SON DAKİKA
Turizm Pazar 08 Aralık 2024 06:03

AKSUM KRALLIĞI'NIN İZİNDE

Kim derdi ki, bu hayatta dünyanın en tehlikeli ülkesi olan Eritre'ye sadece 25–30-kilometre uzaklıkta turistik bir gezi yapacağım. Buna ben bile inanmazdım herhalde ama, öyle oldu. Gelin size bu maceramı biraz anlatayım

Aksum Krallığı'nın izinde

Deniz DİKMEN

Etiyopya gezimiz boyunca bu müthiş ülkenin tüm bölgelerini gezmiştik. Her bölgenin insanı, coğrafyası, kültürünün ne denli birbirinden farklı olduğunu görmüştük. Bu sefer ise, Addis Ababa’dan yola çıkıp Etiyopya’nın kuzeydoğusunda bulunan tarihi Aksum kentine uçmuştuk. 

Uçağımızın iniş yaptığı yere havalimanı demek için bin şahit lazımdı. Çünkü, bir havalimanını tanımlayan hiçbir unsur burada yoktu. Dağların ve derin kanyonların arasında toz duman arasında boş bir toprak piste iniş yapmıştık.  

Meğer esas Aksum Havalimanı yaşanan bazı yerel siyasi çatışmalardan dolayı kapalıymış ve alternatif olarak uçaklar bu piste iniyormuş. Pistin sonunda bulunan bir barakanın içinden geçip diğer tarafından çıkıp havalimanından ayrılmıştık.

Bir yandan da dönüşümüzü düşünüyordum. Bu şartlarda uçağımızla buradan nasıl havalanacaktık acaba? Neyse bunu dönerken düşünecektik. Araçlarımıza binip otelimize doğru yola devam ettik.

Aksum Etiyopya’nun Tigray Bölgesi’nde Adwa Dağları’nın yamaçlarında bulunan yaklaşık yetmiş bin nüfusu olan bir kasaba.

Burası 1. yüzyıl ile 11. yüzyıl arasında dünyanın o dönem en güçlü imparatorluklarından biri olan Aksum Krallığın başkenti olmuş. Afrika’nın “çatısında” bulunan Aksum Arap Yarımadası’na ve Hindistan’a olan yakınlığı nedeniyle Roma İmparatorluğu için ticaret yolları açısından bölgenin önemli bir oyuncusu. Aksum Krallığı, günümüzde pek bilinmese de, kendi dönemindeki Pers, Roma ve Çin İmparatorluğu’nun yanı sıra dünyanın dördüncü büyük imparatorluğuydu. Güçlü arazi araçlarımızla Aksum’un merkezine doğru müthiş manzaraları izleyerek gidiyoruz. 2020 yılına kadar Aksum, yabancı turistlerin çok ziyaret ettiği tarihi bir kent olsa da 2020 yılından sonra Tigray Savaşı’nda yaşanan çatışmalar nedeniyle buralara artık pek kimse gelmez olmuş. 

resim-4

Yerel esnaf geleceğimizi öğrenmiş

Yerel esnaf muhtemelen bizim geleceğimizi öğrenmiş ki, otelimizin önüne tezgah kurmuşlar ve bizi bekliyorlar. Bizden başka ziyaretçi de zaten şehirde yok gibi.

Yerliler bize yerel değerli taşlar, boncuklar, cam işleri, oymalı ahşap ürünler, çömlekler, yerel motifli tekstil ürünler, demir anahtarlıklar, melek figürleri, çeşit çeşit haçlar ve bunun gibi bir sürü ürünü bize satmaya çalışıyorlar. Onları memnun ettikten sonra Otelimize eşyalarımızı bırakıp hemen kasabayı gezmeye koyuluyoruz. İlk durağımız, Aksum’daki tarihi ören yerindeki steller oluyor.

Steller asırlardır birçok coğrafyada kullanılan dikili yekpare taşlardır. Yani bir nevi Dikilitaş ve bunlar çoğunlukla mezar taşı olarak işlev görür. Bu steller mezar sahibinin toplumdaki yerine göre kabartmalar veya resimlerle bezenmiş olabiliyor.

Tarihi kent meydanında onlarca steller dikkatimizi çekiyor. Aksum’daki bazı stellerin Hristiyanlık öncesine 3’üncü ve 4’üncü yüzyıla ait olduğu biliniyor. Ancak, stellerin bazıları dev obeliskler şeklinde ve burada yatan Aksum kralların mezar taşı niteliğinde. Dev obeliskler tek kaya parçasından imal edilmiş ve bu meydana dikilmiş, ağırlıkları 160-ton civarında ve yükseklikleri 27 -34 metre arasında. Bu yapıtların Aksum krallarının mezar taşı olmasının yanı sıra aynı zamanda Aksum Krallığı’nda gücünü temsil ediyorlar.

Meydanda bulunan ‘Stela 2’ isimli obeliskin ise farklı bir önemi var. Bu stel Aksum’da Kral Ezana ‘ya ait son dikilen obelisktir. Bu obelisk 1937 yılında İtalyanların Etiyopya’yı işgali sırasında bir savaş ganimeti olarak üç parçaya kırılarak İtalya’ya taşınmış. Ardından da  Roma’daki Porta Capena Meydanı’na dikilmiş. 

68 yıl aradan sonra UNESCO’nun da girişimi ile bu Stela 2 Etiyopya’ya iade edilmiş. Zira bu obelisk Etiyopya kültürünün ve tarihinin en önemli sembollerinden biridir.

Güneşin altında Aksum Krallığı’na ait kalıntıların bulunduğu tarihi meydanı geziyoruz. Ve dev obelisklere hayran oluyoruz. Obelisklerin kendine özgü bir yapısı ve süslemeleri var. Obelisklerin yakınında ise krallara ait olduğu düşünülen mezar yapıları var.

Etiyopya ve özellikle Aksum’un Kudüs’e ve Arap Yarım Adası’na olan yakınlığı nedeniyle Hristyanlığın, Museviliğin ve İslam dininin Afrika kıtasına yayılmasında çok önemli bir rol oynadığını da unutmamalıyız.

resim-6

Saba Kraliçesi Belkıs

Etiyopya’nın hatta Aksum’un özellikle Saba Kraliçesi’ne (Belkıs) ev sahipliği yaptığı rivayet edilir. Anlatılanlara göre, Saba Kraliçesi Saba Krallığı’nın hükümdarıdır ve Kudüs Kralı Süleyman (Süleyman Peygamber) ile bir aşk ilişkisi yaşadığı tahmin edilir. Bu beraberlikten doğan çocuğun ise Etiyopya’nın ilk kralı I. Memlik olduğu ve bu vesile ile Museviliğin Afrika kıtasına yayıldığı kabul edilir. Etiyopya’da Saba Kraliçesi karakteri hem semavi din kitaplarında,  hem de yerel mitolojide var olan bir figürdür.

Ezana hükümdarlığı döneminde ise, Aksum Krallığı Hristiyanlığı kabul etmiştir. 7 inci yüzyılda Mekke’den Kureyş Kabilesi’nden kaçan Müslümanların Aksum Krallığı’na sığındığı ve bu vesile ile Afrika topraklarında ilk Müslümanlar olduğu bilinir.

Meydandan ayrılıp bu sefer kent merkezindeki Aksum Müzesi’ne gidiyoruz. Burası çok sade, küçücük bir salondan ibaret bir müze binası. Kapıda güvenlik görevlisi var. Bizim için müzeyi açmışlar. Çünkü, başka ziyaretçisi yok. Resim veya video çekmek yasak. Müzeye girdiğimizde beklenmedik muhteşem bir koleksiyon ile karşı karşıya kalıyoruz. Salonda Aksum tarihine ait inanılmaz eserler, taşlarla, incilerle süslü tarihi kıyafetler, silahlar, kraliyete ait muhteşem eşyalar bulunuyor. Hepsi gerçekten göz kamaştırıcı güzellikte. Müzeden çıkarken buraya güvenli bir müzenin yapılmasını ve eserlerin bir an evvel koruma altına alınmasını diliyorum. Hepsinin eşsiz ve çok çok kıymetli olduğunu tahmin ediyorum.

Sırada hemen yakındaki yeni Ziyon Aziz Meryem Ana Katedrali var. Burası bir Orthodox Kilisesi ve çok eski dönemlerden bu yana burada bir mabedin olduğu ve Aksum kralların aynı yerde bulunan eski bir katedralde taç giyme törenlerin gerçekleştiği düşünülüyor. Zaman içinde katedral yeniden inşa edilmiş ve bugünkü halini almış. Katedralin içi çok renkli, yerel motiflerin olduğu resimler var. Etiyopya kralın aslanlı resimleri var, arka fonda kilise müziği çalıyor. Kiliseye ayakkabılarımızı çıkararak girebiliyoruz ancak. Kilisenin bir köşesinde renkli Afrika davulları bulunuyor. Yerel kültür nasıl da dinle harmanlanmış. Yerel din adamları bize katedralin iç kısmını gösterip bilgiler veriyorlar. 

resim-1

Şapele yaklaşmamız yasak

Katedralin arka tarafında ise, ağaçların arasında pek de dikkat çekmeyen küçük bir şapel bulunuyor. Önünde küçük bir bahçesi var ancak şapele yaklaşmamız yasak. Rivayete göre bu küçük şapelde Musa Peygamber’e ait 10 emirin yazılı olduğu tabletler ve var olduğu sanılan Ahit Sandığı saklanıyor. Binadan ayrılmasına izin verilmeyen bakir bir din adamı tarafından korunuyor. Bu topraklar değişik sürprizler barındıran topraklar, gerçekten.

Katedral bölgesinden ayrılıp bu sefer Aksum’un biraz dışında kalan Dungur’a gidiyoruz. Yol üzerinde tarihi Gudit stellerin bulunduğu tarlanın karşısında Kraliçe Saba’ya ait saray kalıntılarının olduğu tarihi ören yerine varıyoruz. Burası rivayete göre Kraliçe Saba‘nın Aksum’a geldiği zamanlar kaldığı saray mahali. Yerel dilde burası Makeda’nın Sarayı diye geçiyor ve gördüğümüz saray kalıntıların 7inci yüzyıla ait olduğu belirtiliyor. Sarayın ön kısmında bir çeşit havuz da bulunuyor. Saray kalıntıları basamakları, geçitleri ve sütunları ile sarayın ana yapısına ışık tutuyor. Güneşin altında örenyerinde bizden başka kimsecikler yok. Bir zamanlar bir dünya imparatorluğu olan Aksum Krallığın son tarihi kalıntılarını burada inceliyoruz. 

resim-5

Afrika’nın Kuzey Koresi

Sarayın yanından sanki sonsuzluğa giden sarı toprak bir yol var. Yerel halktan insanlar, bazıları çocuk, ellerinde eşyaları ile bu toprak yoldan ileriye doğru yürüyorlar. Meğer buradan yaya olarak Eritre’ye gidiyorlarmış. Sınır yaklaşık 25-30 km ilerde deniyor. Eritre günümüzde dünyanın en tehlikeli bölgelerinden bir tanesi. Lakabı “Afrika’nın Kuzey Koresi” olarak geçiyor. Özellikle sınıra yakın bölgelerde kesinlikle yaya olarak geçilmemesi konusunda uyarılar var. Zira her yerde mayınlı bölgeler bulunuyor. Hatta Eritre’ye nereden olursa olsun karadan değil havadan giriş yapılması öneriliyor. Yolda yürüyen insanların silüetleri ufuk çizgisinde tozun dumanın içinde yavaş yavaş kayboluyor. Umarım gidecekleri yere sağ salim ulaşırlar.

Daha önce ismini bile duymadığım Aksum kenti gezimizde bizim için daha nice sürprizler ve bilgiler içinde barındırıyordu. Dünyadan uzak eski krallığın başkenti 1980 senesinde bütün bu tarihi dokusu nedeniyle UNESCO Dünya Mirası listesine girdi.

Aksum coğrafi konumu, tarihi ve insanları ile beni çok etkiledi. Umarım en kısa sürede bölge tekrar barışa ve huzura kavuşur. Bizim gibi nice gezginler gelip Aksum Krallığın izini burada keyifle sürmeye devam eder.