SON DAKİKA
Turizm Pazar 27 Ekim 2024 06:12

DALMAÇYA KIYILARINDA MAVİ YOLCULUK

Siz de benim gibi mavi yolculuğu çok sever misiniz? O halde gelin sizi harika bir mavi yolculuğa çıkarayım. Sonbaharın bu son ılık günlerinde şerbet gibi denizin keyfine varalım

Dalmaçya kıyılarında mavi yolculuk

Deniz DİKMEN

Mavi yolculuğumuzu Ege kıyılarında değil Avrupa’da Dalmaçya kıyılarını keşfederek yapacağız. Bu sefer küçük ve yumuşak çantalar hazırladık. Hem teknelerde yer kısıtlı oluyor, hele sert bavullara hiç yer yok. Hem de tekne de zaten bir mayo ve T-shirt ten çok fazla başka bir şeye de ihtiyacınız olmuyor. Teknenin en güzel yönlerinden bir tanesi zaten bu doğal ve minimal yaşam.

İstanbul’dan uçağımıza binip bir buçuk saatlik bir uçuşun ardından eski Yugoslavya’nın günümüzün Hırvatistan’ın başkenti Zagreb’e varıyoruz. Çantalarımızı alıp aracımıza biniyoruz ve üç saatlik bir araç yolculuğun ardından Adriyatik kıyısında bulunan Sukosan kentine varıyoruz. Ertesi gün Sukosan’da bulunan dev marinaya gidip teknemizi teslim alıyoruz.

Ekibin bir kısmı, ben dahil, teknede ihtiyacımız olan bir haftalık kahvaltılıklar, meyveler, sebzeler, çaylar, kahveler, çerezler, su, içecekler ve her türlü temizlik malzemesi temin ediyor. Büyük bir katamaranımız var. 6 Kamarası var. Gezgin dostlarla birlikte harika bir rota planladık. Katamaranımızda beş tane kaptanımız var. Yani teknedeki herkes yat kaptanlığı eğitimi almış. Ehliyetli dostlarla gezi yapmanın güveni ve keyfi ile bu seyahate başlıyoruz. Hepimizin teknede çeşitli görevleri var.  

Cumartesi akşamüstü kuğu gibi beyaz teknemizle Sukosan Marinası’ndan büyük bir heyecan ile ayrılıp yolumuza koyuluyoruz. Amacımız batı Akdeniz’e bağlı olan ve İtalya yarımadasını Balkanlardan ayıran Adriyatik Denizi’nde Dalmaçya kıyılarını gezmek ve keşfetmek. Dalmaçya, Merkez Hırvatistan, Slavonya ve Istriya’nın yanı sıra Hırvatistan’ın dört önemli bölgesinden bir tanesi.

Bu güzel kıyılar, yaklaşık 500 kilometrelik bir uzunluğa sahip ve batıda Rab Adası’ndan başlayıp güneyde Kotor Adası’na kadar uzanıyor. Dalmaçya kıyılarına olağanüstü güzellik katan 79 ada ve 500 civarında adacık ve kayalıklar bulunuyor ve yelkenciler için harika doğal koylar yaratıyor. Bu adaların en büyükleri Brac, Pag ve Hvar Adaları.

damacya-1

Adını nereden alıyor?

Dalmaçya kıyıları bu ara ismini antik dönemde bu bölgede yaşayan ‘Dalmatae‘ ismindeki İlirya halkından alıyor. Kıyılar antik dönemden sonra Roma İmparatorluğun ve Venediklilerin etkisinde, daha sonraki dönemlerde Slavların etkisinde kalmıştır. Bu kavimler Dalmaçya bölgesini gerek kültür, gerek dil, gerek mimari açıdan derinden etkilemiştir.

Katamaranımızla yol alıyoruz ve gece yaklaştığı için Sukosan’a yakın bir adaya demir atıyoruz. Gün boyu hazırlıklarımızdan dolayı yorulmuşuz ve güzel bir akşam geçirmek için kendimizi karşı kıyıda bulunan küçük bir balıkçı lokantasına atıyoruz.

Hırvatistan kıyılarının özelliği bu aslında. Bölgede Split, Zadar, Sibenik ve Dubrovnik haricinde büyük yerleşim merkezleri pek yok.  Zaten Hırvatistan’ın toplam nüfusu dört milyon. Fakat gittiğiniz küçücük koylarda bile karşınıza çok tatlı ve minik balıkçı kasabaları veya balıkçı restoranları çıkabiliyor ve tüm yelkenciler de bu koylarda buluşuyor. Akşam balıkçıda bize harika bir sofra hazırlıyorlar. Deniz ürünleri, yerel balık, salatalar, mezeler. Hepsi hem çok taze, hem leziz, sunumu çok hoş ve fiyat olarak ta çok makul. Açık havada oturuyoruz. Karşımızda kıpkırmızı renkte güneş batıyor. Denizin lacivert sularında tekneler salınıyor ve ay doğuyor. Burnumuza çalan tuzlu deniz kokusu daha ne olsun. Maşallah bu güzellikler bizde hoş bir etki bırakıyor.

Ertesi gün sabah erkenden uyanıp kendimizi bulunduğumuz koyun sularına bırakıyoruz. Güne başlarken doğa ile kucaklaşmak ne güzel. Teknemizde kahvaltımızı ettikten sonra kaptanımız kahvesini alıp kaptan köşküne çıkıp motorları çalıştırıyor ve yola koyuluyoruz. Adriyatik Denizi’nde güneye doğru ilerliyoruz. Hava şerbet gibi ve yol boyunca birçok yelkenliye denk geliyoruz. Bazılarıyla göz aşinalığımız da oluyor. Avrupa’dan yelken yapmaya buraya gelen çok turist var.

Hedefimiz Kornati Ulusal Parkı’ndaki adacıklara varmak. Kornati Takımadaları kıyı boyunca yaklaşık 32 kilometrelik bir uzunluğuna ve 320 kilometrekarelik bir alana sahip. Kornati Ada takımı 89 adacık ve kayacıklardan oluşuyor. Buradaki özellik yelkenlinizle adaların etrafında ‘slalom’ yaparak harika rotalar çizebiliyor olmanız. Bazı adacıklar yemyeşil bazıları çorak ve çoğunda yerleşim yok fakat dediğim gibi belli başlı koylarda mutlaka restoranlar veya küçük marketler bulunuyor.

Renkler muhteşem

Kornati Ulusal Park’ta doğada gördüğünüz renkler muhteşem. Denizin değişik mavi tonları ve gökyüzünün mavisi bulutları da alıp birbirine karışıyor. Arada adaların sarı toprak rengini veya ağaçların yeşilini görüyorsunuz. Koyların rengi koyu lacivertten türkuazın açık tonlarına veya zümrüt yeşiline kadar uzanıyor. Bembeyaz bulutlar sonsuz gökyüzünde çeşit çeşit resimler çiziyor. Bazı koylar rüzgarlı, bazıları sessiz sedasız ve tamamen rüzgarsız olabiliyor. Korunaklı güzel bir koy bulduğumuzda hemen bir yüzme molası veriyoruz. Sonbaharın güneşi iliklerimizi ısıtıyor. Kışa girmeden mis gibi bir iklimde deniz havası almak, biraz güneş banyosu yapmak gerçekten müthiş. Burada birkaç günlüğüne bile olsa dünyanın kaosundan uzaklaşmak insanın ruhuna ne iyi geliyor. Doğanın güzellikleri ile bütünleşince zaten dünyadaki bu çekişmelere, kötülüklere, savaşlara hiç anlam veremiyorsunuz. Doğa ananın kucağı aslında çok huzurlu ve müthiş güzel bir yer. 

Kornati’de adaların arasında bir aşağı bir yukarı yol alıyoruz. Rüzgarda yelkenimizi açıyoruz ve biraz da bembeyaz yelkenimizin altında yatarak yol alıyoruz. Çoğunlukla teknenin ön kısmında oturup rüzgarın ve güneşin yüzüme vurmasının keyfini çıkarıp elimde içeceğim çevreyi izliyorum. Akdeniz’in her bir köşesi gerçekten muhteşem.

Akşamüstü ise Otok Levrnaka Adası’nın iskelesine teknemizi bağlıyoruz. Buraya tavsiye üzerine geldik. Hakikaten koy çok güzel ve korunaklı. Burası aynı zamanda Konoba Levrnaka yani Levraka Restoran’ın bulunduğu yer. Bu restoranı yelkenci arkadaşlar bize tavsiye ettiler ve ahtapotunu çok met ettiler. İskeleye yanaşır yanaşmaz restoranın baş aşçısı beyaz önlüğü ile teknemize gelip, gece kalıp kalmayacağımızı ve akşam yemeğine gelip gelmeyeceğimizi soruyor.

Geceyi burada geçireceğiz ve aşçımızın hazırladığı yemeklerin ve ahtapotunun tadına bakacağız. Şef teknemizde akşam yemeği için siparişlerimizi alıyor. Yemek saatine kadar kadar deniz giriyoruz, çay keyfi yapıyoruz ve komşu teknelerdeki denizcilerle tanışıp sohbet ediyoruz. İskele biz yanaştıktan sonra bir anda doluverdi. Demek ki herkes buraları ağzının tadını biliyor. Akşam vakti güzel kıyafetlerimizi giyip hemen iskelenin dibindeki restorana gidiyoruz. Restoran da son masasına kadar dolu. İnanılmaz geliyor bize. Fonda güzel yerel bir müzik çalıyor, ambiyans çok hoş. 

dalmacya-2

Doğal ve kendisi ile barışık

Deniz ile uğraşan insanlar hep doğal, kendisi ile barışık ve dingin oluyor. Bu nedenle mekan bir anda neşe ile doluveriyor. Restorana gelen herkes birbirine selam veriyor. Çünkü herkes bir nevi tekne komşusu. Bazı koylarda yan yana demirliyoruz. Her teknenin mürettebatı sanki dostumuz oluveriyor. Restoran bize muhteşem bir sofra hazırlıyor. Yemek olarak koca tepsilerin içinde mekanın spesiyalitesi patatesli ahtapot geliyor. Ahtapotlar kocaman ve bütün olarak servis ediliyor. Sanırım bir çeşit tandır gibi pişiriyorlar. Hayatımda hiç bu kadar yumuşacık ve leziz bir ahtapot yediğimi hatırlamıyorum. Patatesler de bu yemeğin suyundan nasiplenmiş fevkalade bir tat oluşturmuş. Gerçekten yemek çok özel. Büyük bir keyifle tepsideki yemeğimizi bitiriyoruz. Ardından tatlılar ve kahveler. Restoran yerel meyvelerden yaptıkları içkilerini de ikram ediyor. Her şey çok leziz, temiz ve servis çok profesyonel. Büyük bir keyifle, karnımız ağzına kadar tok, karşımızda yakamoz bizi denize çekiyor. Bu fonda iskeledeki teknemize dönüyoruz.

Bir sonraki gün yine yola çıkma vakti erken geliyor. Yavaş yavaş yolumuza devam ediyoruz. Bölgedeki adacıkları, koyları gezerek daha sonra harika bir kanyonun içinde bulunan Sibenik ve Skradin’e uğruyoruz. Bir hafta boyunca bu muhteşem bölgenin altını üstünü getiriyoruz. Hava da bize yardımcı oluyor. Geceleri bir iki kez fırtına ve yağmur görmüş olsak bile gündüz her yer süt liman ve muhteşem bir sonbahar güneşi var.

Olur da bir gün Akdeniz’in bu kıyılarına gelirseniz, bu güzellikleri sindire sindire gezin. Size yapacağım tek uyarı mavi yolculukta konaklama yapacağınız iskele ve tonoz bağlanma fiyatlarını önceden sorun. Sizi zorlamıyorlar ama biraz yüksek olduğuna dikkatinizi çekmek isterim. İster tonoza teknenizi bağlayın ister iskelede yerinizi alın hemen görevliler sizden ücretini almaya geliyorlar. Eğer sadece gelip gidiciyseniz ücret almıyorlar. Özellikle gece konaklayacaksanız sizden park yeri ücreti alıyorlar ve bu ücret bazı iskelelerde yüksek olabiliyor. Ama su ve elektrik alabilmeniz de gerekiyor. Yoksa restoranlarda yediğiniz yemeklerin fiyatı gayet uygun. Eğer büyük yerleşimlerde bekleme yaparsanız zaten kent içinde en lüks restoranından tutun fast food yemeğe kadar her şey uygun fiyatlı. Deşik fırsatlar ve süpermarketler gibi her türlü imkan mevcut.

Sonbaharın bu son güzel günlerinde ister kendi kıyılarımızda ister Akdeniz’in bu masmavi ve bize göre daha tenha, daha dingin kıyılarında doğa ile kucaklaşmanızı, deniz, güneş ve rüzgar ile bütünleşmenizi ve dostlarınızla samimi ortamlarda buluşup ruhunuza güzellikler katmanızı tavsiye ederim. Denizin maviliklerinde, sonsuzluğunda kaybolmak ve evrenle buluşmak gerçekten çok güzel.