ALATAU DAĞLARIN ETEĞİNDE ALMATI
Bu hafta sizi turistik olarak pek de bilinmeyen bir bölge ve kente götürmek istiyorum. Bu tarz yerlerde yeni kültürel zenginlikleri ve yeni deneyimler edinmeyi çok seviyorum. Dünyamızdaki zengin ve derin kültür hazinesini daha iyi kavrıyorum

Deniz DİKMEN
Gelin bu hafta Kazakistan’ın en büyük kenti olan ve Kazakistan’ın kültürel ve ekonomik olarak kalbi sayılan Almatı kentine götüreyim. Kazakistan bir Orta Asya ülkesi ve yüzölçümü olarak dünyanın en büyük dokuzuncu ülkesi konumunda. Burası yemyeşil ve dağlarla kaplı muhteşem bir coğrafya. Paleolitik döneminden bu yana bu yörede yaşam olduğu biliniyor.
Almatı kenti ise, Kuzey Tien Shan Dağları’nın bir parçası olan Alatau Dağların bir platosunda bulunuyor. Kentin her yerinden rahatlıkla bu dev ve çok etkileyici dağlar zincirini görebiliyorsunuz. Kentten dağlara çıkmanız sadece 20 dakika gibi kısa bir süre alıyor. Günümüzde Almatı’da iki milyon insan yaşıyor ve burası Orta Asya’nın en gelişmiş, modern kenti sayılıyor. Kent 1854 yılında Ruslar tarafından doğu bölgelerinde bir sınır kalesi olarak kurulmuş ve 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılması ile birlikte bağımsızlığına kavuşmuş.
Sovyet döneminde 1929 – 1997 yılları arasında Almatı Kazakistan’ın başkenti olmuş.1997 senesinden sonra ise Almatı’nın yaklaşık 1000 km kuzeyinde bulunan Astana kenti (Nur Sultan) Kazakistan’ın yeni başkenti olarak tercih edilmiş.

150 milyon yıllık geçmiş
Sovyetler’den ayrılması ile birlikte ülke ve Almatı büyük bir değişim yaşamaya başlamış ve yüzünü batıya çevirmiş.
Almatı’nın eski adı ‘Almaata’ diye geçiyor ve aslında ‘elmanın anavatanı veya atası’ anlamına geliyor. İlk elma türünün bu bölgede Almatı’ya sadece 30 km uzaklıkta Bel Bulak’ta yetiştiği ve 150 milyon yıllık bir geçmişe sahip olduğu rivayet ediliyor. Bu nedenle Almatı kentinin sembolü de bir elma.
Biz de Orta Asya gezimizin son durağı olarak Kırgızistan’dan Almatı’ya geçiyoruz. Kazakistan’ın yemyeşil ve çok sulak ovaları, yerleşimin ve nüfusun azlığı, doğanın güçlü varlığı, yol boyunca bize eşlik eden dağlar zinciri nefes kesici gerçekten. Yollarda her yerde yabani atların bulunması çok muazzam. O yemyeşil doğal yollardan yavaş yavaş Almatı’ya doğru geliyoruz.
Kente varınca kentin düzeni, sakinliği, geniş caddeleri ve yeşil alanların çok olması olumlu yönde dikkatimizi çekiyor. İnsanlar çok güler yüzlü.
Birinci günümüzde merkezde bulunan Panfilov Parkı’na gidiyoruz. Park adını bir Sovyet general olan İvan Panfilov’dan alıyor ve parkın içinde II Dünya Savaşı’nda yaşamını yitirenlerin anısına dev bir anıt heykel ve ebedi yanan bir ateş bulunuyor. Parkın içinde aynı zamanda 1904 yılı yapımı bir Rus Ortodoks kilisesi olan Yükseliş Kilisesi bulunuyor. Kilisenin iç aksamı Moskova ve Kiev’de bulunan sanat atölyeleri tarafından hazırlanmış. Soğan tipi kubbeleri ile bu rengarenk kilise bu parka çok yakışıyor.

Müzik Aletleri Müzesi
Parkın doğu tarafından ise, Yükseliş Kilisesi ile aynı dönemde inşa edilmiş Ulusal Müzik Aletleri Müzesi bulunuyor. Bu müzede 17’nci yüzyıldan itibaren 60 tür Kazak ulusal müzik aleti ve 1000 adetten fazla enstrüman sergileniyor. Müzenin iç kısmı klasik Kazak ulusal desenleri ile bezenmiş. Park çok neşeli. Aileler çocuklarıyla birlikte gelip burada yürüyüş yaypıp, günlük yorgunluklarını atıp biraz nefes alıyorlar. Çok hoş bir ortam var.
Almatı’ya geldiğinizde özellikle heykellerin ve çeşmelerin çokluğu dikkatinizi çekecektir zira bu sofistike sulama düzeni sayesinde şehrin yeşil alanları çok iyi bir şekilde korunuyor. Kentte 125 adet çeşme bulunuyor.
Öğleden sonra 1130 metre yüksekliği olan Kok Tobe Tepesi’ne çıkıyoruz. Burada hem kentliler için bir dinlenme ve eğlence tesisi bulunuyor, hem de Almatı kentine buradan harika bir manzarası var. Dünyanın en büyük alpin spor komplekslerinden bir tanesi olan Medeo da burada bulunuyor. Medeo’da günümüze kadar 200 civarında dünya rekoru kırılmış. Kok Tobe Tepesi’nde aynı zamanda 372 metre yüksekliğindeki 1984 yapımı Televizyon kulesi de var.
Biz de harika manzaraya karşı buradaki kafede bir mola veriyoruz. Kendimize bir Almata tatlısı ısmarlıyoruz. Tatlının elma biçiminde gelmesi çok hoşuma gidiyor. Almatı çevresinde dağlarda ve doğada yapabileceğiniz çok fazla aktivite var. İkinci günümüzde araçlarımızla Almatı’nın dağlarına çıkıyoruz ve buradaki Hun köylerinden birine misafir oluyoruz. Bize çok lezziz pişiler, kendi yaptıkları peynirler ve reçeller ikram ediyorlar ve geleneklerini tanıtıyorlar. Hava muhteşem. Dağların pırıl pırıl havası gün boyu burnumuzda, ciğerlerimiz bayram ediyor.
Almatı’ya geldiğinizde muhteşem bir doğal güzelliği olan Büyük Almatı Gölü’ne de gidebilirsiniz. Bu göl kentin Trans İli Alatau Dağları’nda 2511 metre yükseklikte konumlanıyor ve kentin yaklaşık 15 km güneyinde bulunuyor. Büyük Almatı Gölü bu dağlar zincirinde bulunan birçok gölden sadece bir tanesi ve özgün ve olağanüstü turkuaz rengi ile insanları büyülüyor.
Tamamen buzullardan buraya akan sulardan meydana gelen bu göl 1.6 km uzunlukta, 1 km genişlikte ve ortalama 40 metre derinlikte.
Tanrı Dağları’nın engebeli zirvelerinde Almatı Gölü gerçekten bir mücevher gibi ışıl ışıl parlıyor ve Kazakistan’ın bu güneydoğu bölgesine inanılmaz bir güzellik katıyor. Göle geldiğinizde göl kristal berraklığındaki suyu, etrafını saran karla kaplı dağların zirveleri, bozulmamış ve dingin doğal yaşamı ile sizi inanılmaz büyüleyecektir.
Günübirlik olarak gidebileceğiniz başka bir destinasyon ise, Almatı’nın 220 km kuzeydoğusunda bulunan Altın Emel Ulusal Parkı. Bu milli park Kapchagai Gölü yakınındaki İli Nehri ile Akdağ Sıradağlar arasında bulunuyor, yaklaşık 4600 kilometrekarelik bir bölgeyi kaplar. Çoğunlukla çöl ve kayalık bir jeolojik yapıya sahiptir. Park Çin sınırına sadece 60 km mesafededir. Yolu çok engebelidir ama kesinlikle görmeye değerdir zira park doğal yapısı ile ve kendine has florası ve faunası ile görsel olarak ışıldamaktadır. Aktau Dağları’nın kırmızı, turuncu ve beyaz tepeleri muhteşem görünür. Yabani yerel eşeklerin, İran ceylanlarının, Sibirya kurbağalarının ve sayısız nadir bitki ve hayvan türleri ile görülmeye değer bir destinasyondur.

Şarkı söyleyen kumulları
Altın Emel Ulusal Park’ı çok özel kılan yapı ise ‘şarkı söyleyen kumulları’. Bu kumullar 150 metre yükseklikte yer alıyor. Bozkırlardan yükselen ve kumların arasından geçen yörenin rüzgarı bir org melodisi gibi sesler çıkarıyor. Bu nedenle ‘şarkı söyleyen kumullar’ olarak anılıyor. Kumulların el değmemiş tepelerine çıkabilirsiniz ve güneşin altında, gözünüzün alabildiğince uçsuz bucaksız altın kum tepelerinin ve çöl manzarasının keyfine varabilirsiniz. Şunu da hemen aktaralım, rüzgarın etkisiyle kumulların şekilleri devamlı değişiyor. Kuşkusuz gördüklerinizi nefes kesici bulacaksınız.
Akşam vakti bizim gibi kente döndüğünüzde yüreğinizde doğanın size vermiş olduğu o büyük mutluluğu ve tatlı yorgunluğu hissedeceksiniz.
Akşam vakti bu sıra dışı kentin, Almatı sokaklarında kayboluyoruz ve yerel bir restoranda yorgunluğumuzu atıyoruz. Almatı’da ‘Beşparmak’ dedikleri ve geleneksel olarak beşparmak ile yenilen etli ve soğanlı çok leziz bir çeşit mantıyı tadabilirsiniz. At eti seviyorsanız at eti veya at sucuğu, Kazak pişileri, Samsa, bir Tatar tatlısı olan Çak Çak veya Şaşlık yiyebilirsiniz. Kazakistan’da genelde yemekler et ve hamur ağırlıklı oluyor.
Yemeğinizin ardından size güzel bir çay ikram ederler.
Yolunuz Kazakistan’a düşerse Rus Çarları’ndan başlayıp, Sovyet dönemini yaşayan ve günümüzde kendi şahsına has modern bir ülkenin eski başkenti olan Almatı’yı mutlaka ziyaret etmenizi ve özellikle bu bölgenin doğal güzelliklerini yaşamanızı dilerim. Çok seveceksiniz.
