ARZ FAZLASI BUĞDAY ELİMİZDE KALMAZ!
Ekim alanlarının giderek daraldığına dikkat çeken Türkiye Un Sanayicileri Federasyonu (TUSAF) Başkanı ve Ulusoy Un Yönetim Kurulu Başkanı Ulusoy, buğdayda arz fazlası üretimin gerekli olduğuna işaret etti. Ulusoy, "Fazla üretimi eritecek mekanizma var. Yerli buğdayı un yapıp ihraç ederiz" dedi.
Sedat YILMAZ
Dünyanın tükettiği en stratejik ürün buğday. Yılda 600 milyon tonun üzerinde buğday tüketen dünya tükettiğinin üçte birini de stoka ayırıyor. Stokların azalıp çoğalması durumuna göre buğday fiyatları yön buluyor. Buğday fiyatlarında son on yıllık veriler dikkate alındığında 2008 yılında 1334 dolar ile tarihi en yüksek seviye 2016 yılında ise 380,75 dolar ile tarihi en düşük seviye kaydedildi.
İnsanlık için bu kadar stratejik ürün olan buğdayda üretimin düşmesi, ekim alanlarının daralmasına paralel fiyatların artmasını tetikleyen çeşitli sebepler var. Kuraklık, biyoyakıt için mısır, kanola ve ayçiçeği gibi hububata ayrılan yeni ikim alanların artması ve yükselen petrol fiyatları başı çekiyor. İşin Türkçesi gıda zinciri insana göre değil, pazarın baskıcı ihtiyacına göre şekillendiriliyor. Gelecek dönemde temiz su kaynaklarının azalması, artan enerji maliyetleri, gübre kaynaklarının sınırlılığı tarım ürünlerinde fiyatları nasıl etkileyecek hep birlikte göreceğiz.
Bu konuda Türkiye şanslı bir coğrafyada bulunuyor. Tarım için toprak, su ve diğer her türlü imkan ülkede bulunuyor. Tabi bu imkanları yerinde kullanmak ve tarıma yönelik insan ihtiyaçlarını önceleyen planlı bir ekonomiye yönelmek gerekiyor. Bugün gelişmiş ülkelerin azı istisna çoğunun zengin tarım ülkesi olduğu da unutulmamalı. Türkiye ekmeğine sahip çıkmalı ve çevresinin de ekmeğini hazırda bulundurmalı.
Türkiye’de 22/23 milyon ton buğday üretimi şart
Türkiye’de buğday ekim alanlarının giderek daralması ve buğday ile ilgili her şeyi Türkiye Un Sanayicileri Federasyonu (TUSAF) Başkanı ve Ulusoy Un Yönetim Kurulu Başkanı Eren Günhan Ulusoy ile konuştuk.
Firma olarak Samsun’da önemli bir yatırımın arefesinde olan Eren Günhan Ulusoy, 80 milyon liralık un fabrikası yatırımını sektöre kazandırmaya çalışıyor. Halen 30 milyon dolarlık ihracat yapıyor. Yeni yatırımın devreye girmesiyle Ulusoy Un’un ihracatı 60 milyon doların üzerine çıkacak. Firmanın 2021 ihracat hedefi ise 100 milyon dolar.
TUSAF Başkanı Ulusoy’un talebi, stratejik ürün buğdayda 19 milyon ton buğday tüketen Türkiye’nin kapasitesinin üzerine çıkılması, yeri ekim alanlarının açılması ve üretimin en az 22 milyon tonlara yükseltilmesi.
Türkiye’de son yıllarda buğday ekim alanlarında bir azalmanın olduğunu belirten Ulusoy, yakın zamana kadar 9,3 milyon hektarlık ekim alanının bugün 7 milyon hektar civarına gelmesinden yakınıyor ve söz konusu hektarın daha da küçülmesinden endişe duyuyor. Ulusoy’un özetle söylemek istediği şunlar: Sulanabilen arazi arttıkça çiftçi buğdaydan vazgeçmesin… Kırsaldan kente göç ekim alanlarında düşüşte etkili ama buğdayın bir ülke için ne kadar kritik ve stratejik önem taşıdığı da bilinsin… Çiftçi desteklensin, üretim alanları artırılsın… Buğday üretimi ne kadar fazla olursa olsun, onu ihraç ederek katma değere çeviririz. Fazlalık bizim için ihracatı artırmada bir güç olur.
Ulusoy röportajda, Türk un sanayicileri olarak 160’tan fazla ülkeye ihracat yaptıklarını, dünyanın yüzde 90’ında Türk ununun tüketildiğini, yıllardır bu alandaki liderliklerini koruduklarını, Dünya un ticaretinin yüzde 30’unu Türkiye’nin gerçekleştirdiğini, 2018 yılında 3,5 milyon ton ihracat yaptıklarını ve karşılığında 1 milyar doları geçen bir ihracat geliri elde ettiklerini, bu yıl da daha fazla ihracat yaparak ihracat gelirini zirveye taşımak istediklerini söylüyor.
Ekim alanlarının artırılmasında iyimser değilim
2019-20 sezonunda Türkiye’nin 19,5 milyon ton buğday üretmesinin beklendiğini belirten TUSAF Başkanı Ulusoy, “İç tüketimimiz de toplamda 19 milyon ton. Ama Türkiye 3,5 milyon ton yani 5 milyon ton buğday karşılığı ihracat yapıyor. İhracat talebini karşılayacak Türkiye’de buğday mevcut değil. Bu da zorunlu olarak ithalatı doğuruyor. Hiç ihracat yapmasak kendimize yeteriz. Ama hiç ihracat yapmasak yurt içindeki fiyatlara negatif etkisi var. İhracattan yakalanan hacim artışı maliyetleri olumlu noktada etkiliyor” ifadelerini kullanıyor.
Ara malı ithalatıyla katma değer üretiliyorsa, ihracat ediliyorsa ithalatın kötü olmadığını belirten Ulusoy, “Ancak yerlilik oranının artırılması burada çok önemli. Ekim alanları 2000 senesinde 9,4 milyon hektardan 2019’a geldiğimizde 7 milyon hektara daraldı. Ekim alanında ciddi bir daralma ile karşılaştık. Aynı dönemde ihracatı hızla büyüdü. 5 milyon ton buğday karşılığına geldi. Hem ekim alanı daraltırken, arzı kısarken talep arttı, ithalat kaçınılmaz hale geldi. Ekim alanları bundan sonra daralmazsa, ekim alanlarının artırılması konusunda iyimser değilim” diyor.
7 milyon hektar buğday ekim alanından daha aşağı gidilemeyeceğini belirten Ulusoy, “Türkiye’nin en az 19 milyon ton buğday üretmesi gerekiyor. Şu anda 7 milyon hektar alanda 19 milyon ton buğday üretebiliyoruz. Ekim alanları düşerse, bu defa buğday ihtiyacımızı karşılayamaz hale gelebiliriz. Bundan sonrası toleranslarımızı zorlar” diye konuşuyor.
Arz fazlasını ne yaparız diye kimse düşünmesin
Türkiye’nin arz fazlası buğdayı katma değere çevirecek bir mekanizmaya sahip olduğunu belirten Ulusoy, “Ekim alanları büyürse, arz fazlasını ne yaparız diye düşünmeyiz. Patates soğan fiyatlarının çok yukarı gittiği gündeme geldi. Eminim ki bir sezon sonra da patates soğan fiyatlarının neden çok düştüğü ve çöpe atıldığını konuşmayacağız. Çünkü bu ürünlerde arz fazlasını değerlendirecek mekanizması yok. Tarım ürünlerinin fiyat elastikiyeti düşük olduğundan arz fazlası aşırı fiyat düşüşüne sebep olur. Ancak buğdayda öyle bir durum söz konusu değil. Buğdaydaki avantajımız şu… 5 milyon ton arz fazlası olsa, un sanayisi bunu alır kullanır ve ihraç eder. Un sanayisi Türkiye yılda 1 milyar dolardan fazla döviz getiriyor. Karşılığında 700-800 milyon dolar ithalat var. Yerli buğdayda üretim artarsa 1 milyar doları bu defa ithalat yapmadan getirir. Böylece Türkiye’ye giren döviz daha fazla olur” ifadelerini kullanıyor.
Buğday ekim alanlarının 2001 yılından bu yana yüzde 25 oranında daraldığını, ancak Türkiye’nin bunu verimle kapattığını hatırlatan Ulusoy, “Üretim fazla düşmedi ama bu noktadan sonra riski artırıyoruz. Bir kuraklık durumunda 5-6 milyon tonluk açık çıkabilir, bunlar kritik rakamlar. Dünyanın en çok buğday ithal eden ülkesi Mısır… 10 milyon ton ithal ediyor. Türkiye şu an 5-5,5 milyon ton ithal ediyor. İhracata yönelik… Yurt içinde bir sıkıntı durumunda 10 milyon tonluk bir ithalat yapmak Türkiye’yi zora sokabilir. Maliyetler artar, tedarik süreleri problem haline gelir. İlk alınacak yer Rusya ama, orada da problemler oluşabilir” bilgisini veriyor.
Gıda güvenliği için lisanslı depoculuk şart
Türkiye’nin buğdayda herhangi bir olumsuzluğa karşı bir toleransının olmadığını belirten Ulusoy, lisanslı depoculuğun önemine vurgu yapıyor. Ulusoy, “Fiyat istikrarı için depo lazım. Gıda güvenliği için depo şart… Bu kadar ucu ucuna bir üretim olmaması lazım. Türkiye 19 milyon ton tüketiyorsa, 22 – 23 milyon ton buğday üretecek. 7 değil, 8 milyon hektar ekecek. Ama bir olumsuzluk olursa 19’a 20’ye düşmeli. Fakat bunun altına inmemeli. Böylelikle kendi tüketimini garantiye almalı. Çok iyi bir sezon oldu. 25 milyon ton buğday ürettik. 19 tükettik, 6 milyon ton kaldı. Ver ihracatçıya ver, öğütsün satsın. 3 milyonunu stoka at, 3 milyonunu ihracatçıya ver. Yani söylemek istediğim, 19 tüketirken 19 milyon ton buğday üretme” ikazını yapıyor.
Söz konusu açığın bugün ithalatla kapatıldığını ancak yarın gelecekte konjonktürel, jeopolitik, tarımsal ve hava şartları olarak ne olacağının bilinmediğini dile getiren Ulusoy, “Türkiye 2005 yılında 524 dolardan buğday aldı. O günlerin unutulmaması gerekir. Ancak yine de lisanslı depoculukta devletimiz 2014 yılından bu yana istikrarlı politikayı sürdürüyor. Sistem 2024’e kadar teşvik edilecek. Ondan sonra da 5 ve 10 yıl uzatılırsa lisanslı depoculuk sistemi oturur” diyor.
Yüksek kalite buğdayı Rusya’dan ithal ediyoruz
Türkiye’nin ürettiği 19 milyon ton buğdayın 2 milyon tonunu makarnaya, 1 milyon tonunu tohuma, 1-3 milyon tonunu yemliğe, 800 bin tonunu bulgura, 1,5 milyon ton bisküviye ve yaklaşık 11 milyon ton ekmek, simit, baklama, börek gibi unlu mamullere harcadığını belirten TUSAF Başkanı Ulusoy, “Bizim ürettiğimiz buğdayın 3 milyonu makarnalık, 16’sı ekmeklik vasıfta diyelim. Kabaca… Makarnalığımız dünyada birinci kalitede. Ekmekliğimiz ortalama veya ortalamanın altı. Dünyada Kanada, Avustralya, Kazakistan, ABD bunlar üst seviyede geliyor. Rusya 20 yıl önce kalite açısından bizden kötüydü. Rusya şu anda Türkiye kalitesine geldi. Onlar bizim gibi 19 milyon değil, 80 milyon ton buğday üretiyor. 80’nin içindeki üst kalite miktarı Türkiye’den daha fazla. Yüzde 10 olsa 8 milyon eder. Bizde yüksek kalite yüzde 10 olsa 2 milyon ton eder. Biz Rusya’dan yüksek kalitedeki buğdayı ithal ediyoruz” diye konuşuyor.
Rusya’nın dünyanın en büyük buğday ihracatçısı bilgisi veren Eren Günhan Ulusoy, ABD’nin 25 milyon tonla ikinci sırada geldiğini söylüyor. Ulusoy, Türkiye’nin üretimde Avrupa Birliği tek sayılırsa 8’inci sırada olduğunu, ülkelere bölündüğünde dünyada 11’inci sırada yer aldığını belirtiyor ve Fransa ile Almanya’nın Türkiye’den daha fazla buğday ürettiğinin altını çiziyor.
Buğdayda yüzde 85’i yerli tohum kullanılıyor
Türkiye’nin buğdayda yüzde 85 civarında yerli tohum kullandığını belirten Ulusoy, tohumculukta ülkenin inanılmaz mesafeler aldığını söylüyor. Türkiye’de yakın zamana kadar yerli tohum kullanımının 20 bin ton civarlarında olduğunu şimdi ise buğdayda 600 bin ton sertifikalı tohum kullanıldığına dikkati çeken Ulusoy, “Buğdayda hibrit yok. Buğdayın kültürü, melezlemesi çok eski. 3-4 bin yıldır devamlı seleksiyon var buğdayda. Binlerce yıl tarım yapmışsın… İki tarlan var, ayrı tohumlar var. Biri kuraklıkta verim vermeyince, boyu kısa kalıyor, diğeri iyi çıkıyor. İyi olanı gelecek sene ekiyorsun… GDO veya hibritle girebilirsin ama ticari maliyetler artıyor. Kimse buna girmez. Ama mısır 400 yıldır var… Soya desen 150 yıldır ekiliyor. GDO’lu mısır ile GDO’lu mısır arasında üretimde yüzde 60’lık bir fark oluşuyor. Brezilya’da dönümünden 2,5 ton mısır alıyor. Fakat buğdayda böyle bir durum söz konusu değil” ifadelerini kullanıyor.
Tarım her ülkede en sorunlu alan
Türkiye’nin tarım politikalarıyla ilgili de değerlendirmelerde bulunan TUSAF Başkanı Eren Günhan Ulusoy, tarımın her ülkede, her coğrafyada en sorunlu alan olduğunu söylüyor. Gelişmiş ülkelerde bile tarımın problemleri olduğunu vurgulayan Ulusoy, “Ama bir yer var ki orada hiç sorun yok. Orası Avustralya. Avustralya modeli fevkalade. Kooperatifçilik var… Ölçekler büyük… Makineleşmiş… Adamda bir arazi var… Bin hektar, 2 bin hektar. Bizde de öyle araziler olsun… 2 bin 2 bin… Ben de öyle maliyet yakalarım… Kooperatifleşirim, kendi silomu depomu yaparım. Kendi makine ekipmanım olur” diyor.
Tarımı Türkiye şartlarında düşünmek zorunda olduğumuzu belirten Ulusoy, “Tarımla ilgili birçok mesele var. Ama bu sorunları yönetime, tarım politikalarına yıkmak adaletsiz olur. Şu eleştiriye getirebiliriz. Tarım politikalarının istikrarlı olması lazım... Çünkü tarım politikalarında bir senede, iki senede sonuç alamazsınız. Yani onar senelik peridotlarla politika yapıp, bu politikalara sadık kalmak gerekir” diye konuşuyor.
Sanayide politikaların daha hızlı olduğunu, çünkü yatırımdan sonra kısa zamanda dönüş almak zorunluluğu olduğunu hatırlatan Ulusoy, “Tarım öyle değil. Kullandığın toprak, ekolojik ortam, su kaynakları… Miras meselesi. Tarım arazilerini böldürmemen lazım ama,kanun buna müsaade ediyor. Arazisi olmayan insanlar şehre göç ediyor. Bu defa da onlara iş bulman lazım. Dolayısıyla tarımda kısa vadeli çözümler yok. Planlayıp, sabırla, istikrarlı bir şekilde politikaları değiştirmeden beklemek lazım. Destekler bir yere kadar. Kısa vadede, derde derman olabilir ama uzun vadede sorun çözmez. Kısır döngüye takılır, kalır” diyor.
Yine tarım politikaları içerisinde yer alan hayvancılık meselesinin de kolay bir alan olmadığını dile getiren Ulusoy, “Hayvancılık politikaları konusu da yapısal. Hayvancılık için mera lazım. Doğuda meraları kullanamıyoruz. Devamlı ekstansif yani ilkel verimsiz tarım metotlarıyla yemle hayvanı besliyoruz. Yemin yaklaşık yarısı da ithal geliyor. Bugün 24 milyon ton yemin 10 milyon tonu ithal. Tarımda her şey birbirine bağlı. Tarımı komple düşünmek ve ona göre çözüm yolları aramak gerekiyor” ifadelerini kullanıyor.