Biden'ın Amerikası ve Biz
Geçen haftaki yazımda Trump döneminde ABD ile ilişkilerimizin bir muhasebesini yapıp, gündem izin verirse Biden Başkanlığından neler beklenebileceğini bir sonraki yazıda ele alacağımı söylemiştim. Beklendiği gibi Karabağ'dan ekonomiye bir dizi yeni konu geçtiğimiz günlerde öne çıktı ama onları beklemeye alıp ABD Başkanlık seçimlerinin sonuçlarına odaklanabiliriz.
Dünyanın en güçlü ülkesinde iktidarın el değiştirmesi, haliyle diğer tüm ülkelerde politikalarını ayarlama ihtiyacı doğuruyor. Hegemonik gücün politika tercihleri, bölgesel aktörlerin de değişen parametrelere göre yeni seçimler yapmasına yol açıyor. Bilhassa Türkiye gibi daha önceki Demokrat Parti yönetimiyle ciddi sıkıntılar yaşamış bir ülkedeyse yeniden benzer biçimde sorunlu bir sürece girilme ihtimali endişe yaratıyor. Brunson krizi, Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınması, Türkiye’nin F-35 programından çıkarılması ve Bahar Kalkanı harekatı öncesi Trump’un yazdığı diplomatik nezaketten uzak mektuba rağmen Ankara’nın seçimlerdeki tercihi Cumhuriyetçi Parti adayının bir dönem daha devam etmesiydi. Zira Trump’la Erdoğan arasındaki özel iletişim kanalı bir dizi krizin engellenmesine olanak sağlamış, ilişkilerin çok daha olumsuz seyretmesine engel olmuştu. Şimdi bu avantaj ortadan kalktığına göre Washington’la önümüzdeki dört seneyi nasıl geçireceğimizi düşünmekte fayda var.
Ne Kadar Endişelenelim?
On dokuzuncu yüzyılın son çeyreğinde, o devrin hakim gücü İngiltere’de iktidara, Osmanlılara düşmanlıkla yaklaşan Gladstone’un gelmesi 93 harbi olarak bilinen felaketle karşılaşmamızla doğrudan bağlantılı olarak değerlendirilir. Bugün de ABD’de Türkiye’ye düşmanlıkla yaklaşan bir iktidarın gelmesiyle benzer sıkıntılarla karşılaşma ihtimali endişe yaratmakta. Zira Biden politik kariyeri boyunca bize pek de sempatiyle yaklaşmadığı gibi, Kıbrıs gibi krizlerde hep aleyhimize tutum almıştı. Daha da fenası, onuncu senesini tamamlayacak olan Suriye krizinde Ankara’nın canını en çok sıkan dış politika ekibinin zihniyeti tekrar karşımıza çıkıyor. Üstelik Halkbank davası Trump döneminde sümen altı edilmiş olsa da bu defa karşımıza tekrar getirilme ihtimali belirmekte. F-35 meselesinde de Türkiye’nin umduğu şekilde programa geri dönme ihtimali zorlaşabilir. Öyleyse Ankara Kasım seçimlerinin kaybedeni olarak görülebilir mi?
Şu aşamada önümüzdeki dört yıl için Ankara Washington ilişkilerinin illaki olumsuz gelişeceğini düşünmüyorum. Öte yandan Trump döneminde fayda sağladığımız bazı esneklikleri Biden yönetiminden görmemiz mümkün olmayabilir. Yeni yönetimin en çok ısrarlı olacağı konunun Rusya ile ilişkilerimiz olacağını söyleyebiliriz. ABD’nin son dört yılda Putin’in iddialı dış politikasına karşı fazla yumuşak davrandığını düşünen Demokrat Parti ekibi önümüzdeki dönemde baskıyı artırmaya kararlı görünüyor. Bundan dolayı Moskova ile fazla sıkı fıkı olan bir ülkenin, hele de bizim gibi stratejik önemi yüksek bir coğrafyada yerleşikse, dikkat çekmemesi mümkün değil. Ortadoğu’da ve Kafkaslarda Rusya ile yakınlaşma, hava savunma sistemleri gibi stratejik Rus silahlarının alınması, Washington’un pas geçeceği konular olmayacaktır.
Diğer yandan, bu alanda hareket serbestimizin daha yüksek olduğu dönemde Moskova ile geliştirme çalıştığımız ilişkilerin getirisinden ne kadar memnunuz onu da düşünmemiz gerekir. Rusya ile beraber hareket etme politikamızın Suriye’de, Libya’da ve hatta bir miktar Kafkaslarda duvara tosladığını daha önce tartışmıştık. Bundan dolayı Ankara için, zaten bir miktar belirtilerini de gördüğümüz makas değişikliğinin, bundan sonra devam etmesi bu riski ortadan kaldıracaktır. S-400 meselesindeyse ne yapılacağını kestirmekse zor, zira şu anda F-35 programından çıkarılmakla kalmayıp bir de hava savunma sistemini hala edinememiş durumdayız.
Türkiye’nin ABD için öneminin devam ettiğini, kendisi ile uyumlu politikalar geliştirilmesi halinde şu anda risk olarak görülen ihtimallerin gerçekleşmeyeceğini söyleyebiliriz. Ancak bu, Washington’un aynı zamanda kendi politikalarına uyum sağlanması için ciddi baskı yapacağı anlamına da geliyor. Fırat’ın doğusundaki gelişmelerden, S-400 meselesine, Karadeniz’de NATO’nun artmakta olan ağırlığına değin bir dizi konuda ne tür seçeneklerimiz olacağını düşünmekte fayda var. Biden’la daha keskin tercihler yapmaya zorlanacağımız bir döneme giriyoruz çünkü.