"Şahin"lik risklere kalkan olabilecek mi?
Gelişmekte olan ülkelerin uzun süre daha yüksek faizlerden kurtulma imkânı yok. Malumunuz bu devletler borçlarını, cari açıklarını, bütçe dengelerini ve diğer makro ekonomik faaliyetlerini ancak "kur oyunları" ve "faiz"le çevirebiliyor.
2021 yılı itibariyle gelişmiş ülkelerin borç kamu stoku yüzde 125, gelişen ekonomilerin kamu borç stoku ise yüzde 65 seviyesinde. Fakat, gelişmiş ülkelerde borçluluk oranı, gelişen ülkelere göre daha düşük ama gelişenlerin kaynağa olan ihtiyacı, zengin ülkeleri her dönemde ayakta tutuyor.
Bugün böyle… Dünyadaki ekonomi işleyişi bu şekilde devam ederse gelecekte de aynı olacak. Yani gelişen ülkeler hiçbir zaman yüksek faiz, yüksek enflasyon ve yüksek borçluluktan kurtulamayacak.
Borç ve enflasyonu yükselten ekstra etken de pandemi. Kamu, başta yurt dışı olmak üzere fonlara ve kişilere borçlanıyor. Küresel koronavirüs salgını sebebiyle tüm ülkelerin kamu borç stoku artış eğiliminde ve öteleniyor. Tasarruf eksiği olan, sermayede dışarıya bağımlı, ithalatı ihracatını geçemeyen, üretimi ithalata dayalı ve iç talep baskısının yüksek olduğu ülkelerde yüksek faiz kaçınılmaz oluyor.
***
Gelişenlerde en yüksek faiz hangi ülkeye ait diye bir araştırma yaptığınızda zaten manzara ortaya çıkıyor. Gelişenlerin 2021 yılı itibariyle enflasyon ortalaması yüzde 5. Gelişmiş ekonomilerin enflasyon ortalaması ise yüzde 1,3.
Gelişen ülke olan Türkiye’de 2021 Şubat tüketici enflasyonu yüzde 15,61. Üretici fiyatlarındaki yıllık artışın da yüzde 27 olduğunu unutmayalım. TCMB’nin politika faizi yüzde 19. Bankalardaki faizler yüzde 25’lere dayanmış ve geçmiş.
Bu kadar yüksek faiz oranlarına karşılık hâlâ enflasyonu azdıran kredi büyümesi devam ediyorsa, bu işte bir arıza var demektir. Ya iç talep yüksek, ya da çok hızlı ve pahalı yatırımlar yapılıyor.
Tabii, Merkez Bankası’nın faiz artışlarıyla yabancı kaynak çekme operasyonları bir yere kadar sürecek. Sonunda banka da limiti dolduracak. Enflasyon beklentileri, fiyatlama davranışları ve orta vadeli enflasyon görünümü üzerindeki riskler devam ettikçe ilaveler de dahil önden yüklemeli güçlü sıkılaştırmalar enflasyondaki artışı nerede durduracak, hep birlikte göreceğiz.
Bir önceki yazımda da ifade ettiğim üzere, “Enflasyonu nasıl düşüreceğiz?” sorusuna ciddi muhatap olmak için öncelikle borçlanma ve portföy yatırımlarıyla ilgili ülke menfaatlerini ön plana alan uygulamalara önem verilmesi gerektiğini düşünüyorum.
***
Durum ortada… Kredi büyümesini önlemek oldukça zor. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) verilerine göre 12 Mart haftası itibariyle TL cinsinden haftalık toplam kredi büyümesi yüzde 0,6. Yılbaşından bu yana TL krediler yüzde 1,3 büyürken sene başından bu yana tüketici kredileri yüzde 1,7, döviz cinsi krediler ise yüzde 0,1 yükseliş kaydetti. Geçen yıl da kredi büyümesi yüzde 6,7 olarak ölçülmüştü.
Para ve maliye politikalarıyla genişleme sürerken bankalardaki toplam mevduata bakıldığında haftalık bazda toplam TL cinsi mevduatın yüzde 1,6 arttığı görülüyor. Ocak sonunda 259 milyar dolarlık döviz mevduatı güncel rakamlarla 6 milyar dolar erimeyle 253 milyar dolara gerilese de dolarizasyon diriliğini koruyor. Döviz kredi mevduat oranı halen yüzde 66 seviyesinde devam ediyor.
Yine TCMB’nin rezervleri konusundaki son veriler de dengelenmesine karşılık riskleri devam ettiriyor. 12 Mart haftasında toplam swap pozisyonu hariç IMF tanımlı net rezervler -46,7 milyar dolar seviyesinde. Mart’da bu rakam -46,1 milyar dolar idi. TCMB brüt rezervlerin aynı hafta 52 milyon dolar düşüşle 91,6 milyar dolara gerilediğini hatırlatalım.
***
Küresel ekonomi için umutla beklediğimiz olay, pandeminin bir an önce bitmesi. Türkiye’de ise halen devam eden faiz artışı trendinin en kısa zamanda durması en büyük temennimiz. Deutsche Bank analistleri Türkiye’de faiz artışı döngüsünün tamamlandığını söyleseler de şu anda “bekle-gör” demeden başka çaremiz yok.
Artan ABD tahvil faizleri, küresel gıda ve emtia fiyatlarında yükseliş, kur baskılansa da faizle birlikte oluşan üretim maliyetleri, kredi büyümesi ve ithalat baskısı kaynaklı enflasyon artışları şu an ekonomik olarak önümüzde duran en ciddi beklentiler.
Deutsche Bank analistlerinin, Türkiye’de enflasyonun yüzde 11,5 seviyesinde gevşeyeceğini, tahminlere göre TCMB’nin “şahin” duruşunu uzun zaman koruyacağı ve yılın sonuna doğru 400 bazlık bir faiz indirimiyle politikasında ikinci etaba geçeceğini yorumlaması bizleri ümitlendiriyor ama riskler de endişelendirmiyor değil. Zirâ CDS’lerimiz bir türlü 300’ün altında kalıcılık gösteremiyor.