CARİ AÇIĞIN İLACI MADENCİLİK!
Enerji ve Maden Grubu Başkanı İbrahim Halil Kırşan, "Madeni çıkar, kır, yıka, elekten geçir ve ham veya yarı mamul bir şekilde sat", 19.asır mantığıyla madenciliğimiz bir yere varamaz" dedi. Türkiye'nin madencilikte "Kendi madenlerini işlet, olmayanları ya da az olanları ithal et ve ülkede mamul hale getir sat" modelini hayata geçirmesi gerektiğini vurgulayan Kırşan, cari açığın ilacının madencilik olduğunu vurguladı.
Ayhan GÜNER
Dünya koronavirüs (Kovid-19) salgınından kurtulmanın yanı sıra ülkelerde ekonomik olarak da ayağa kalmanın yollarını arıyor. Tarım ve gıdanın pandemi sürecinde ne kadar önemli olduğu ortaya çıksa da sanayinin gelişi mi için de madencilik sektörünün değeri bu sıkıntılı ortamda ortaya çıktı.
Ya Türkiye’de durum nasıl. Türk madenciliğin he durumda. Pandemi süresince neler yaşadı. Ve dünya da söz sahi olmak için neler yapılmalı. Hem sıkıntıları hem de çözümleri Enerji ve Maden Grubu Başkanı İbrahim Halil Kırşan açıkladı. Kırşan maden sektörünün şu anki durumlundan daha ileride olması gerektiğinin altını çizdi…
TOBB Türkiye Maden Meclisi’nin faaliyetlerinden bahseder misiniz?
TOBB Türkiye Maden Meclisi, madencilik sektörünün ilgili tüm taraflarını bünyesine alan entegre yapısıyla sektörde yer alan belli başlı Sivil Toplum Kuruluşları ile ilgili Kamu Kuruluşlarını ve sektörümüzde faaliyet gösteren belli büyüklük hacmine sahip firmalarımızı bünyesinde barındıran önemli bir buluşma noktasıdır.
TOBB Türkiye Maden Meclisi; madencilik sektörünün ihtiyaçları doğrultusunda çalışmalar yürütmekte, madencilik sektörünün sorunlarına çözüm aramakta ve ülke madenciliğimizin istikrarlı bir biçimde gelişimine katkıda bulunmak için üzerine düşen görevleri hakkıyla yerine getirmeyi kendine hedef olarak belirlemiştir. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğimizin gücünü de arkasına alarak hareket etmekte ve sektörümüzün çözüm belirleyen sorunlarına katkı sunmayı hedeflemektedir.
Madencilik sektörünün önemi ve Türk ekonomisindeki yerini değerlendirir misiniz?
Ülkemizin karmaşık jeolojik ve tektonik yapısı çok çeşitli maden yataklarının bulunmasına olanak sağlamıştır. Günümüzde dünyada yaklaşık 90 çeşit madenin üretimi yapılmaktayken ülkemizde 80’e yakın maden çeşidi bulunmakta ve 60 civarında maden türünde üretim yapılmaktadır. Başta endüstriyel ham maddeler olmak üzere, bazı metalik madenler, linyit ve jeotermal kaynaklar gibi enerji hammaddeleri açısından ülkemiz zengin bir konumdadır.
Dünyada üretimi ve ticareti yapılan 90 çeşit maden ve mineralden sadece 13‘ünün ekonomik ölçekteki varlığı henüz saptanamamıştır. Ülkemiz 50 çeşit madende kısmen yeterli kaynaklara sahipken, 27 maden ve mineralin günümüzde bilinen rezervleri ve kaliteleri ekonomik madencilik için yetersizdir.
Ülkemizin, maden kaynakları ve çeşitliliği bakımından kendi kendine kısmen yeterli olan ülkeler arasında yer aldığı söylenebilir. Ülkemizin zengin olduğu madenler arasında ilk sırayı dünya rezervlerinin % 73‘ünü oluşturan bor mineralleri almaktadır. Bor dışında, trona (doğal soda), kaya tuzu, sodyum sülfat, perlit, pomza, feldspat, bentonit, barit, manyezit, alçı taşı, stronsiyum tuzları, zeolit, sepiyolit, mermer ve doğal taşlar, kuvars, kuvarsit, zımpara taşı gibi endüstriyel ham maddeler ile boksit ve krom gibi metalik madenler ve linyit gibi enerji ham maddeleri ülkemizin zengin kaynaklara sahip olduğu başlıca madenlerdir.
Türk madenciliğinin durumunu genel hatları ile şu şekilde özetleyebiliriz: ’’80 milyar tonluk maden, doğal taş, çimento ve inşaat hammaddesi rezervi bulunan Türkiye madenlerinin dünya maden rezervleri içindeki payı %1 civarındadır. Maden üretimimiz yıllara göre değişmekle birlikte son yıllarda ortalama 800 milyon ton civarında olduğu tahmin edilmekte, bunun 500-600 milyon tonu agrega ve doğal taşlar gerisi metalik, endüstriyel hammadde ile enerji hammaddeleri olarak sıralanmakta, değer olarak da maden üretimimizin 15-25 milyar dolar seviyelerinde olduğu tahmin edilmektedir. Türkiye maden üretimde (mineral yakıtlar dâhil) 165 ülke arasında 25. sırada yer almaktadır.
2019 yılında metalik cevher, endüstriyel hammadde ve doğaltaş ihracatımız 27 milyon ton civarında olup değer olarak da 4,3 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Buna mukabil 18.709 milyon dolarlık ithalat yapılmıştır (MAPEG’in verilerine göre ithal ürünler maden kömürü, metal cevherleri). Türkiye’nin yıllara göre maden ihracatı 2016-2020 yılları arasında İMİB verilerine göre 3.8, 4.7, 4.5, 4.3 ve 4.27 milyar dolar olmuştur. Aynı dönem (2016-2019) içindeki ithalatımız ise MAPEG verilerine göre 19, 26, 26 ve 18.7 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir.
Küresel ekonominin temel taşlarından biri olarak görülen madencilik sektörü dünyada ne durumda? Dünya ile kıyaslandığında ülkemizde maden sektörünün geldiği noktayı değerlendirir misiniz?
Dünyada 132 ülke arasında toplam maden üretim değeriyle 28.sırada yer alan Türkiye, maden çeşitliliği açısından ise 10. sırada bulunmaktadır. Dünya metal maden rezervlerinin % 0.4’ü, endüstriyel hammadde rezervlerinin % 2.5’u, kömür rezervlerinin % 1’i, jeotermal potansiyelinin ise % 1’i ülkemizde bulunmaktadır.
Dünya’da yılda 72 milyar ton maden üretilirken ülkemizin yıllık maden üretimi 800 milyon ton seviyelerindedir. Yine dünyada toplam kömür rezervleri 892 milyar ton seviyelerinde iken ülkemizde kömür rezervlerimiz 20 milyar tonu biraz geçmiştir. Dünyada yılda 8.1 milyar ton kömür üretimi yapılırken ülkemizde halen yılda 100 milyon ton civarında kömür üretilmektedir.
Çin’de başlayan ve Mart itibariyle bütün ülkeleri etkisi altına alan Kovid-19 pandemisi sonrası maden ihracatımızda düşüş, Haziran ayı itibariyle ise ihracat rakamlarında yukarı yönlü artış yaşanmaya başlanmıştır. İhracat rakamları Ekim ayında pozitife dönmeye başlamış, Ekim sonu itibariyle maden sektörü ihracatımız 3,36 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. 2020 yılı maden ihracatımız pandemiye rağmen % 0.9 kayıpla 4.27 dolar olarak gerçekleşmiştir. Bu ihracatın 1.7 milyar dolarlık kısmı doğal taşlardan meydana gelmiştir. Türkiye’nin 2020 yılı toplam ihracatı içindeki madencilik sektörü payı % 2.73 olarak gerçekleşmiştir.
Madencilik ile sanayi ve refah arasındaki ilişkiyi nasıl yorumlarsınız? Madencilik endüstrisinin geleceği için ne görüyorsunuz?
Toplumların refah ve gelişmişlik düzeyleri ile madencilik faaliyetleri arasında çok yakın bir ilişki bulunmaktadır. Günümüzün gelişmiş ülkeleri, madenlerini, 15. yüzyıldan itibaren etkin şekilde üretmişler ve sonucunda 18. yüzyılda endüstri devrimini gerçekleştirmişlerdir. Türkiye gibi madenlerini yeterince üretemeyip, endüstrisini geliştiremeyen ülkeler ise, gelişmiş ülkelerin pazarı konumunda kalmışlardır. Uzay çağı ve sanayi ötesi bilgi toplumunun doğuşu da, maden ürünlerinden sağlanan özel metal, alaşım ve malzemeler sayesinde gerçekleşmiştir.
Ülkelerin kalkınma ve ekonomik gelişiminde önemli yeri olan madencilik ve entegre üretim sanayii, en büyük katma değeri yaratmaktadır. Gelişmiş ülkelerde halen, GSMH’da madenciliğin payı; ABD’de % 4.5, Almanya’da % 4.0, Kanada’da % 7.6, Avustralya’da % 8.7, Rusya’da % 14, Çin’de % 13, Hindistan’da % 15, Türkiye’de hammadde olarak % 1 düzeyinde kalmıştır.
Ülkemizde GSMH içinde madencilik payının % 1 civarında olması, istatistiki bir yaklaşımın sonucudur. Dünya’nın her yerinde entegre maden üretimleri, maden katma değerine katılırken, ülkemizde katma değer olarak yalnızca ham maden üretimi göz önüne alınmaktadır. Bu istatistiksel yaklaşımın düzeltilmesi gerekmektedir. Entegre demir-çelik, bakır, alüminyum, seramik, şişecam, çimento, ferrokrom, krom kimyasalları, bor kimyasalları, doğal soda tamamen maden ürünlerinden üretilmektedir. Bu ürünler maden ihracatı ve üretimi içinde yer almamakta, başka sanayi dallarında gösterilmektedir. Entegre ürünlerle birlikte, 2018 yılı maden ürünleri değeri, 35 milyar dolar civarında olmuştur. Bu değer dikkate alınıp entegre üretimlerin hesaba katılmasıyla, ülkemizde madenciliğin GSMH’daki payı % 5’e yükselmektedir.
Ülkemiz sadece zengin maden kaynaklarına sahip olması yeterli değildir. Bu madenlerin zaman geçirilmeksizin etkin bir biçimde işletilmesiyle yaratılan katma değerin ekonomiye kazandırılması gerekmektedir. Yüksek ekonomik değer sağlayacak şekilde, toplumdan kaynak götüren değil, topluma kaynak sağlayacak her türlü yeraltı zenginliğinin üretilerek hizmete sunulması gerekmektedir. Maden kaynaklarımızın verimli bir şekilde kullanımı, bu kaynakların atıl durumda bırakılmaması ve en kısa sürede üretilerek sanayiye sunulması ülkemizin ekonomisine çok olumlu katkılar sunacaktır. Ülkemizin maden ihtiyacını karşılayabilmek, dışa bağımlılığı azaltabilmek için sürdürülebilir bir maden üretimini gerçekleştirmek zorundayız. Bunun için faaliyetleri yasaklamak, üretimi engellemek yerine, sürdürülebilir bir çevre, insan sağlığı ve sürdürülebilir bir üretim zincirini iyi yöneterek amacımıza ulaşabiliriz.
Çevre hassasiyeti yüksek sürdürülebilir madencilik için neler yapılmalı? Sektöre bu konuda neler öneriyorsunuz?
Madencilik sektörünün çevre ile sınavı ve ilişkisi geçmiş yıllara dayanmaktadır. 1989 yılında ülkemizde ilk olarak İzmir Bergama’da altın madeni tespit edildiği halde çevreci grupların engellemesiyle 2001 yılına kadar burası işletilemedi ne yazık ki! Bu süreç içeresinde Türkiye’deki altın madenciliğinin önüne set çekildi. Muazzam olumsuz bir madencilik algısı oluşturularak siyanürle altın aranıyor gibi bilimsel yanı olmayan bir yöntemle kamuoyu manüple edilerek bu süreç yönetilmeye çalışıldı. Bu konuda çok ciddi dış faktörler de etkili oldu. Oradaki yerel halkı harekete geçirerek eylem yapmaları sağlandı ve sonuç itibariyle ülkemiz altın üretiminde 12 yıl kaybetti.
2001 yılında kamunun güçlü iradesi ile altın madenlerinin işletileceği kararı alındı ve o günden bugüne ülkemizde 382 tonluk bir altın üretimi gerçekleştirildi. Günümüzde ise geçmiş dönemdeki hadiselerden ders çıkarılmayarak basın-yayın araçları da kullanılmak suretiyle altın madenciliği özelinde kamuoyunun yanlış bilgilendirilmesi yoluyla belirli kesimlerde bilimsellikten uzak bir yaygara koparılmak suretiyle tüm madencilik sektörünü durma noktasına getirecek eylem ve davranışlarda bulunulmaktadır. Oysa bu ülkede petrol ve doğalgaz keşfedildiğinde ne kadar seviniyorsak, katma değeri yüksek altın gibi bir madeni bulduğumuzda da sevinmeliyiz. Enerji maliyeti olarak her yıl yurt dışına ödenen 35-40 milyar dolara ulaşan bütçelerden herkes söz etmekte, fakat sıra altın ithalatına gelince kimse bunun ülkemiz cari açığına nasıl olumsuz etki yaptığından söz etmemektedir.
Oysa ülkemizde her yıl ortalama 160 ton altın ithal edilmekte ve 8-10 milyar dolar döviz ödenmektedir. 2020 yılında ise kriz ortamının etkisiyle altın ithalatımız rekor kırarak 25 milyar dolara ulaşmıştır. Bu da ülkemizde cari açık problemini arttıracak bir durumdur. Özetle söylemek gerekirse sürdürülebilir kalkınma prensibine dayalı olarak iş sağlığı ve güvenliğini ön plana alacak, çevreyle dost ve barışık teknolojik gelişmelere dayalı bilimsel üretim yöntemleri kullanarak madencilik yapılırsa hem madenlerimiz üretime kazandırılmış olur, hem de çevre korunmuş olur.
Dünyayı ve ülkemizi etkisi altına alan Pandemi süreci ile 2020 yılını geride bıraktık. Salgın sürecinde sektör için alınan önlem ve verilen destekleri yeterli buluyor musunuz? Sizce önümüzdeki dönem için yapılması gerekenler nelerdir?
Yaşanan pandemi süreci madencilik sektörünün ne kadar önemli olduğunu herkese göstermiştir. Sanayici çarkları döndürmek için Çin’den veya Avrupa’dan ham madde ithal etmek istediği halde ülkelerin sınırları tedbir amaçlı kapalı olduğu için hammaddelere erişimin mümkün olmadığı bir dönem yaşadı. Sanayide çarklar madenlerle dönmektedir. Dolayısıyla yerli kaynakların önemi burada net bir şekilde ortaya çıkmış ve yerli kaynaklara verilen önem giderek artmıştır. Bu süreçte kamu otoritesi madencilik sektörüne destek vererek çarkların dönmesi sağlanmış ve üretime devam edilmiştir.
Madencilik sektörünün bir diğer önemli özelliği; başta sanayi olmak üzere, diğer sektörlerin (tarım, hizmetler, ulaşım, enerji vb.) faaliyetlerini sürdürebilmeleri için gerekli temel hammaddeleri üretmekte olmasıdır. Bir başka deyişle, ekonominin faaliyetini sürdürebilmesi, madencilik sektörünün sürekli ve verimli bir tarzda üretimde bulunmasına bağlıdır. Bu sektörde meydana gelecek bir üretim aksaması, ekonominin diğer bütün kesimlerini doğrudan veya dolaylı olarak etkilemektedir. Pandemi süreci bize gösterdi ki tedarik zincirinin ilk halkası madenlerdir. Sanayinin hammaddesi madenler olmadan çarkların dönmesi mümkün değildir. Buradan hareketle şunu ifade edebiliriz. İnsanın yaşamını sürdürebilmesi için tarım ve hayvancılık ürünü olan gıdalar ne kadar hayati fonksiyon icra ediyorsa ülkelerin üretip, gelişip kalkınabilmesi, kısacası sanayide çarkların dönmesi için de madenlere o denli ihtiyaç bulunmaktadır.
Kovid-19 salgınında tedaviye dönük aşı bulununcaya kadar diğer bütün sektörlerde olduğu gibi madencilik sektöründe de iş yapma süreçleri üzerinde etkileri olmaya devam edecek gibi görünmektedir. Dolayısıyla dünyada herhangi bir durgunluğa sebebiyet vermemesi açısından üretimin artarak devam etmesi gerektiği için, çok stratejik bir yerde bulunan madencilik sektörüne ihtiyacın her zamankinden daha fazla olacağı düşünülmektedir. Sanayinin geliştiği ülkelerde hammaddelere talep arttığı için bu durumun bizim gibi ülkeler için yeni fırsatlar doğuracağı aşikardır. Ülkemizin maden ve doğal taş işleme merkezlerinin bu beklentiye cevap verecek şekilde yeniden düzenlenmesi, yatırım ve kapasite artırımını gerçekleştireceği için 2021 yılının ülkemiz için önemli bir eşik olabileceği fırsatını barındırmaktadır.
Milli Enerji ve Maden Politikası kapsamında maden alanında birçok adım gerçekleştirilmekte, madencilik sektörünün gelişimi için sizin perspektifinizden hangi adımlar atılmalı?
Milli Enerji ve Maden Politikası kapsamında ülkemizde madencilik alanında birçok adım atıldı ve önemli aşamalar kat edildi. Ancak bunlarla yetinilmemeli ve ülkemiz maden varlığı dikkate alınarak daha çok proje geliştirilmeli ve hayata geçirilmelidir. Borlarımızdan yüksek teknoloji ürünü uç ürünlerin üretilmesine devam edilmesi, ferro krom tesislerinin kapasitesinin artırılması ve paslanmaz çelik sanayinin kurulması, alüminyum tesislerinin kapasitesinin artırılması ve alüminyum ürünlerinin tümünün üretilmesi, bakırdan bütün elektrolitik ürünlerin üretilerek izabe tesislerin artırılması, kömüre dayalı temiz kömür teknolojilerine dayalı çevre dostu tesislerin kurulması, kömür ithalatından vazgeçilmesi, toryum ve NTE konusunda bilimsel ve teknolojik çalışmaların artırılması, feldspatın, mermerin, perlitin, pomzanın ve diğer madenlerimizin ülke içinde kurulacak tesisler ile daha iyi bir şekilde değerlendirilmesi ülkemiz madencilik sektörünün ana hedefleri olmalıdır.
Geçtiğimiz yıl içeresinde Enerji ve madencilikte bir takım yasal düzenlemeler yapıldı. Madencilik alanında yapılan düzenlemeleri ve sektöre katkısını değerlendirir misiniz?
Ülkemizin bu zorlu süreçten en az kayıpla çıkabilmesi için madencilik sektörünün önünde mevzuattan kaynaklanan tüm engellerin kaldırılarak aramadan pazarlamaya kadar risklerle dolu olan bu sektörün önünün mutlak şekilde açılması ve yatırımcının ülke içinde katma değer meydana getirecek sanayi sektörüne yardımcı olacak yatırımlar yapması konusunda tedbirler alınmalıdır. “Madeni çıkar, kır, yıka, elekten geçir ve ham veya yarı mamul bir şekilde sat”, 19.asrın başlarında kalmış ilkel bir madencilik anlayışıyla ülke madenciliğimizin ayağa kalkması mümkün değildir. Türkiye madencilikte şu politikayı izlemelidir. “Kendi madenlerini işlet, olmayanları ya da az olanları ithal et ve bu ülkede mamul hale getir sat.’’ Kısacası ülkemiz maden sanayiinin kurulması ile maden üreten bir ülke haline gelmelidir. Madencilik sektörünün ülke kalkınmasındaki kritik önemi, sadece fazla miktarlarda üretilip yurt dışına satılarak döviz elde edilmesinde değil, yerli sanayiye düşük maliyette ve kaliteli girdi sağlamasındadır. Bu anlamda, madencilik ve sanayi sektörleri karşılıklı olarak birbirlerini besleyen ve destekleyen sektörler olarak görülmeli ve ulusal bir madencilik politikasının belirlenerek yasal mevzuatın buna uygun olarak düzenlenmesi önem arz etmektedir.
Maden sektörünün 2021 yılına yönelik beklentileri ve hedeflerini paylaşabilir misiniz?
Gelişmiş bir madencilik sektörü, üretim ve istihdam gibi ekonomik göstergelere sağladığı katkının yanı sıra, doğru politika ve planların takip edilmesi durumunda, ülke imalat sanayi için önemli bir itici güç oluşturabilmektedir. Bu nedenle, ekonomik kalkınma politika ve planlarının oluşturulmasında madencilik sektörüne özel bir önem verilmesi zorunlu olarak değerlendirilmektedir. Kalkınma modellerini, öncelikle öz kaynaklarına dayandıran ve eksiklerini dış kaynaklarla destekleyebilen ülkeler; kalkınma sürecini, sancısız, istikrarlı ve güvenli bir şekilde aşabilmişlerdir. Ülkemizin gerçekten kalkınması, cari açığın ortadan kaldırılması ve refahın tüm ülke düzeyine yayılması, ülke madenlerinin işletilmesi, metal üretim endüstrinin ve sanayinin çarklarının dönmesine bağlıdır. Türkiye’nin gerçekten kalkınması ve halkın refah düzeyinin yükselmesi ülke doğal kaynaklarının yeterince üretimine ve kullanımına bağlıdır.
Ülkemiz sadece zengin maden kaynaklarına sahip olması yeterli değildir. Bu madenlerin zaman geçirilmeksizin etkin bir biçimde işletilmesiyle yaratılan katma değerin ekonomiye kazandırılması gerekmektedir. Yüksek ekonomik değer sağlayacak şekilde, toplumdan kaynak götüren değil, topluma kaynak sağlayacak her türlü yeraltı zenginliğinin üretilerek hizmete sunulması gerekmektedir. Maden kaynaklarımızın verimli bir şekilde kullanımı, bu kaynakların atıl durumda bırakılmaması ve en kısa sürede üretilerek sanayiye sunulması ülkemizin ekonomisine çok olumlu katkılar sunacaktır.
Ülkemizin maden ihtiyacını karşılayabilmek, dışa bağımlılığı azaltabilmek için sürdürülebilir bir maden üretimini gerçekleştirmek zorundayız. Bunun için faaliyetleri yasaklamak, üretimi engellemek yerine, sürdürülebilir bir çevre, insan sağlığı ve sürdürülebilir bir üretim zincirini iyi yöneterek amacımıza ulaşabiliriz. Ana çerçevesini çizdiğim bu ilke ve prensipler doğrultusunda bir madencilik stratejisinin belirlenerek hayata geçirilmesi madencilik sektörünün beklenti ve hedeflerini karşılayacak seviyede olacaktır.
Kamu otoritesi ülkesindeki maden potansiyelini değiştiremez, fakat bu potansiyelin bugünkü ve gelecekteki nesillerin ekonomik ve sosyal menfaatlerine en uygun şekilde değerlendirilmesini sağlayabilir.