız demektir, bu da insan odağı ile olur. Nasıl ki şu an hastane taşıma kapasitelerini yönettik aynen böyle. Bu deprem konusuna dönecek olursak, tabii ki İzmir’de 116 tane canımız gitti. Onları hiçbir şekilde geri getiremeyiz. Ne sigorta sistemi geri getirebilir ne bir başka şey. 1035 yaralımız oldu, çok şükür büyük bir kısmı tedavi oldu ve şu anda 137 civarı yaralımız var. Onlara da Allah'tan acil şifalar diliyorum. Şimdi burada öğrenerek gitmemiz lazım; ben biliyorsunuz pozitif ve olumlu yaklaşmayı severim ve çözüm odaklıyımdır. Bizim her türlü depremden sonra, hep birbirimize atıp tutmayı, sen ne yaptın? Senin zamanında mı verildi? Benim zamanımda mı verildi? kim yaptı hayır. Şunu da ne olur unutmayalım yani, arkadaşlarıma da anlatıyorum; bizler çocukken evlerimizin yanında yakınında inşaat olurdu, kocaman bir elek olurdu, kum, çimento yığarlar, sonra bir usta onu karardı beton oluştururdu çimento oluştururdu, onu da gidip katlara dökerlerdi ve o taşıyıcı sistemleri yaparlardı. Aslında bir aşçı edasıyla bir tertip, bir harç hazırlardı. O ustanın tecrübesine bağlıydı hangi kıvamda çimentoyu, kumu suyu koyacak, onların kalitesi ne olacak? Sonra Gölcük depreminden sonra öğrendik, artık bu tür betonlar hazır beton tesislerinde ve TSE standartlarında belli kalitelerde üretiliyor, inşaat önünde karmalar ortadan kalktı. İzmir depreminde enkazları takip ederken, izlerken hepimiz gördük ki bu bir beton değil aslında, arkadaşlarımız gittiler gördüler bu bir beton değil bu bir başka bir şey. Buradan şuna varmamız lazım, öğrenmemiz lazım sadece atıp tutup bağırıp çağırıp bir nefret diliyle konuşarak bundan sonra gelecek depremi beklemiyor olmamız lazım.
-Depremlerden sonra günlerce bu konu konuşuluyor, özellikle medya mensubu olarak biz gazeteciler haberler yapıyoruz, konuşuyoruz daha sonra bu konu unutuluyor. Bu olmaması lazım değil mi?
Maalesef bu konuda elbette hepimiz kusurluyuz ama medyanın da bir özeleştiri yapması lazım fikri takip yapması lazım. Birçok insan merak ediyor mesela Yunanistan sınırındaki göçmenler ne oldu? Bu sorunun cevabını pandemi sürecinin başlaması ile o günden itibaren medyada görmüyoruz. Hergün oradan canlı yayın yapan medya bir daha o konuya girmiyor, birçok insan merak ediyor ne oldu o insanlar? Pandemiden öldü mü ? Türkiye tekrar sahip mi çıktı ? Başka seçenekte maalesef yok zaten.
-Bizim ülkemiz biliyoruz ki deprem kuşağında. Biz ne yapmalıyız? Nasıl yaşamalıyız? Deprem sigortası yapmalı mıyız? Bundan sonra nasıl daha bilinçli yaşamalıyız ?
-Sizin de söylediğiniz gibi deprem bölgesinde yaşıyoruz, dolayısıyla bu artık hepimizin kabul etmesi ghereken bir gerçek. Hafta sonu Konya'da Mevlana'nın metinleriyle karşılaştım. Mevlana'nın metinlerine göre Konya'da çok sık deprem olmuş. Halbuki Konya bugün 5 . deprem bölgesi, depremle en az karşılaşan yer ama geçmişe baktığımızda Konya depremlerle yıkılmış, onun için Mevlana'nın kayıtlarında var. Dolayısıyla bizim en düşük deprem bölgemiz bile aslında deprem gerçeği ile karşı karşıya. Türkiye'nin büyük bir kısmı birinci derecede deprem bölgesi, artık bu farkındalığa sahip olmamız bu gerçekle yaşıyor olmamız lazım. Bunun içinde hem konut alanında, çimento alanında, sigorta alanında, finansal yönetim alanında ve sosyal alanlarda ki burada depremden sağ çıkmamız yeterli olmuyor, insanların yaşadığı travmalar var. İnsanlar ailelerini kaybediyor dolayısıyla bunun her yönü ile yönetilmesi çok önemli. Tabii ki finans olarak da yönetilmesi çok önemli, ülkemizin bunu yönetiyor olması lazım. Bunun için de sigorta finansal bir enstrüman. Dünyada onun yerine geçebilecek başka bir yöntem de yok maalesef.
Ülkemiz Gölcük depreminden sonra dünyaya model olan DASK Modeli'ni devreye aldı ve bugün gerçekten bir sigortacı olarak da benim iftihar ettiğim bir yapıdır gerçekten. Çünkü ülkemizin Dask gibi, Tarsim gibi, Sigorta Bilgi Merkezi gibi gerçekten dünyaya örnek modelleri var ve bunlarla iftihar etmemiz gerekir çünkü bütün dünya ülkeleri gelip bu modelleri incelemekte ve örnek almaktadırlar. Gerçekten hem Sigorta Emeklilik Denetleme ve Düzenleme Kurumu, hem Türkiye Sigorta Birliği ve sigorta şirketlerimiz gerçekten İzmir depreminde çok hızlı pozisyon aldılar. DASK hemen, orada zaten var olan ekiplerin sayısını arttırdı, iletişim ofislerini hemen ikiye çıkardı. Alo 125 Dask hattıyla ve çağrı merkezleriyle hem internet sitesi üzerinden hem de E-Devlet üzerinden ihbarları almaya başladı. Bugüne kadar 14 İlden 17500 ihbar aldı Dask ve almaya devam ediyor.
Önemli olan taşıyıcı sistemin ayakta kalması, yani bizim hayatta kalabilmemiz , yoksa bazı paylaşımlar gördüm sosyal medyada yeni yapılmış bir takım binalarda alçı düşmesi, çatlak olmuş bu estetik kusurlar önemli değil, bunların yüzde yüz garantili olması gerçekten çok zor. Ama, onun içinde zaten konut sigortamız ve Dask sigortamız var o hasarları karşılıyor. Burada önemli olan taşıyıcı sistemin ayakta kalabilmesi, beton kalitesi çok önemli dolayısıyla taşıyıcı sistem ayakta kalsın ki, insanlarımız hayatta kalabilsinler.
- Deprem gerçeğinin Kentsel Dönüşüm ve sigortaya etkileri konusunda neler söylersiniz ?
-Öncelikle bu konuya geçmeden farkındalık konusunu bir tamamlamak isterim. Bu yıl bile bir sürü depremle karşılaştık. Mesela İzmir depreme girmeden önce, Dask ile ilgili belli oranlar vereceğim. Biliyorsunuz Dask zorunlu bir deprem sigortası. Zorunlu olduğu için elektrik, su ve tapu işlemlerinde aranıyor. Buna rağmen Türkiye'de İzmir depreminden önceki yani 30 Ekim tarihindeki rakamlarla Türkiye'nin yüzde 55.5'i zorunlu deprem sigortası yaptırmış. Bunun depremden sonraki oranı 56. 2 olmuş. Bu oran Ege'de 54 iken 56 olmuş, İzmir'de 56,7 iken 60 olmuş. Hala farkındalığımız gelişmemiş. Yakın zamanda yaşadığım bir olayı paylaşmak isterim. Sigorta acentelerimizden bir tanesi Dask sigortası biten bir sigortalımıza poliçesini yenilemesini hatırlatıyor, gelen cevap şu; “bu sene benim elektrik aboneliğim yok yaptırdım.” Şimdi Dask bir deprem sigortasıdır, abonelik veya bir ruhsat değildir bunun farkında olmamız lazım. Gölcük depreminde halen konulan deprem vergileri ile ilgili ödemeler yapılıyor, neden? Birtakım yardımlara ihtiyacımız oldu o dönemlerde ama bugün Devletimize ihtiyaç olmadan Doğal Afet Sigortaları Kurumu tek başına 20 milyar lira ödeme kapasitesine sahip, ama Dask bir sigorta kurumu dolayısıyla primini ödemiş sigortalılıların hasarlarını ödüyor. Dolayısıyla da bu 20 milyar TL'yi primini ödemiş sigortalılara ödemesi lazım. Türkiye gerçekten sosyal bir devlet bana göre dünyanın en soyal devletlerinden bir tanesi, bugün Amerika'ya gittiğinizde kartondan evleri ile sokakta yürüyen bir sürü insan görüyorsunuz, sokakta yaşayan bir sürü insan görüyorsunuz, sağlık hizmetinden faydalanamayan bir sürü insan görüyorsunuz. Ülkemizde bu açılardan gerçek bir sosyal devletin varlığını hissedebiliyorsunuz. Bundan hepimiz gurur duyuyoruz. İzmir’de de Devletimiz Depremzedelerimize derhal sahip çıkmış sadece ev değil eşya konusunda da yardımlarını ortaya koymuştur. Burada dikkat edilmesi gereken konu ise; Depremde devletin size sürekli sahip çıktığını depremde evinizi, eşyanızı verdiğini görürseniz ne gerek var benim sigorta yaptırmama diye düşünebilirsiniz, o zaman da bu bizi yanlış bir yere götürebilir, nasıl yanlış bir yere götürebilir? Gölcük depremini yaşadık, Marmara depremini yaşadık. İstanbul depremini konuşuyoruz, yıkılacak bina sayısının 49.500, orta ağır hasar alacak bina sayısının 194.000 lerde olduğundan bahsediliyor, bağımsız bölüm sayısını tahmin edin ki, bugün sadece İzmir'den gelen 17.500 ihbardan bahsediyoruz ama sayı çok büyüyecek. Devleti bu kadar bir finansal yükün altına sokmak da bizim hakkımız değil.
Biz ne yapabiliriz?
Ayda ortalama 15 TL lik primlerle Dask sigortası yaptırabilirsiniz bu Türkiye ortalaması, bazı bölgelerde yıllık prim 35 TL gibi çok düşük. Dolayısıyla bizim belki de devletimizden şunu istememiz daha doğru olabilir; mesela devletimizin her kesime prim desteği var, mesela TARSİM’de çiftçimize prim desteği var, çiftçi hayvanını, bitkisini sigorta yaptırırken, devlet yüzde 50 prim desteği veriyor. Burada da belki durumu iyi olmayan vatandaşa ya da sigortasını yaptırmakta zorlanan vatandaşa devlet prim desteği verebilir. Dask sigortasında, konut sigortasında prim desteği olursa o zaman ne olur? Devletin Dask'tan bağımsız yardım yapması yerine, bu yardımlarla yani bugün İzmir'de konut için harcanacak para ile çok sayıda prim desteği ödenebilir. Elbette burada sokakta kalan vatandaşımızın sokakta bırakılmasından bahsetmiyorum, İzmir için de bahsetmiyorum. Uygulamanın bundan sonrası için mevcut sigortalanma oranın yüzde yüze çıkartılması için sigorta yaptıramayacak vatandaşa devletin prim desteği yani onun sigortasına prim katkısı sağlamaktan bahsediyorum. Böyle olunca da siz zaten reasürans kanalı ile dünya sigorta sistemine riskinizi transfer etmiş oluyorsunuz. Türkiye'nin de yerli reasürans şirketleri var böylece dünyada reasürans şirketlerine riski yayıyoruz. Onun dışında Dask'ın bir hasar kapasitesi var, geçmişte yayınladığı tahviller, catbondlar kanalı ile var. Sonuçta bir hasar ödeme kapasitesi yaratıyor. Bugün bile 20 milyar TL tek hasarda ödeme kapasitesi var. Ayrıca bildiğiniz gibi sigorta primlerinden oluşan fonlar enflasyona yol açmayan tasarruf ve yatırımı artırarak kaldıraç etkisi yaratan fonlardır. Sigorta dünyanın en modern finansal enstrümanlarından birisidir ve iki büyük özelliği vardır, birincisi Sigortanın geleneksel özelliği; en modern risk transfer aracıdır ve riski yönetmektedir, sigorta ama onun dışında bir de fon yönetim özelliği vardır. Sigorta sayesinde çok büyük fonlar oluşturursunuz. Ülkede yatırımı tetikler, istihdamı, vergi gelirlerini artırırsınız.
Türkiye'de ilk kez varlığa dayalı menkul kıymetler için kefalet sigortası yaptık.
Quick Sigorta yerli ve bağımsız bir sigorta grubu olarak bugüne kadar, bir bankanın sigorta şirketi değil de kendisi bir sigorta grubu olarak başlayan ama elde ettiği fonlarla, finansal enstrümanlar oluşturan kefalet sigortaları ve benzeri türev ürünlerle piyasaya gayri nakdi kaynak kullandıran bir yapı olarak çalışıyoruz. Mesela biz Türkiye'de ilk kez varlığa dayalı menkul kıymetler için kefalet sigortası yaptık. Yerli ve bağımsız bir grup olunca bugüne kadar dünyada söylenen bir modeli biz Türkiye'ye uyguluyoruz. Biliyorsunuz klasik bir söylem vardır Dünyada sigorta şirketleri bankaların sahibi , Türkiye’de bankalar sigorta şirketlerinin sahibi diye.
Tam bu noktada İzmir Depreminden de hareketle Kentsel dönüşüme çok ihtiyacı var Türkiye'nin ama orada da kendi içinde sorunları var projenin bir elden çıkmadığı için. Kentsel dönüşümde bina tamamlama diye bir sigortanız var sizin. Bundan bahseder misiniz?
Bizim artık şu farkındalığa sahip olmamız lazım hepimiz büyük evler v.s alıştık artık bunlardan vaz geçmemiz gerekir, dünya değişti. Mesela İzmir depreminden sonra devlet ev veriyor ama bununla ilgili bile söylentiler çıkıyor; diyorlar ki, üç artı bir yerine iki artı bir ev veriliyor. Devlet sizin oturulmaz raporlu binanıza karşılık ev veriyor, siz oda sayısı diyorsunuz. Bizim artık yaşayacağımız alanların özgür ve rahat olması gerekiyor, para harcamadan da kentsel dönüşüm yapılabilir. Biz hala metrekare hesabı yaparak bir olan dairemizi ikiye çıkarmaya çalışırsak kentsel dönüşümde sorunlar da yaşayabiliriz. Burada müteahhitlere de yükleniyorlar, bizler sorumluluğu tek bir noktaya yüklersek yarın bir gün sorumluluk alacak kimseyi bulamayız. Burada herkesin kendi üzerine düşen sorumluluğu alması gerekir. Bina tamamlama sigortasını Türkiye'nin hizmetine sunduk, PR çalışması olarak bir iki poliçede değil, herkese açık, hem kentsel dönüşümde, hem maketten satışlarda yani ön ödemeli konut satışlarında biz tüketicinin, müteahhitlerin ve konut yatırımcılarının da hizmetine bu ürünü sunduk. Şu anda tüketiciler henüz ürünün ve konun farkında olmadıkları için talepler daha çok müteahhitlerden geliyor, onlardan gelen taleplerin kaynağı da mevzuat gereği belediyelerden ruhsat almak için verdikleri teminatı karşılamak adına bu taleplerde bulunuyorlar. Devlet bina tamamlama sigortasını mevzuata koymuş, kentsel dönüşüme tabi konut sahibi olarak bizim yapmamız gereken şey, bina tamamlama sigortasını istemek. Yani konut arsa sahibi yada konut alıcısı, yatırımcısı girdiği projelerde müteahhite şunu söyleyecek; “Kardeşim bana Bina tamamlama sigortasını ver , ben senden başka bir şey istemiyorum” Çünkü bina tamamlama sigortasını aldığınız zaman müteahhit evinizi tamamlamazsa sigorta şirketi devreye giriyor ve konut sahibine konutunu teslim ediyor yada ödediği parayı iade ediyor. Elbette burada sigorta şirketi bir rating skorlama enstrümanı olarak da projeyi, müteahhitin mali yapısını, fizibiliteyi her şeyi teknik ve mali olarak inceliyor, ona göre teminat veriyor, yani size poliçe getiremeyen müteahhit zaten kredibilite almamış oluyor, tüm bu bilemediğiniz teknik ve mali süreçlerle de siz uğraşmamış ve yılların alın teriyle biriktirdiklerinizle risk almamış oluyorsunuz.
- Peki burada devletten beklentileriniz var mı ?
Bina Tamamlama ve Kefalet Sigortalarında yani genel olarak finansal sigortalarda arzı artırabilmek için mevzuatta düzenlenmesi gereken yerler var, örneğin teminatlandırma konusunda bankalara ve finans kuruluşlarına tanınmış bazı vergi harç istisnaları sigorta şirketlerine sağlanmıyor. Yine bazı alanlarda teminat mektubu kefalet senedi eşitliğinde mevzuatsal düzenlemelere ihtiyaç var. Oysa banka dışı finans dediğimizde ilk akla gelen sigortacılık ve hükümetimizin stratejik hedefleri içerisinde. Burada muhtemelen gözden kaçan bir düzenleme ve uygulama eksikliği var. Bu konuda hızlıca bir düzenleme bekliyoruz. Aynı şekilde Kentsel dönüşüm mevzuatında yer alan projenin % 10 u kadar banka teminat mektubu konusu, henüz tüketici/konut alıcısı farkındalığı olmadığı için bina tamamlama sigortasının önünde maliyet açısından engel teşkil ediyor ve kentsel dönüşüm riskini artırıyor.
Son olarak eklemek istedikleriniz neler olabilir ?
Bir önemli konuda özellikle Karadeniz bölgesinden gelen sitemlerden, biliyorsunuz Dask'ın açılımı Doğal Afet Sigortaları Kurumu. Ama kurum şu anda sadece zorunlu olarak deprem sigortaları yapıyor ve deprem hasarlarını ödüyor. Karadenizli vatandaşlardan gelen sitem depremden çok sel hasarı görüyoruz, zorunlu olduğu için Dask sigortası yaptırıyoruz, bazen başka sigorta yaptıramıyoruz. Ama sel hasarını Dask ödemiyor. Dolayısı ile Dask da tek başına yeterli değil bütün konut sigortasının da Dask ile birlikte mutlaka yapılması şart. Tavsiye ettiğimiz Devletin prim desteği burada da olduğunda aslında birçok konuyu da çözebilecek. Muhtemelen hem Dask kurumumuz, hem Sigorta Şirketleri Birliği hem de Sigorta Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun üzerinde çalıştığı bu konuda da bir gelişme olacak ve doğal afetler üzerinden de çalışma yapılacak çünkü 2020 yılında neredeyse her türlü doğal afet ve depremi çok sık yaşadık, virüs ile evde karantinada kaldık, ama bu doğal afetlerle birlikte risklerin uyumadığını ve karantina sürecinde de riskten korunamadığımızı gördük, dolayısıyla bizim bunu sigorta sistemi ile tazmin etmemiz lazım.
Herkese risklerini sigorta şirketlerine transfer etmelerini, bu tür dönemlerde her zamankinden daha çok tavsiye ediyorum. Çünkü işler yolundayken değerleri yerine koymak daha kolay olabilir ama bu tür dönemlerde elde avuçta kalanı da kaybetmenin bir manası yok. Sigorta sandığımızdan çok daha ucuz ve modern bir risk transfer aracı, huzurlu uyumanın en güvenilir yolu.