Postmodernizmin viral uzantısı; tüketim bağımlılığı
Tüketim, her ne kadar bütün canlıların temel yapılarından biri olmuşsa da günümüzde artık bir yaşam kültürüne ve varolma felsefesine dönüşmüştür. Sahip olunan tüketim merkezli yaşam biçimi çağımızın en önemli sorunlarından biri olarak görebileceğimiz tüketim bağımlılığını da beraberinde getirmiştir. İnsanların ve toplumların özellikle küreselleşme ve bilişim teknolojilerinin yaygınlaşmasıyla doğasında var olan tüketime eğilimini tamamlamış ve zamansal döngü içerisinde tüketim, birey ve toplum yaşantısında merkezi konuma ulaşmıştır.
Ekonomik sistemde meydana gelen yeni gelişmeler de tüketim bağımlılığına bir teşvik oluşturmaktadır. Örneğin kredi kartlarına kolay sahip olunması, limit miktarlarının yüksek tutulması, kullanımının kolaylığı ve yaygınlaşması, bankalar tarafından sunulan taksit sayısının artırımı ve kampanyaların çeşitliliği tüketicileri tüketime yönelttiğini de açıkça ifade edebiliriz.
Sadece kredi kartı kullanımı değil küresel indirim günleri (Black Friday), çevrimiçi internet sitelerinin artması, sosyal medya kullanımı, özel günlerin sayı ve türlerinin artması da tüketime yönelik bir kaymanın yaşamana neden olmaktadır. Ancak önemli olan husus; tüketimin sadece davranışsal ve işlevsel bir eylem olmaktan çıkıp duygusal ve sembolik bir hal almasıdır.
Tüketimin bireyde uyandırdığı haz, mutluluk, stresle mücadele etme yöntemi, yaşanan duygu durum değişikliklerinin dışavurumu, sosyal konum elde etme gayreti, statü göstergesi ve sınıf mücadelesi, toplumdan izole edilme korkusu gibi durumlar, gerçekleşen davranışın aslında bağımlılık düzeyine ulaştığının birer göstergesidir.
Bağımlılığa dönüşen tüketim aslında psikolojik temelli bir hastalığa da neden olmaktadır. Öyle ki, bireylerin yaşadıkları çeşitli psikolojik rahatsızlıklarının belirtilerinden bir tanesi ise; “aşırı tüketim” olarak karşımıza gelmektedir. Yaşanan bu durum psikoloji literatürüne “kompulsif satın alma” bir başka ifade ile tüketim bağımlılığı olarak karşımıza çıkmaktadır.
Günümüzde özellikle kentli, nitelikli meslek sahibi ve genç kuşak arasında daha fazla görülen tüketim bağımlılığı dönem içerisinde bütün toplumsal sınıfları da kapsayan kitlesel bir davranış olacağını da ifade edebilirim.
Tüketim bağımlılığının önemli bir ölçütü de şüphesiz markaların tüketicilerde uyandırdığı algılardır. İşletmeler bünyelerinde var olacak olan markaları tasarlarken yalnızca isim, renk, logo, amblem, slogan ya da tipografi üzerine kurmazlar, bütün bunlar markanın görünen yüzüdür tersten okursak marka kimliği unsurlarıdır. Ancak tüketim bağımlılığı tetikleyen unsur, markanın sahip olduğu kişilik özellikleridir.
Tıpkı bir insanda var olan kişilik ya da karakterler aynı zamanda bir markada da vardır ve tüketici o markayı kullanarak, markanın diğer insanlarda uyandırdığı olumlu imaj, algı, güven ve çağrışımlar kanalı ile kendisine bir yapı inşaa eder. Kişi, kendisine sağlayamadığı katma değerleri markalar aracılığı ile toplum nazarında sağlamaya çalışır ve marka üzerinden bir kimlik arayışı içerisine dahil olur.
Tüketim bağımlılığı, Americkan Psikiyatri Birliği tarafından yayınlanan “Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatiksel El Kitabı” olan DMS’de yer almamaktadır. Ancak birçok klinik psikolog ve psikiyatristlerde tüketim bağımlılığı tedavi edilmeye çalışmaktadır.
Sonuç olarak tüketim artık yaşamın sürdürülebilirliğini sağlayan bir davranış değil aksine bireyin yeni yaşam kültürüdür ve bu kültür de bizleri tüketime karşı bağımlılığı arttırmaktadır.