Dolar $
32.49
%-0.17 -0.05
Euro €
34.87
%0.13 0.04
Sterlin £
40.67
%0.03 0.01
Çeyrek Altın
3992.76
%0.88 34.46
SON DAKİKA
Son Yazıları

Yurtta kötek dünyada barış çalışır mı?

22 Mar 2021

Geçen hafta Türk dış politikasında yeni bir yön arayışı çabalarından bahsetmiştik. Arap Baharıyla başlayan süreçte, giderek hem bölgesel hem de küresel aktörlerle çatışmayı tırmandıran Türkiye, yine iktidarın kendi söylemiyle, demiri soğutmaya başlamış görünüyor. Bu açılımın ne ölçüde sonuç vereceğini zaman içerisinde göreceğiz.

Diğer yandan iç politikada rüzgârlar tam ters yönde esiyor. Haluk Gergerlioğlu’nun milletvekilliğinin düşürülmesi ve uzun süredir dillendirilmekte olan HDP’ye kapatma davasının nihayet açılması hafta içi gerilimi tırmandırmıştı. Cuma gece yarısı ise bombalar ardı ardına düşmeye başladı. En başta Merkez Bankası Başkanı’nın görevden alınması ve İstanbul Sözleşmesinden çekinilmesi, hem ekonomi hem de toplumsal barış adına çok tartışmalı hamleler oldu. Bunlara Gezi Parkı’nın yetki devri ve kamu ihaleleri için devlet garantisi de eklenince -ki bu da sanırım Kanal İstanbul’u işaret ediyor- Cumhurbaşkanı’nın kendi kafasındaki planı uygulamakta kararlı olduğunu anlayabiliyoruz. Böylelikle muhaliflerin ve hatta iktidara yakın olmakla beraber daha ılımlı seslerin ne dediğine bakmadan Erdoğan’ın kendi tabanına giderek daha fazla yöneleceği, kendisine çok kez seçim kazandıran keskin siyaset tarzını daha da bileyeceği tahmin edilebilir.

Siyasetçilerin kendilerini başarıya götürecek stratejiyi tespit edip, o yönde kararlar almalarında şaşılacak bir şey yok. Erdoğan’ın da çeyrek yüzyılı aşkın bir süredir bu konudaki maharetini gözlemlemiş bulunuyoruz. Peki, bu son yönelim, yani dış politikada yelkenleri suya indirirken, içeride sertleşme politikaları ne kadar başarılı olabilir? Kendi içerisinde çelişkiler barındırmakta mıdır? Elimizden geldiğince anlamaya çalışalım.

Bazı çelişkiler yönetilemez

Buna benzer bir durum Türkiye’de açılım süreci devam ederken yaşanmıştı. Bir yandan Kürt meselesini barışçıl yöntemlerle siyasi bir zemine aktarmak, silahlı çatışmalara son vermek hedeflenirken diğer yandan da Erdoğan’ın arzusuyla Başkanlık sistemine geçişi gündemdeydi. HDP’nin, barış sürecine iktidarın desteği karşılığında bu yeni sisteme destek vermesi bekleniyordu. Ancak bu özü itibariyle ciddi bir çelişkiyi barındıran, geçici olarak savuşturulsa bile orta ve uzun vadede sürdürülmesi imkânsız bir duruma işaret ediyordu. Zira Kürt meselesinin çözümüne ilişkin her adım siyasi otoritenin merkezden yerele aktarılmasına işaret ederken, Türk tipi başkanlık sistemi ise gücün merkezileşmesi, kontrol ve frenlerin hafifletilmesi prensibine dayanıyordu. Yani o zamanlar HDP’nin konuya farklı yaklaşmış olsaydı bile, bu nihayetinde çözümü boş küme olan bir denklemdi.

Bugünkü içeride şahin, dışarıda güvercin politikaların da benzer bir çelişkiyi içerdiğini söylemek mümkün. Her şeyden önce Kürt meselesi Türkiye’nin iç sorunu olmayı çoktandır aşmış durumda ve İran’dan Akdeniz’e uzanan coğrafyada sınırımızın ötesinde sürekli askeri varlık göstermemize rağmen dengeler lehimize gelişmiyor. ABD’den Rusya’ya, Avrupa’dan İsrail’e ve hatta İran’a birçok aktör Türkiye’nin terörle mücadele söyleminden etkilenmeden bu unsurlarla belirli düzeyde ilişkiler geliştirmeye devam ediyor. Eğer Türkiye’nin Batı’yla yakınlaşma gibi bir niyeti varsa, bu nihayetinde Suriye politikasında esnemeyi gerektirirken, eş zamanlı olarak içeride önemli bir Kürt seçmeni temsil eden HDP’nin yargı yoluyla tasfiyesi bir arada yürütülebilir gibi görünmüyor.

İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek belki içeride Milli Görüş çizgisine yakın bir seçmen kitlesini memnun etmiş olabilir. Bu geri adımın her türden yaşam tarzına sahip kadınlar tarafından hoş karşılanmayacağını bir kenara bıraksak bile, Batı kamuoyunda olumsuz algılanacağı açık. Belki bu konuda Batı’nın pragmatik davranıp ilkelerini bir kez daha bir kenara bırakacağı varsayılıyor. Olabilir, ancak ekonomi daha somut sonuçlar doğurmaya müsait bir alan. Kasım’dan beri sürekli yükselen faizlerin ekonomiyi boğduğunu anlıyoruz, lakin başta döviz kuru birçok ekonomik parametre bu kırk katır politikalarıyla tutulabiliyordu. Önümüzdeki aylarda ekonominin türbülansa girmesi Türkiye’nin yanaşmaya çalıştığı müttefikleri karşısında da elini zayıflatacaktır. İçerideki şahin ve popülist politikaların, dışarıya yönelik açılımı olumsuz etkilemeyeceğini düşünmek ciddi bir hesap hatası olabilir. 


Yazarın Son Yazıları
Yazarın En Çok Okunan Yazıları