BAZI ŞARKILAR, ALIŞKANLIKLAR, YOLCULUKLAR VE SAKLI KALANLAR
Hemen hemen tüm kitaplarını okuduğum Yazar Cevat Turan 'ın yeni romanını raflarda görünce arayıp söyleşmek istedim. Mühür romanıyla birlikte sorularımı da kucaklayıp yanında aldım soluğu. O kitabımı imzalarken ben de aklımdakileri sordum. Bu hafta sonu kıyılarınıza hem taze çıkan bir roman 'Mühür'ü hem de yazar Cevat Turan'ı bırakıyorum
Deniz ÖZEN BAŞARAN
Cevat Turan, “Mühür” romanıyla ile bir yanda aşk, bir yanda tutuşturulan nar ağaçları, bir yanda yetimhane, bir yanda siyasi cinayetler, suikastler ve iki mermiyle mühürlenen insanları konuk ediyor hayatımıza...
Yeni romanınız Mühür okurlarıyla buluştu. Yine bir polisiye roman mı? Bu defa okuru nasıl bir hikaye bekliyor?
Türkiye’nin ve yaşadığımız günlerin bir romanı diyebiliriz Mühür’e. Bu romanımda farklı zaman geçişleri, çocukluğundan beri benzer travmaları yaşamış insanları bir araya getirirken, dönemin yaşam koşulları ve siyasal ilişkilerine de perde aralamaya çalıştım. Hikayede aşk ve yalnızlık, intikam ve aldatılmışlık bir arada ilerliyor. Elbette bağlılığın ve hesapsız kucaklaşmaların seyri daha belirgin durumda; Mühür, gücü elinde bulunduranların söz söyleme ve insan hayatını belirleme küstahlığına yanıt arayanların okuyabileceği bir roman oldu. Uzun araştırmalar, geniş zamanlı okumalar ve yazı çalışmasıyla ortaya çıkan bir toplam. Yetimhanede büyüyen dört kişinin hayatlarını yansıtmaya çalışırken, aynı zamanda toplumsal koşulların bu çocukların büyüme sürecini nasıl etkilediğini ve seçimlerinde nasıl belirgin hale geldiğini de okurun ilgisine sunmaya çalıştım. Mühür’ü okuyan herkes, kendi hayatından parçaları bir araya getirerek bir bütüne ulaşacak düşüncesindeyim.
Tüm romanlarınızda siyaset ve aşk var. Mühür’de de dört yol hikâyesini anlatıyorsunuz. Bu romanda da Fırat ile çocukluk aşkı Çiğdem var. Pascal “Her seçim bir kaybediştir” der. Fırat’ın yaptığı seçimde de bir kaybediş var mı?
Fırat bunu tercih ediyor. Zor bir hayatı yaşamayı ve bunda ısrar etmeyi seçiyor. Yetimhanede öğrendikleri, okudukları, yaşadıkları bir yana, gelecek zamana dair kurgusu ve insana dair umutları ona zor olanı yaşaması için alan açıyor. Cesaretli ve güven veren bir karakter aynı zamanda; ama bu romantik olmadığı anlamına gelmiyor. Çiğdem’den vazgeçtiğini, onu geride bırakıp “motorları maviliklere sürmek” için farklı bir hayatı tercih ettiği iddia edilebilir ama en zor anında, en mutlu anında, günün ya da gecenin bir vaktinde daima Çiğdem’e dair düşler büyütüyor, mektuplar yazıp onunla iletişimini sürdürüyor. Fırat ona yazdığı mektupları hep saklısında tutsa da yalnızlıkla aşkı aynı kulvarda südürmekte ve çocukluk aşkına bağlılıkla hayatını devam ettirmektedir bir yandan. Çiğdem, bir kaybediş hikayesi olmadı Fırat için. Düşündüğü ve istediği hayatı Çiğdem’le yaşayamıyor olması Fırat için bir belirleyen değil; sadece geri çekilmesi gereken durumları anlaması gerektiği için koruyor sessizliğini. Fırat’ın birikimi, insan olma hali, etik anlayışı sessiz kalmasına ve Çiğdem’in yaşamakta olduğu hayata saygı duymasına neden oluyor. Seçimin kaybetmek ya da kazanmak üzerinden algısı son tahlilde okurun vereceği bir yanıt; Çiğdem bu konuda ne düşünüyor, buna da romanın kurgusu ve akışı yanıt verebilir kuşkusuz.
Edebiyat dünyası sizi “Polisiye roman yazarı” olarak tanısa da 3 şiir ve 1 öykü kitabınız yayımlandı şimdiye kadar, ayrıca üç romanınız daha zaman içinde okurla buluştu. Mühür yazdığınız 8. kitap olarak raflarda yerini aldı.
Bir “roman” yazmakla “Polisiye roman yazmak” arasında karşılaştırma yapmanızı istesem? Daha mı detaylı hayal kurmak gerekiyor?
Her kitabın kendine özgü bir yazım serüveni var, her kitap kendi zamanını bekliyor yazılmak için. Ayrı bir okuma ve araştırma disiplini gerektiyor nihayetinde. Kahramanlar ve karakterler için ayrı ayrı analizler yapmak, kişileri belirginleştirmek ve ve bu dağınık toplamda bir senteze varmak kaçınılmaz. Polisiyenin de kendine ait bir takım ipuçları, yol haritası ve yazma tekniği var; önemli olan polisiye yazmakla birlikte kendinize dair bir üretimi gerçekleştirebilmek. Yazmanın temel amacı bu; yazarken kendi olabilmesi insanın. Mühür de nihayet politik polisiye bir roman olduğu için kendi içinde özgünlükler barındırıyor. Bununla birlikte bir Cevat Turan kitabı olması için çalıştığımı ve yaratmak istediğim farkı kendi yazar kişiliğim üzerinden kurguladığımı söyleyebilirim. Şiir ve öykü için de aynı şey söz konusu; elbette yazmanın birçok yolu olabilir, yazdığım her disiplinde Cevat Turan olarak yer edinmeyi doğru buluyorum ki yazan her kişi için olması gereken de budur.
Geçmişin suçunu şimdinin suyu temizlemez
Dönem romanı yazarken nerelerden besleniyorsunuz?
Okumak yazmanın ana damarlarından biridir. Evet yazı çok kişisel bir çalışmayı kaçınılmaz kılan uğraş. Yazmak için kapanmalı ve kendinize zaman ayırmalısınız, bunun için izole olmanız bile gerekebilir. Ama sokak, insanlar, başkalarının hayatı, bir gazete sayfasının köşesine sıkışmış bir haber, ölüm ilanları, düğün haberleri, yolda yürürken iki kişinin aralarında konuştukları, bir tanıdığınızın başından geçenler ve daha pek çok şey besleyebilir bir yazarı. Her yazarın okuma ve okuduklarından beslenme alışkanlığı farklıdır. Dönem romanı yazmanın da kendince birtakım kuralları var elbette. En başta gündelik hayat, dilin kullanımı, sokağın rengi, insanların giyim kuşamından tutun da olayların gerçekleşmesi, bu olayların gazetelere, haber bültenlerine, meclise ya da mahalle kahvelerine yansımış hallerini bilmek durumdasınız. Çok geri giderseniz, mutfağından çocuk oyunlarına, ev içlerinden feodalizme, iş ilişkilerinden asgari ücretin alım gücüne kadar yazdığınız dönemi bilmeniz gerekir. İlgili kişinin bir yere taksiyle ya da otobüsle gitmesi, kendi aracına binmesi ya da şoförüyle gitmesi şimdiki zamanda da geçebilir ama bunun onlarca ayrıntısı vardır ve bu ayrıntıları kurgunun geçtiği döneme göre yazmalısınız. Değilse yazmış olmakla kalırsınız. Geçmişin hiçbir kahramanı hamam yerine şimdinin banyosunda temize çekemez kendini. Geçmişin suçunu şimdinin suyu temizlemez.
En çok hangi karakteri sevmiştiniz
Yazdığınız roman karakterleriniz toplumun köşesinde kalan tiplemeler. Siz objektifinizi hepsinin de iyi ve kötü yanlarını göstermek için tutuyorsunuz. Okur roman sonunda bu kişilerin “insan” yönünü görerek bitiriyor. Siz en çok hangi karakteri sevmiştiniz ve hikayesi bitmesin diye uğraştınız?
Sonunu bilmenize ve ezberinizde olmasına rağmen sevdiğiniz şarkıları defalarca ve bıkmadan dinlersiniz. Herhangi bir şiirin sonunu bilmeniz o şiiri okumanıza mani değildir. Hayatın devam ettiği yerde roman da bitimli değildir. Yaşayan roman kahramanlarının hikayesi de bitmez; gelecek onlara farklı nedenler sunabilir. Bir yerde, olmadık bir zamanda sevdiğiniz şarkı nasıl kulağınıza çalınıyor ve anılarınızı çağırıyorsa, roman kahramanları da öyledir. Bir hayatı sürdürmenin ve bir ısrarın nedenleri peşindedir Mühür karakterleri; sadece mühürlenenlerin ışığı kararmıştır ve iyi ki böyledir.
Kitabın kapağındaki söylem
Kitabın kapağında şöyle bir söylem var; “Hamiyet Yüceses’in şarkısı bitmişti. Taş Plak boş dönüyordu.” Bu neye bir gönderme? Sizin plaklarla aranız nasıl? ne tür müzikler dinlersiniz? Yazarken özellikle fon’da şu çalar gibi bir alışkanlığınız var mı?
Bu sorunuza yukarıda az da olsa yanıt verdim sanıyorum ama ben bir radyo dinleyicisiyim. İşim gereği aracımla sık seyahat ederim. Yoldayken hep radyo dinlerim. Çalışırken, özellikle yazarken de kendimi radyoya emanet ederim. Dinlemekte ısrar ettiğim radyo kanalları var, müziğin radyodan yayılan tınıları yazarken uzak olmadı bana hiç.
Edebiyat dünyası da kendi içinde zorlu bir süreçten geçiyor ama en çok zorlanan kesim yazarlar sanırım. Yazmak yetmediği gibi yayınevi arayışı okurla buluşmak fuarlarda yer almak gibi kaygılar da oluyor öyle değil mi?
Yazmanın dışında sürecin geri kalan kısmıyla ilgilenmiyorum açıkçası. Bunların tamamı yayınevini ilgilendiren konu başlıkları. Ancak öte yandan birbirinin tekrarı, birbirinin kopyası fuarların, panellerin ve söyleşilerin olmadığını iddia etmek günümüzde mümkün olmasa gerek.
Edremit Edebiyat Günleri’nin ardından, Sarıyer Edebiyat Günleri’nde buluştu Mühür okurlarıyla. İmza günleri nasıl geçiyor?
Okurların ilgisinden memnunum. Farklı sosyal sınıflardan insanların Mühür’e ve diğer kitaplarıma ilgi duyduğuna tanık olmak, onlar için kitaplarımı imzalamak bir yazar olarak beni hep mutlu etti. Yaptığım konuşmalarda, imza günlerinde farklı okurların yazdıklarımda kendilerine ait bir dünya ve okuma nedeni buluyor olması beni yeni kitaplar yazmak için motive ediyor.
Demlenmekte olan şiir dosyaları var
Mühür’ün yakın zaman önce yayımlandı; yine de sormak istiyorum: Yolda başka bir projeniz daha var mı?
Her zaman aynı anda birden çok kitap üzerine çalıştım ve her zaman farklı okumalar yaparak birbirini besleyen, izleği ve dönemi farklı olsa da birbirinden etkilenen dosyalar oldu. Yeni romanım final aşamasında. Henüz demlenmekte olan şiir dosyalarım var, öykülerimi bir araya getirip ayıklayacak ve kitap olarak bir bütün oluşturacağım. Bunun için acele etmemeye çalışıyorum. Yazının mutfağı her zaman zengin bir çeşni oldu benim için ve bu çeşnide var olmayı, yazıyor ve üretiyor olmayı önemli buluyorum.
Sesli kitap çok revaçta. Sizin bakış açınız nedir?
Sessiz sinemanın geride kalacağını bir dönem kim söylese ciddiye alınmazdı. E kitap dünya piyasalarında bir dönem yükselişe geçtiyse de şimdi görece daha durgun bir seyir izliyor. Sesli kitap pandemi ile birlikte hayatımızdaki varlığını daha belirgin kıldı. Yazılı olanın insanlara nasıl aktarıldığının, insanların bunu nasıl tükettiğinin önemi olmasa gerek. İnsanlar yürüyüşteyken ya da spor yaparken sesli kitap dinlemeyi tercih ediyor uzun zamandır. Radyo tiyatroları ve arkası yarınlar bir dönem hayatımızın vazgeçilmez parçalarıydı. Okumak yerine dinlemeyi tercih eden insanların kendileri için oluşturduğu nedeni anlayabiliyorum. Kitap okumak kişinin daha ziyade kendi başına yapabileceği bir edim, sesli kitap dinlemek de öyle.