Dolar $
32.48
%-0.11 -0.03
Euro €
34.72
%-0.72 -0.25
Sterlin £
40.75
%-0.43 -0.17
Çeyrek Altın
3985.41
%-0.17 -6.73
SON DAKİKA
KİTAPLAR ARASINDA Çarşamba 02 Aralık 2020 18:11

AVRUPA HEGEMONYASINDAN ÖNCE

Yazar: Janet Abu Lughod Çevirmen: Cansen Mavituna Vakıfbank Kültür Sanat Yayınları

Avrupa Hegemonyasından Önce

VakıfBank Kültür Yayınları (VBKY) “Avrupa Hegemonyasından Önce: 1250-1350 Yılları Arasında Dünya Sistemi” adındaki kitabı okurla buluşturuyor. Türkçe’de ilk kez yayımlanan kitabı kaleme alan ABD’li tarihçi ve sosyolog Janet Abu-Lughod, dönemin coğrafyaları arasında dolaşıyor, ekonomik ve sosyo-kültürel bir analiz yaparken ezber bozan bir değerlendirmede bulunuyor.

İslam birleştirdi

Türkçe çevirisini Cansen Mavituna’nın yaptığı kitapta Abu-Lughod; Gent, Brugge şehirlerinden Cenova ve Venedik’e, Moğol hâkimiyetinden veba salgınına, gelişen ve yayılan İslam kültüründen, Mısır, Hint yarımadası Çin iş birliği ile Müslüman-Hıristiyan ticaretine kadar gibi birçok konu ve coğrafyayı inceliyor. Abu-Lughod, “7. ve 8. yüzyıllarda İslam, iki ucunda Avrupa ve Çin’in bulunduğu orta bölgenin birçok kısmını, iki uca da ilerleyerek birleştirdi, fakat canlanan dünya ekonomisinin periferisinde kalan yerler, birbirinden nispeten izole hallerini sürdürdü. 11. yüzyıla gelindiğinde, eski dünyanın pek çok bölgesi, belli ki hepsinin faydalandığı bir mübadele sistemine dâhil olmaya başladı, bu durum 12. yüzyılda daha da belirginleşti. Bu devir zirvesini 13. yüzyılın sonu ile 14. yüzyılın başları arasında yaşadı; Avrupa ile Çin’in bile, sınırlı kaldığı kesin olsa da, doğrudan bağlantı kurduğu bir dönemdi bu” sözlerini kaydediyor.

Sanatsal bir doğuş

Abu-Lughod’a göre 13’üncü yüzyılın kayda değer olmasının başka bir sebebi daha var; o da, bu dönemde farklı bölgelerde kültürel ve sanatsal başarıların doğmaya başlaması… “Eski dünyanın bu kadar çok bölgesinin aynı anda kültürel olgunluğa ulaşması daha önce görülmüş bir şey değildi” diyen Abu-Lughod, Çin’de, en gösterişli çömleklerin tasarlandığını, İran’da buna rakip olabilecek turkuaz ışıltılı parlak kâselerin yapıldığını söylüyor. Abu-Lughod, Memlûk egemenliği altındaki Mısır’da, zanaatkârların incelikle ortaya koyulan mobilyalara altın ve gümüş işlediğini, Doğu Avrupa’da ise katedral yapımının altın günlerini yaşadığını belirtiyor. Ayrıca Hindistan’ın güneyindeki görkemli Hindu tapınakları da bu dönemde yükselmiş. Abu-Lughod, “Hemen hemen her yerde süs ve debdebeli sembollere harcanacak bolca servet olduğu görülüyordu. Bu dönem entelektüel bakımdan da aynı derecede üretkendi; bu da sermaye fazlasının yalnızca bir şeyler üretmek için değil, âlimleri desteklemek için de kullanıldığını gösteriyordu” değerlendirmesinde bulunuyor.


ABONE OL

EN ÇOK OKUNANLAR