SON DAKİKA
Tarım ve hayvancılık Salı 12 Kasım 2024 13:37

ARZ FAZLASI KAYNAKLI İSRAF BÜYÜK ÖLÇÜDE AZALTILABİLİR

İstanbul Ticaret Borsası Başkanı (İSTİB) Ali Kopuz, gıda konusunun savunma sanayisi kadar önemli olduğunu belirterek, "Dünyaya satacak çok ürünümüz var, ihracat yapacağımız çok sayıda emtiaya sahibiz. Bunları değerlendirirsek hem dünyanın açlık sorunuyla ilgili önemli bir sorumluluk almış oluruz hem de halka daha istikrarlı fiyatlarla gıda ulaştırma imkanı buluruz." dedi.

Arz fazlası kaynaklı israf büyük ölçüde azaltılabilir

Kopuz, Türkiye'nin tarım üretiminde Avrupa'da 1. sırada, dünyada ise ilk 9 arasında olduğunu aktardı.

Türkiye'nin, bu konuda dünyada kendi kendine yetebilen ülkelerden biri olduğunu dile getiren Kopuz, "Ancak sanayileşme furyasıyla tarım göz ardı edildi ve aslında bu bir hataydı. Tabii ki sanayileşmeliyiz fakat tarımı da ihmal etmemeliyiz. Şu anda 30 milyar dolarlık bir tarım hasılasına sahibiz. Ancak bunun yanında Türkiye'de gıda israfı yıllık 30 milyar dolar civarında. Yani birebir büyük bir israf var." ifadesini kullandı.

Gıda israfını önlemek için çalışmalar yapıp komisyonlar kurduklarını söyleyen Kopuz, bu sorunu, devlet ve tüm paydaşların ortaklaşa çözmesi gerektiğini söyledi. Gelişmiş ülkelerde israfın daha çok mutfaklarda ve restoranlarda olduğunu anlatan Kopuz, az gelişmiş ülkelerde ise bu sorunun daha çok üretimden nihai tüketime kadar olan süreçte ortaya çıktığını kaydetti.

Üretimden nihai tüketime kadarki süreçte kayıpların yaşanmaması için planlı üretimin çok önemli olduğunun altını çizen Kopuz, şöyle devam etti:

"Devlet bu konuda çalışmalar yapıyor, biz de İSTİB olarak bu çalışmaları destekliyoruz. Planlı üretimle arz fazlası kaynaklı israfı büyük ölçüde azaltabileceğimize inanıyoruz. Tarım ve Orman Bakanlığı ve il müdürlükleri tarafından yapılacak toprak analizi ve talimatlar doğrultusunda üretim yapılması gerekiyor. Bu tür bir planlı üretimin tüm Türkiye'de uygulanmasıyla, hem ihracatımız artar hem de israfı önleriz."

- Savaşların gıda fiyatlarına etkisi

Dünyada ve Türkiye'de gıda fiyatlarında yaşanan dalgalanmaların en büyük nedeninin savaşlar olduğuna işaret eden Kopuz, küresel buğday tedarik zincirinde Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle bozulma yaşandığını, Afrika'da gıdaya, Gazze'de ise gıdaya ve suya erişimde zorluklar olduğunu kaydetti.

Savaşların bitmesinin gıda tedarikinde istikrarın sağlanması adına büyük önem taşıdığını aktaran Kopuz, tarıma ve gıdaya önem vermeyen ülkelerin ne kadar kuvvetli olursa olsun bir noktada tıkanacaklarını belirterek şöyle devam etti:

"Gıda olmadıktan sonra, halkını doyuracak buğdayın ekmeğin yoksa, ne kadar güçlü olursan ol bir yerde çökmeye mahkumsun. Bu yüzden gıda, savunma sanayisi kadar önemli bir konu. Aslında Türkiye bu konuda, kendi kendine yeten ender ülkelerden biri. Yeter ki biz üretimi planlı yapalım. Dünyaya satacak çok ürünümüz var, ihracat yapacağımız çok sayıda emtiaya sahibiz. Bunları değerlendirirsek hem dünyanın açlık sorunuyla ilgili önemli bir sorumluluk almış oluruz hem de halka daha istikrarlı fiyatlarla gıda ulaştırma imkanı buluruz."

Tarımda modern teknikleri kullanmanın önemine de değinen Kopuz, teknoloji ve tarımın birlikte kullanılmaması durumunda tarımda geri kalınacağını belirterek, üretimde en son teknolojinin kullanılmasının elzem olduğunu vurguladı.

- "Üretim maliyetlerine dayanmayan fiyat artışları, fırsatçılığın bir sonucudur"

Gıda güvenliğinin önemine işaret eden Kopuz, Bakanlığın son dönemde tağşişle (hileli gıda) ilgili açıklamaları ve halkı bilgilendirmesinin çok faydalı olduğuna dikkati çekti.

Kopuz, "Bu tarz durumları kayıt altına almak bu süreçte en kritik adımlardan biri. Bakanlığın son dönemde yaptığı denetimler ve numune sonuçlarının paylaşılması, tüketicilerin bilinçlenmesine büyük katkı sağlıyor. Ancak hileli gıdalar dürüst üreticileri de olumsuz etkiliyor. Bu durum, üreticilerin sektörden çekilmesine neden oluyor. Hileli üretim yapan firmaların faaliyetlerine müsaade edilmemesi gerekiyor. Denetimlerin artırılması şart, çünkü halkın sağlığı her şeyden önemli. Devletin asli görevlerinden biri vatandaşının sağlığını korumaktır." değerlendirmesini yaptı.

Gıda fiyatlarında yaşanan artışlarda fırsatçılığın da etkisinin olduğu söyleyen Kopuz, "Aynı ürünün fiyatı bir markette 50 lira iken, başka bir markette 70 lira olabiliyor. Bu durum için caydırıcı cezalar getirildi, ancak kontrollerin daha sıkı olmasını arzu ediyoruz. Üretim maliyetlerine dayanmayan fiyat artışları, fırsatçılığın bir sonucudur ve bunu ahlaki bir sorun olarak değerlendiriyorum." diye konuştu.

İç piyasada tüketilen gıda maddeleri ve ihracatla ilgili Türkiye'nin en büyük sorunlardan birinin pestisit ve tarımda bilinçsiz ilaç kullanımı olduğunu dile getiren Kopuz, üreticilerin tarım ilaçlarını doğru zamanda veya dozda kullanamadığını, bu durumunda da ürün kalitesini olumsuz etkilediğini ve ihracat sırasında sorunlara yol açtığını belirtti.

Kopuz, "Yanlış ilaç kullanımı sebebiyle ihraç edilmeye çalışılan ürünlerin yabancı ülkelerin gümrüklerinden dönmesi, üreticinin daha büyük zarar görmesine sebep oluyor. Pestisit ve tarım ilacı kullanımı konusunda bilgilendirmenin daha etkin yapılması gerekiyor." dedi.

İstanbul Ticaret Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Şefik Memiş'in yazdığı "Sevda-yı Vatan Tarladan Başlar" kitabına da değinen Kopuz, sözlerini şöyle tamamladı:

"Ben özellikle Şefik Memiş kardeşimize çok teşekkür ediyorum. Gerçekten çok ses getirecek güzel bir kitap hazırladı. Osmanlı'nın devlet olma gerekliliğini nasıl yerine getirdiğini, tarımla ilgili ne çalışmalar yaptığını bu kitapta görüyoruz. 1890'lı yıllarda Anadolu'dan gelen gıdanın dağıtımı, pazarlanması ve satılması konusunda ta o dönemde kanunlar koyulmuş bu konuda borsanın kurulması ve kanunların uygulanması üzerine cennet mekan 2. Abdulhamid Han'ın verdiği emirler var. Bu kitap bizlere tarımın Türkler için ne kadar önemli olduğunu ve geçmişten günümüze serüvenini çok güzel biçimde özetliyor."

- "Türkiye, tarımın gücünü yeniden keşfetti"

İstanbul Ticaret Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Sevda-yı Vatan Tarladan Başlar kitabının yazarı Doç. Dr. Şefik Memiş de Osmanlı'yı imparatorluk yapan etkenlerin, topraklarını en verimli şekilde kullanmasını sağlayan ve halkının bu konudaki memnuniyetini tesis eden "tımar sistemi"ni geliştirmesi olduğunu anlattı.

Şefik Memiş, şöyle konuştu:

"Osmanlı Devleti ve dönemin aydınları, tarımın bir 'servet kazanma aracı' olduğunu düşünüyorlardı. Yani, halkın refaha erişmesi için yeni üretim yöntemleri geliştirmenin gerekli olduğunu düşünüyorlardı. Örneğin, İngiltere'nin 10 milyon hektar topraktan elde ettiği gelirle, Osmanlı'nın İngiltere'den yaklaşık üç katı toprağa sahip olmasına rağmen aynı miktarda verim alamaması önemli bir fark yaratıyordu. Bu farkı kapatmak için 'yeni usul tarıma' geçiş gerekliliği doğdu ve bu geçiş için Osmanlı yönetimi çeşitli atılımlar gerçekleştirdi."

Tarım politikalarının "Tarım Bilincini Artırmak", "Ziraat Mektepleri Kurulması" ve "Tarım Fuarları Düzenlenmesi", şeklinde 3 ana başlıkta hayata geçirildiği söyleyen Memiş, "Son olarak, gençlerin tarıma ilgisini artırmak amacıyla çeşitli girişimlerde bulunuldu. Batılı ülkelerdeki tarım örneklerinden esinlenilerek, ziraat mekteplerindeki öğrencilere tarımın bir 'zenginlik kaynağı' olduğu anlatıldı. Halk arasında 'Halil Dayı' gibi örnek çiftçi kahramanları yaratılarak çocuklara tarım sevgisi kazandırılmaya çalışıldı. Böylelikle, tarımın önemini küçük aşlardan itibaren aşılamaya yönelik çalışmalar yapıldı." ifadelerini kullandı.

Memiş, Türk toplumu olarak köklü bir tarım tecrübesine sahip olunduğunun altını çizerek, şunları kaydetti:

"İmparatorlukları bu sayede kurduk. Zayıflama dönemlerinde de tarımı bir kurtarıcı olarak seçip güçlü tarım politikaları uyguladık. Ancak 1912-1922 arasındaki savaş dönemleri, birçok deneyim ve birikimin üstünün örtülmesine neden oldu. Cumhuriyet döneminde ise koalisyonlara kadar güçlü bir ziraat politikamız vardı, ancak sanayiye yönelmenin artmasıyla, 20. yüzyılın sonlarına doğru tarımla sanayiyi buluşturma süreci ihmal edildi. Özellikle 1980 sonrası sanayileşme tutkusu tarımı geri planda bıraktı. Fakat son dönemde Türkiye, tarımın gücünü yeniden keşfetti ve bu alanda kalıcı, dünya gerçekleriyle uyumlu politikalar geliştirmeyi başardı. Şimdi sıra bu politikaların aynı titizlikle uygulanmasını sağlamakta."