SON DAKİKA
GÜNDEM Pazar 28 Kasım 2021 08:56

DALGALANMADA FAİZ İNDİRMENİN ETKİSİ AZ

Türkiye'de faiz indirimlerinin fiyatlamalar üzerindeki etkisinin sanılandan daha az olduğu belirtiliyor. Fiyat dalgalanmalarının nedeni; dünyada artan enflasyon, pandemi belirsizliği, tedarik sorunları, yüksek kâr amaçlı spekülasyon ve beklenti yönetiminin rasyonel sürdürülememesi şeklinde açıklanıyor.

Dalgalanmada faiz  indirmenin etkisi az

Sedat YILMAZ

Türkiye’de piyasalardaki volatilite; yurtiçi ve yurtdışından çeşitli çevrelerin Merkez Bankası’nın (TCMB) bağımsız olmadığına ve konjonktür açıdan gerek olmadığı halde seri bir şekilde faiz indirdiğine yönelik art niyetli açıklama ve raporlarını yoğunlaştırmasıyla son dönemde beklenmeyen yüksek bir seviye kaydetti.

Türkiye ile ticari ilişkilerde önemli bir yere gelen İngiltere’nin merkez bankası (BOE) Başkanı Andrew Bailey’in dahi Türkiye’deki durumu faiz indirimlerini ima ederek TCMB’nin bağımsızlığını “ekonomide alışılmadık bir kombinasyon” şeklinde yorumlaması ve” TCMB’yi güven vermeyen, saygınlıktan uzak bir politika yapmakla itham etmesi” dikkatlerden kaçmadı. Böylece haksız yere ve gerçeklerden uzak TCMB’nin bağımsızlığına dair suçlamalar ve faiz indirimlerini dillerine dolayanların yurtdışı kaynaklı spekülasyonlardan cesaret buldukları gözlendi.

Buna karşılık Türkiye’de faiz indirimlerinin fiyatlamalar üzerindeki etkisinin sanılandan daha az olduğu belirtiliyor. Fiyat dalgalanmalarının nedeni; bütün dünyada artan enflasyon, pandemi belirsizliği, yüksek kâr amaçlı spekülasyon ve beklenti yönetiminin veri kaynaklı rasyonel sürdürülememesi şeklinde açıklanıyor.

Kurdaki hareket anlamsız

Kısa vadede yüksek kazanç hedefli, sığ ve ekonomik realiteyle bağdaşmayan spekülatif hareketlerin, faiz indirimlerini bahane ederek döviz piyasalarını kendi amaçları için kullananlara geniş bir ortam hazırladığı dile getiriliyor. Bu noktada döviz piyasasındaki derinliğin artırılmasının yanında denetim ve yaptırım konusunda otoriteyi göreve çağıran ekonomik çevreler, dövizdeki volatilitede faiz indirimlerinin herhangi bir alakasının olmaması gerektiğine vurgu yapıyor. Aynı çevreler yaklaşık 250 milyar dolarlık bir banka mevduatı, yıllık 200 milyar doları geçen bir ihracat ve geçen seneye göre yüzde 100’e yakın artan turizm gelirinin döviz bolluğu oluşturduğu, böyle bir bolluğun olduğu yerde aslında fiyatların düşmesi gerektiğini dile getiriyor.

Dövizdeki dalgalanmanın normal seviyeye çekilmesi için önce oluşturulmaya çalışılan belirsizliğin ortadan kaldırılmasını tavsiye eden söz konusu çevreler, daha fazla yatırım, istihdam ve ticaret hedefleyen iş dünyasının yüksek kur, yüksek faiz ve yüksek enflasyon istemediği, sadece üretim için güvenli ve öngörülebilir bir yol haritasının ortaya konmasını beklediği vurgulanıyor.

Türkiye’de salgın sürecine rağmen büyüme ve son 4 çeyrektir yüzde 30’un üzerinde artan makine ve teçhizat yatırımları dahil tüm ekonomik verilerin olumlu seyrettiği bir dönemde kurdaki yüksek seyrin açıklanamaz bir durum olduğuna değiniliyor.

Piyasanın ihtiyacı güven

Küresel enflasyonun tahminlerin üzerinde bütün ülkelerde artış kaydederken gelişmiş ülkelerin kazanç deposu olarak gördüğü gelişen ülkelerdeki piyasa hareketleri, kırılganlığa göre farklı seviyelerde kendini gösteriyor.

Son döviz dalgalanmasında ortam olmadığı halde diğer gelişen ülke para birimlerine karşılık Türk Lirası’ndaki aşırı değer kaybının spekülasyondan başka bir şey ile ifade edilemeyeceğini belirten ekonomik çevreler, “Türkiye’de kur ve enflasyon baskısıyla yüksek kalması istenen faizlerdeki indirimler bu yoldan önemli derecede kazanç sağlayanları rahatsız ediyor. Kamuoyu ve medyayı kullanarak faiz indirimlerine karşı spekülatif yaklaşımlar sergilenmesi bunun en önemli işareti olarak görülüyor. Ülkede mevcut tablonun olumlu hale çevrilmesi; beklenti yönetiminin gerçeğe dayanmayan spekülasyonlardan kurtarılması ve piyasa güveninin sağlanması gerektiği üzerinde şekilleniyor” bilgisini veriyorlar.

Türkiye’nin 2013 yılından bu yana düşük faiz politikası yürütmeye çalıştığını, ancak bu politikalara karşı etkin bir cephe ile karşılaşıldığını hatırlatan ekonomik çevreler, sadece faiz ve döviz kuru üzerinden yaklaşım yerine, düşük faiz ve yüksek üretimle birlikte tüm ülkelerin ihtiyacı olan yüksek istihdam, yüksek ihracat, cari fazla ve düşük dış borcun ikame edilmeye çalışıldığını belirtiyor.

Üretim esaslı politika

Yeni ekonomik politikada kur baskısının azaltılıp üretim ve istihdamın artırılmasının hedeflendiğini belirten aynı çevreler, “Düşük faiz avantajı ve ihracattan elde edilen yüksek gelir, ithalatın en büyük kalemleri enerji, hammadde ve ara malı yatırımlarına yönlendirilecek. Böylece enflasyon üzerindeki kur baskısı ortadan kalkacak. Pandemi sebebiyle tedarik zincirinin büyük sorunlarla karşılaştığı bu dönemde yürütülen ekonomik politikanın fiyatlamalarda birçok açmazı da çözeceği gözleniyor” yorumunu yapıyor.

Dünyada üretici fiyatlarının tüketici fiyatlarını ikiye katladığını, Türkiye’de yüzde 19’lardaki manşet enflasyona karşılık ÜFE’nin yüzde 46’lar seviyesinde olduğunu hatırlatan ekonomik çevreler, talep enflasyonunun düşürülmesinde faizlerin artırılmasının mümkün olabileceğini, ancak dünyada olduğu gibi pandeminin sebep olduğu arz enflasyonunu azalma noktasında faizlerin düşürülmesinin gerektiğini belirtiyorlar.

Türkiye’nin ekonomi kuralları içinde uyguladığı faiz indirimi politikasının devam edeceğinin TCMB tarafından da açıklandığına işaret eden ekonomik çevreler, mevcut şartlarda yüksek faiz, düşük enflasyonun uygulanmasının yanlışlığına vurgu yapıyor. Cari açık veren ülkelerin söz konusu yüksek faiz, düşük enflasyon modelinde her zaman sıkıntı yaşamaya hazır olduğunu belirten aynı çevreler, düşük faiz modelli sistemde üretim artışıyla gerçekçi bir enflasyon mücadelesinin başlayacağını kaydediyor.

Kur arz-talebi dengelemeli

Ekonomik verilere bakıldığında kurdaki yüksek seviyeleri doğrulamayan çok net göstergelerin olduğuna işaret eden ekonomik çevreler, yüksek kurun tüm iş dünyasını etkilediğini, mutlaka arz – talep dengesini sağlayan bir kurun işlerlik kazanmasını öneriyor. Aynı çevreler, düşük faiz politikalarıyla ilgili faiz indirimlerinin üretim maliyetlerini geri çekmede önemli bir argüman niteliği taşıdığını, faizler düşüyor diye döviz fiyatlarındaki artışın gerçekçi ekonomik bir tabloyu ortaya koyamadığını belirtiyor.

Türkiye’de gerçekleşen ekonomik verilerin ekonominin olumsuzluğuna dair bir fotoğraf vermediğine dikkat çeken söz konusu çevreler, “Pandemi ortamında ülkede tedarik zinciri hiç kopmadı. Hatta tedarik zinciri ülke dışına çıkarak bölgesel bir hal aldı. Diğer taraftan sanayi üretimi 3’üncü çeyrekte biraz azalsa da iyimserliğini sürdürüyor. Yılın ilk yarısında sanayi üretimindeki yüzde 25’lik büyümeyi kimse inkar edemez. Kapasite kullanım oranları son 3 yılın en yüksek seviyesine ulaştı. Gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYH) her çeyrekte artış gösteriyor. İhracat rekor artışlar yaparken ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 83’e ulaştı” ifadelerini kullanıyor.

Dünyaya entegre Türkiye’nin gidişatına küresel olarak da bakmak gerektiğine vurgu yapan ekonomik çevreler, her ülkenin kendisine has şartları olabileceğini, dünyadaki çok sayıda ülkenin halen negatif faiz uyguladığını, ekonomide düzelmenin yolunun üretimi artırmaktan başka bir şey olmadığını ve bunun sonunda ekonominin içinde olan herkesin ihtiyacı olanın güven meselesi olarak bakılması gerektiğini kaydediyor.

G. Afrika’dan yeni varyant

Güney Afrika’da yeni bir koronavirüs varyantının tespit edildiğine işaret eden ekonomik çevreler, varyantın henüz ciddi bir etkisinin olmasa da küresel piyasaların salgını yeniden fiyatlamaya başladığını belirtiyor. Aynı çevreler, Pfizer ve Biontech’in yeni varyanta karşı yeniden çalışmaya başladığını, söz konusu varyanta karşı geliştirilecek yeni aşının ilk teslimatının 100 gün içinde teslim edilebileceğini, aşının yaygınlaşmasıyla risklerin daha azalacağını söylüyor.

Yatırımcıların yeniden güvenli limanlar olan altın, Japon yeni, tahvil ve borsalara yöneldiğini belirten ekonomik çevreler, ABD tahvil faizlerinde gerilemenin olduğunu, altının onsunun yeniden 1800 dolar seviyesine yöneldiğini kaydediyor.

85 doların üzerine çıkan petrol fiyatlarının Güney Afrika varyantı sebebiyle yeniden 72 dolarlar seviyesine indiğine dikkat çeken aynı çevreler, Metallerde fiyatların aşırı geri çekildiği, bakır fiyatlarının yüzde 3, demir cevheri vadelileri yüzde 5’den fazla gerilediğini haber veriyor.

Yurtiçinde faiz, yurtdışında yeni varyant tedirginliği

Merkez Bankası’nın (TCMB) 18 Kasım’daki 100 baz puanlık faiz indirimiyle politika faizini yüzde 15’e çekmesinden sonra başlayan piyasalardaki hareketlilik bu hafta da sıcaklığını korudu. Özellikle döviz kurundaki dalgalanmaya karşı da sayılabilecek Kasım 2021 dönemi Finansal İstikrar Raporu’nu açıklayan TCMB ve hükümet bankalara ve kamuoyuna yönelik yaptığı bilgilendirmelerle piyasaları soğutmaya çalıştı.

TCMB raporunda tüketici fiyat enflasyonundaki son hızlanmanın temel olarak artan gıda ve enerji ithalat fiyatları ile tedarik zinciri sorunlarından kaynaklandığı bildirildi. Raporda üçüncü çeyrekte ekonomik canlanmanın ihracat ve hizmetlerden destek aldığı, ihracat, turizm ve altın ithalatındaki düşüş sayesinde cari işlemlerde önemli iyileşme görüldüğü, borçlanma hızındaki düşüş ve finansal varlıkların değerindeki artış sayesinde hane halkının borçlarının varlıklara oranının tarihi en düşük seviyeye ulaştığı, geçen Eylül ayından itibaren uygulanan faiz indirimleri sayesinde ticari kredilerin toparlandığı, bireysel kredilerdeki büyümeyi yavaşlatmayı hedefleyen makroihtiyati tedbirlerin sonuçlarının takip edildiği ifade edildi.

Ekonomistler de ekonomik dengeler konusunda TCMB’nin küresel görünümü temkinli, yurtiçindeki görünümü iyimser olarak açıkladığını belirtiyor. Ekonomistler ayrıca küresel toparlanmaya rağmen mevcut risklerin yavaşlamaya yönelik çekinceleri beraberinde getirdiğini vurguluyor.

Ekonomistlere göre tedarik zinciri aksaklıklarına bağlı arz kısıtları ve artan emtia fiyatları, eş zamanlı talep artışı gibi etkenler küresel enflasyonist baskıyı tetikliyor. Aynı ekonomistlere göre, ABD Merkez Bankası (FED) dahil gelişmiş ülke merkez bankalarının tahvil alımlarında revizyona gitmesine karşılık faiz artırma konusunda bugün için herhangi bir eğilime girmedikleri görülüyor.

Bu hafta piyasaları en fazla tedirgin eden olay dış ülkelerden geldi. Ekonomistlere göre, Güney Afrika’da ortaya çıkan yeni bir virüs varyantıyla ilgili henüz bir netlik oluşmadığı, ancak buna rağmen küresel piyasalarda ana emtia ile birlikte borsalarda kayıplar oluştuğu kaydediliyor.

Gelecek hafta (29 Kasım – 3 Aralık) piyasalar Güney Kore yeni varyantı gölgesinde yoğun bir haftayı karşılamak üzere. Piyasalar yurtiçinde dış ticaret dengesi, GSYH, Markit/İSO PMI imalat, enflasyon, Moody’s kredi değerlendirmesini izleyecek.

Yurtdışında ABD’de bekleyen konut satışları, ADP istihdam raporu, ISM PMI imalat – imalat dışı, FED’in Bej Kitap raporu, tarım dışı istihdam, Euro Bölgesi’nde tüketici güven endeksi, tahmini TÜFE, ÜFE, Markit PMI imalat –imalat dışı, Çin’de ise Caixin PMI imalat – imalat dışı veriler takip edilecek.

Bu hafta piyasalarda; Borsa İstanbul’da işlem gören hisse senetleri haftalık bazda ortalama yüzde 2,25, altının gram satış fiyatı yüzde 8,45, dolar/TL yüzde 11,87, euro/TL yüzde 11,77 değer kazandı. Buna göre 1000 TL’lik yatırım borsada 1022,5 lira, dolarda 1118,7 lira, euroda 1117,7 lira ve altında 1084,5 lira oldu.

Söz konusu gelişmeler çerçevesinde piyasalarda görünüm şöyle oluştu:

BIST 100… Borsa İstanbul (BIST) 100 endeksi en düşük 1.741,17, en yüksek 1.834,51 puanı gördükten sonra haftayı önceki hafta kapanışına göre yüzde 2,25 artarak 1.776,41 puandan tamamladı. TCMB Başkanı Şahap Kavcıoğlu, Türkiye Bankalar Birliği (TBB) üyeleriyle BDDK Başkanı Mehmet Ali Akben’in de katıldığı toplantıda bir araya geldi. Kavcıoğlu’nun bankacılardan yeni para politikası modeline destek istediği tahmin ediliyor. Söz konusu durum borsaya müspet yansıyacağı gibi borsa yatırımlarını da destekleyebilir. Yurtdışı piyasaları etkileyen Güney Afrika varyantının gelecek hafta BIST’i de etkilemesi mümkün. Endeksin 1800 seviyesinde dengeli gideceği tahmin edilirken 1700’lerin altına sarkması durumunda 1600 puanların yeniden gündeme gelebileceği gözleniyor. Endekste direnç 1800’ün altı olarak takip edilebilir.

DOLAR/TL… Dolardaki yüksek seyir bu hafta da devam etti. Dolar haftalık bazda yüzde 11,87 değer kazanarak 12,4450 liradan haftayı kapattı. Dövizde destek 11,5 lira, direnç ise 13 lirada kesifleşiyor.

EURO/TL… Haftalık yüzde 11,77 artarak 14,0650 liradan kapanan eurodaki yükselişte euro/dolar paritesinin de etkisi gözleniyor. 1,1325 kadar çıkan parite doların hızını kesebilir. Kurda 13,5 seviyesi destek, 14,5 seviyesi direnç görünümünde.

ALTIN… Güney Kore varyantının ortaya çıkmasıyla ralli yapan altın 1800 dolarda sakinleşti. Onsun sağlam çıkması için 1815 doları görmesi gerekiyor. 1815 direncinin geçilmesi 1835’leri gündeme getirebilir. Kapalıçarşı’da işlem gören 24 ayar külçe altının gram satış fiyatı bu hafta yüzde 8,45 kazanımla 721,20 liraya, Cumhuriyet altınının satış fiyatı da yüzde 8,38 artışla 4.772,00 liraya yükseldi. Geçen hafta sonu 1.076,00 lira olan çeyrek altının satış fiyatı da 1.166,00 liraya çıktı. Döviz kuru yukarı giderken gram altın fiyatlarında da artışlar gözleniyor. Gram altında 732 direnç, 710 lira ise destek konumunda.

PETROL… Güney Afrika varyantının ortaya çıkmasıyla petrol fiyatları sert geriledi. Brent petrol 82 dolara kadar inerken, WTI da 79 dolar seviyesinden işlem görüyor. Virüs varyantının netleşmesi petrolde de yönü belirleyecek.

KRİPTO PARA… Kripto parada son 10 gündür aşağı yönlü bir hareket gözleniyor. ABD’de kripto paraya regülasyon ve vergiler konacağı endişesi, FED’in konuyu gündeme taşıyacağının belirtilmesi ve son olarak Güney Afrika varyantının çıkması pazarda olumsuzlukla karşılandı. 54 bin dolar seviyesinde hareket eden Bitcoin haftalık bazda yüzde 6,7, 4 bin dolardan işlem gören Ethereum yüzde 3,5 ve piyasanın diğer önemli parası Ripple yüzde 11,50 değer kaybetti. Piyasada en fazla değer kaybeden para yüzde 16,7 ile Cardano, yüzde 14,3 ile Polkadot olurken değer kazanan para ise yüzde 2,23 ile Binance Coin olarak ölçüldü.