Dolar $
32.48
%-0.11 -0.03
Euro €
34.72
%-0.72 -0.25
Sterlin £
40.75
%-0.43 -0.17
Çeyrek Altın
3985.41
%-0.17 -6.73
SON DAKİKA
Savunma Çarşamba 11 Eylül 2019 02:30

F-35 TEK SEÇENEK DEĞİL

Savunma ve askeri stratejileri üzerine çalışan Rus Pukhov, Analiz yazarı Merve Seren'e konuştu... Son 15 yıldır Türkiye'nin Orta Doğu ve Avrasya'da etkisini giderek artırdığını ancak kendi gökyüzünün efendisi olmadığını belirten Ruslan Pukhov, NATO ülkelerine Rus füze sistemi bulunmasına karşın S-400 konusunda Türkiye'yi cezalandırmanın acımasızlık ve büyük haksızlık olduğunu söyledi. Pukhov, "Eğer ABD sizi F-35'ten mahrum ederse, sandığınız kadar da kaybetmezsiniz. Aksine önünüzde çok fazla seçenek var" dedi.

F-35 tek seçenek değil
Savunma ve askeri stratejileri üzerine çalışan Rus Pukhov, Analiz yazarı Merve Seren'e konuştu.

Merve SEREN

Rus menşeli hava ve füze savunma sistemi S-400’lerin sevkiyatının ilk aşaması geçtiğimiz Temmuz ayında tamamlandı. Ancak S-400’lerin neden satın alındığına dair tartışmalar halen devam ediyor. Türkiye’nin gerçekten S-400’lere ihtiyacı var mıydı? Rusya, Türkiye’ye S-400 satarak ne kazandı? Rus askeri teknolojisi tedarik etmenin faydası ve maliyeti ne? Bu ve benzeri sorular, siyasi arenada ve medya kanallarında sıklıkla dile getiriliyor. Moskova’nın silah ihracatı politikasını ve son dönemdeki askeri imkan ve kabiliyetlerini, Rusya’nın savunma ve askeri stratejileri üzerine çalışan öncü isimlerinden Ruslan Pukhov’a yönelttim.

Ruslan Pukhov, alana sunduğu katkılar itibarıyla geçtiğimiz sene Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu tarafından gümüş madalyaya layık görülen bir isim. Kendisi 20 yıldan uzun bir süredir faaliyet gösteren Moskova merkezli Stratejiler ve Teknolojiler Analiz Merkezi (The Centre for Analysis of Strategies and Technologies, CAST)’nin kurucu başkanı olarak direktörlüğünü yürütüyor. CAST bünyesinde muhtelif savunma başlıkları üzerinde konferanslar, toplantılar, çalıştaylar düzenleniyor, ayrıca süreli dergiler Eksport Vooruzheniy (Silah İhracatı) ile konu odaklı kaleme alınan kitap, makale, rapor ve araştırma projeleri yayımlanıyor.  Bu kapsamda Ruslan Pukhov’un editörlüğünü yaptığı, Türkiye’nin savaş ekipmanları ile harekat yeteneğini güçlü ve zayıf yönleriyle inceleyen (Турецкая военная машина: сила и слабость) 2017 yılında basılmış bir kitabı da bulunuyor.

Hedef teknolojik liderlik 

Silah ticaretinin, uzun vadeli askeri, siyasi ve teknolojik angajmanlar, bunun da ötesinde müşteri ile tedarikçi arasında stratejik iş birliği yarattığına inanıyor musunuz? Eğer öyleyse, sizin eski (Sovyet ülkeleri) müşterileriniz ve şu anki müşterileriniz ile aranızdaki ilişki nasıl?

-Tam 20 yıl önce CAST’ta çalışırken ve o zaman sadece entelektüel bir zihin egzersizi yaparken daha sonra gerçeğe dönüşen bir teori geliştirdik. Neydi bu? Silah ticaretinde gözünüz olmadığında, önemli olan şey nedir? Devletler, “alıcının motivasyonu”na bakarlar. Çünkü insanlar farklı motivasyonlarla silah alıyorlar. Bir motivasyon tam olarak sizin bahsettiğiniz gibi; “dostluk” ve “güvenlik teminatları” satın almaktır. Örnek olarak, Suudi Arabistan, ekseriyetini ABD’den, az biraz İngiltere’den, az biraz Fransa’dan ve az biraz da Rusya’dan alım yaparken, tam olarak da bu “güvenlik garantisi”ni satın alıyor. Kısaca “alıcıyı memnun etmeyi” istiyor. Çin ve kısmen Brezilya gibi ülkelerin silah satın alması ise, “teknolojik sıçramayı ve liderliği” ele geçirmek istedikleri içindir.  Brezilya’nın süpersonik almasının nedeni Şili, Venezuela ya da Arjantin ile savaşmak için değildi. Bunun için bir düşmanı yok, o zaten bölgesel bir süper güç. Ancak süpersonikleri satın aldılar. Neden? Zira İsveç, 2015’te başlayan ve 60’tan fazla offeset içeren “Teknoloji Transferi Programı” çerçevesinde Brezilya’ya çok harika bir ‘offset fırsatı’ sundu, böylece Brezilya Gripen Programı’ndan büyük faydalar sağlandı.  Bakın bu offsetlerdeki eğitimler ve üretimler sayesinde bugün Brezilyalı “Embraer” firması, dünya çapında yüksek standartları haiz bir havacılık şirketleri haline geldi, üstüne “Boeing” firması ile birleşti.

Böylece insanlar, gerçekte bir sözleşme okulu satın alarak uçak inşa ettiler. Bu anlamda motivasyon teknoloji odaklıydı ve teknolojik transfer için satın aldılar. Ancak çok sık gerçekleşmese de bazen insanlar savaşmak için de satın alırlar. Ancak doğruyu söylemek gerekirse, bugünler artık Soğuk Savaş Dönemi olmadığı için özellikle gelişmiş donanım için baskın bir motivasyon değildir. Esasında, bazen de insanlar ceplerini doldurmak için de satın alırlar, çünkü genellikle orada olan yolsuzluk silah ticaretiyle birlikte vericiye gider. Aynı tank 2 milyon dolardan 5 milyon dolara kadar mal bir maliyet çıkarabilir. Bu nedenledir ki silah ticareti, bazen kamu fonlarını çalmak için mükemmel bir fırsattır. Çünkü silahlar; benzin, yemek ya da metal değil. Nitekim ana muharebe tankı yahut bir savaş uçağı için fiyat stoğu yoktur. Müşteriye bağlı olarak neredeyse iki kat farklılık gösterebilir..

Türkiye’nin hava savunması yoktu

Peki, Ankara’nın S-400 tercihine kaynaklık eden motivasyon neydi?

-Öncelikle Türkiye, yaklaşık 20 yıl ve özellikle de son 15 yıldır Orta Doğu’da ve Avrasya’da etkisini giderek artıran bir oyuncu. Ancak bu tarz bir Türkiye halen daha kendi gökyüzünün efendisi olamayan bir ülkeydi. Açıkça Türkiye’nin, neredeyse hiç bir hava savunması yoktu diyebiliriz, sadece çok az Boğaz üzerinde ve Suriye’den gelen tehditlere karşı hava savunması yapabilirdi, o da sadece kısıtlı ve taktik seviyede kalıyordu. Aleni bir sorun vardı; Türkiye’nin uçaklara, füzelere ve İHA’lara karşı kapsamlı, etkin ve stratejik seviye hiç bir hava savunma koruması bulunmuyordu. Bu anlamda en başında Türkiye’nin hava ve füze savunma sistemi atağının ve tedarik sürecinin saf ve doğrudan askeri ve teknik bir karar olarak başladığını, fakat sonradan pek çok siyasi etki ve kararla neticelendiğini söyleyebiliriz. Ben ilk başta, Erdoğan’ın ABD’ye ve Brüksel’e, Türkiye’nin NATO’ya ve dolayısıyla Avrupa’nın güvenliğine katkısı olduğunu göstermek için bu kartı doğrultmaya başladığını sanıyordum.

Mülteci krizinin ne kadar yoğun ve yüksek düzeyde yaşandığını hatırlayın, Türkiye’nin pek çok NATO üyesi gibi bedavacı ve özgürce kafasına estiği gibi davranmadığı aşikar. Türkiye, mülteci yükünü gerçekten paylaşıyor, ancak çok daha az alıyor!  Bu yüzden Erdoğan’ın bunu satın alarak, esasında bu sorunları gündeme getirmek ve daha fazla sorunun cevabını netleştirmek istediğini düşündüm. Erdoğan Yönetimi bence şu soruyu yöneltti: Biz, ABD ve NATO müttefiklerimizi desteklemeye sadık kaldık, ancak karşılığında ne gördük? Biz, almıyoruz ama sürekli katkı veriyoruz. Diğer bir deyişle Ankara, Türkiye’nin NATO’daki değerini kanıtlamak ve yükseltmek istedi; bu istek, Türk sadakatinin değerini hafife alanlara, çantada keklik görenlere karşı gelişmişti. Bence Erdoğan’ın kafasındaki ilk fikir ve istediği; NATO’da Türkiye’nin ve Türk sadakatinin ayrıcalıklı olduğunu düşündürmek ve bu maksatla hisse bedelini arttırmaktı. Bu nedenle kasti olarak bir skandal çıkartmak ve kışkırtmak istedi. Bununla birlikte, örneğin 15 Temmuz darbe teşebbüsünün yıldönümünde, ABD’nin ve Batı’nın en azından darbeyi kışkırttıkları ve darbecileri cesaretlendirdiklerinden eminler. Bu dahi S-400’e gitme kararına dahil edilen faktörlerden birisiydi. Özetle Türkiye’nin S-400 satın alması birbiriyle iç içe girmiş birçok motivasyonun karışımından kaynaklıdır.

Türkiye’ye yapılan haksızlık

Türkiye’nin S-400 kararı, Batı'da ciddi tepkilere yol açtı. Zira S-400, taktiksel niteliğinden ziyade son derece sofistikte, stratejik ve caydırıcılığı yüksek bir sistem. Bu açıdan bakıldığında Türkiye’nin NATO’daki müttefiklerinin tedirginliklerini haklı buluyor musunuz?

-NATO’daki silah satın alımları hakkında konuşurken, ABD Eski Savunma Bakanı General Mattis’in sözlerini her zaman hatırlamalıyız. Zira Mattis, temelinde Türkiye’yi savunuyordu; her NATO ülkesinin istediğini alma kararına haiz olduğunu, bunun egemen, bağımsız ve özerk bir karara dayalı bir tedarik süreci olarak görülmesi gerektiğini söylüyordu. Slovakya ve Yunanistan’ın Rusların önceki nesil hava savunma sistemi S-300’lere sahip olmalarını nasıl açıklarsınız? Diğer NATO üyelerinde zaten Rus askeri teknolojisi ve füze sistemleri bulunurken, Türkiye’yi aynı gerekçeyle cezalandırmak ve yaptırımlara maruz bırakmak acımasızlık ve dahası büyük bir haksızlıktır. Bu sistemin NATO güvenliğine zarar verebilir olması, sadece bir bahaneden ibarettir. Bu gerekçe ve kararlar, sadece aşırı Türkiye-karşıtı bir karar olarak duruyor; bunun NATO dayanışması ve ortaklığıyla hiçbir alakası yok.

merve-i

Bekleyip olanı biteni izleyin

Ne var ki S-400’lerin satın alınması sadece Batı’da değil, Türkiye’de de ciddi tepkilere neden oldu. Halen Ankara’nın hangi gerekçeyle, nasıl bir maksatla ve kime karşı kullanmak üzere S-400 aldığı sorgulanıyor. Sizce Ankara’nın S-400 kararında, siyasi mi yoksa teknik faktörler mi belirleyici rol oynadı?

-Bu durumu farklı bir şekilde de okuyabiliriz. Tüm savunma teknolojilerini iki büyük kategori altında yorumlayabiliriz.  Elbette, çok daha fazla kategorilere ayırmak da mümkün, ancak en yalın haliyle şu anda siyah ve beyaz bir resim içerisinde değerlendirebileceğimiz sistemler var. Bu anlamda biz iki büyük kategoriyi, “yüksek teknoloji” ve “yüksek teknoloji olmayan” şeklinde sınıflandırarak tanımlayabiliriz. Örneğin mevcut durumda Türkiye’de fonksiyonelliği ve güvenirliği çok iyi olan ancak en son teknolojiye sahip üst sınıf kalitede olmayan ürünler vardır; mesela offsetten yararlanan, kendi tasarımlarını üreten ve ihraç eden Yonca-Onuk gibi. Esasında Yonca-Onuk botlarının hem ‘tasarımı’ hem ‘entegrasyonu’ tamamen Türklere aittir. Buna mukabil, ‘motor’ ve  ‘ana tahrik sistemleri’ gibi birkaç kritik sistem Almanlara aittir. Şayet Almanya Türkiye’yi insan hakları ihlalleri kayıtları, Kürt meselesindeki tutumu yahut iddia edilen sözde Ermeni soykırımı suçları için cezalandırmaya karar verirse; eskiden olduğu gibi size ileri teknoloji ürünü motorları ve tahrik sistemlerini satmaz. Halbuki sizin sistemleriniz onlara uygun çalışmak üzere dizayn edilmiştir. Dolayısıyla Türkiye’yi, her an, her koşulda ve herhangi bir nedenden ötürü cezalandırma ihtimalleri çok yüksektir. Aynı ihtimaller, hava ve füze savunma sistemleri için de geçerlidir. Füzelerin tek başına, aşırı sofistike teknoloji ürünleri olduğunu söyleyemeyiz. Ancak hava savunmasına dair konuşursak, zaten son teknoloji ürünü gelişmiş hava savunma sistemlerinin üreticileri küresel ölçekte sınırlı ve küçük bir kulüpten ibarettir. Özellikle eski tip hava savunma sistemleri olan örneğin bir iki kişi tarafından taşınabilen omuzdan fırlatmalı hava savunma sistemi MANPADs “Stinger” veya “Igla” üretmek ile  Patriot veya S-400 gibi  stratejik sistemlerin üretimi aynı klasmanda değerlendirilemez. Avrupalıların geliştirdiği, İtalyan-Fransız ortaklığı tarafından teşekkül edilen Eurosam’ın geliştirdiği SAMP/T füze savunmasının performansını görmediğimizden herhangi bir yorum yapmak doğru olmaz. Şimdi Türkiye’yi düşünün; gökyüzünde egemenliğinizi koruyan stratejik bir sistem istiyorsanız, sadece 2 seçeneğiniz var. Birinci şansınız; Amerikalıların Patriot sistemleridir. İkinci tercih hakkınız; Rusların geliştirdiği S-300’lerin üst modeli veya S-400’lerdir. Avustralyalı Parlamenter bir arkadaşımın Amerikalılar hakkında bana söylediğini size söyleyeyim; “Amerikalılar olmadan yapabileceğiniz belki de tek şey vardır, hava araçlarına, mesela uçaklara karşı savaşırken sinyal yollamak. Zira Amerika’nın sofistike ekipmanları, sizin ekipmanlarınızı kolayca durdurup devre dışı bırakabilen ‘sihirli kara kutularla’ doludurlar”. Benim bakış açıma göre, F-35’ler çok iyi bir savunmadır; ancak “sadece ABD’nin bir müttefiki olarak savaşacağınızı” biliyorsanız! Keza ABD’ye karşı savaşmamanız da önemli değil; ABD’den bağımsız ve farklı bir dış ve güvenlik politikası benimsememeniz gerektiğini biliyor olmalısınız, yoksa sizi bazı şeylere mahrum bırakmaya devam edeceklerdir. Başka bir deyişle, hiç şüphe yok ki F-35 şu anda piyasadaki en iyi uçak ancak Çek Cumhuriyeti gibi belli şartları sağladığınız takdirde…  Fakat eğer Brezilya, Türkiye, Malezya ve hatta Hindistan gibi bir ülke iseniz ve bağımsız bir dış ve savunma politikası izliyorsanız, Washington parti çizgisini takip etmiyorsanız, Amerikan sistemleri her zaman en iyi seçenek değildir.

Dolayısıyla eğer Amerikalılar sizi F-35’ten mahrum ederse, sandığınız kadar da kaybetmezsiniz. Aksine önünüzde çok fazla seçenek var. Mesela bakın süpersonik hakkında konuşalım, Türkiye’ye karşı meydan okuyabilecek olanlar kim, bunları düşünelim. Ermenilerin süpersonik uçakları yok, sadece sübnosik uçakları var. Esad’ın zaten veri kıymetlendirilmesi yıkık dökük, ülke harabeye dönmüş bir durumda. Irak’ın sınırlı sayıda F-16’sı var, keza Yunanistan’ın F-16’ları da sınırlı sayıda ve önceki nesilden ellerinde var. Şimdi müttefiklerinize bakıp, çaresizce ve umutsuzca savaş uçağı almanızı gerektiren bir durum yok.  Yapmanız gereken tek şey, biraz bekleyip olan biteni izlemek. Farzımahal F-35’i, önümüzdeki 5-7 yıl içerisinde envanterinize katsanız, bu askeri gücünüzün teşvik ve takviyesi açısından bir katastrof yaratmıyor.

Savunmada birinci lige ilerliyorsunuz

Türkiye’nin askeri imkan ve kabiliyetleri açısından savunma ürünlerindeki teknik kapasite ve performansı nasıl değerlendiriyorsunuz?

-Türkiye’nin iki yılda bir düzenlediği IDEF savunma fuarlarında yabancı katılımcı sayısında düşüş oluyor. Çünkü artık Güney Kore’ye benzer şekilde ikinci ligden birinci lige doğru ilerliyorsunuz. Artık sadece ürün satılan tüketici konumundaki bir müşteri değil, kendi ürünlerini diğer müşterilere satan bir ülkesiniz. KİRPİ, BAYRAKTAR, MİLGEM, YONCA-ONUK, FIRTINA, ALTAY gibi giderek genişleyen savunma ürün yelpazeniz oluyor.  Hiç fark etkemz şu anda Obüs’ü lisans altında üretip üretmemek yahut ana muharebe tankınızın şu anda mükemmel performans göstermemesi. Çünkü bir sonraki sefere hem tamamen yerli olarak kendiniz yaparsınız hem de bir sonraki üründe çok daha yüksek kalite ve performans yakalarsınız. Bunun bilinciyle heraket etmek gerek. Unutmayın Türkiye, önceden silah satıcısı ülkeler için bir cennet gibiydi, ithalatçıdan ihracatçı konumuna geçtiğiniz an cazibenizi kaybedersiniz. Sizler bir Suudi Arabistan ya da Birleşik Arap Emirlikleri değilsiniz, bunların muazzam finansman kaynakları var fakat yerli savunma ürünleri neredeyse yok denecek kadar az. Buna karşı Türkiye ve Güney Kore’nin durumu aynı hızla gelişen bir savunma pazarı.  Ancak Türkiye’nin piyasada biraz daha olgunlaşması gerekiyor.

YARIN: Türkiye insansız hava arasında Rusya’nın önünde


ABONE OL

EN ÇOK OKUNANLAR