Özellikle son dönemlerde bayramlarda ve özel günlerde yayınladıkları videolar bam teline dokunur türden. Üstelik buna alıştık. Gelecek olan her yeni özel günde acaba ne yapacaklar, o günü nasıl işleyecekler, diye merak edenlerin sayısı az değil.

En son 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı münasebetiyle çekilen videoları izledik. Tamamen kültürümüzden beslenen öğelerle ortaya konulan videolardı. Zaten izlenme ve paylaşım sayılarına bakarsanız bir teveccüh kazandığını anlarsınız. 

Dikkat ettiniz mi? Reklam demedim. Video dedim. Aslında sunulan içerikten ve tüketicide uyandırdığı duygulardan bağımsız olarak düşündüğümüzde tipik bir reklam. Bakıldığında markanın imajını güçlendiren sistematik ve planlı bir çalışma. Bunu yaparken toplumsal değer hassasiyeti gözeterek, etnosentrik açıdan içerik oluşturuyorlar. Hatta aralarında rekabet unsuru bile var. Kim daha iyisini sunacak. Kimin çalışmasını izleyen kişinin eli paylaşa değecek ya da beğene basacak. Fakat ben o gözle bakmadığım için çalışmalara reklam değil de, video diyorum ya da kısa film. 

Çünkü bugünlere özel hazırlanan çalışmaları ben kültürel bir hareket olarak görüyorum. O yüzden markaları kültürel elçi olarak tanımladım. Markaların servis ettikleri bu duygusal videolar örneği üzerinden markaları neden kültür elçisi olarak kabul ettiğimi izah edeyim.

Bazı markalar, menşei olduğu ülkesine karşı kendisini sorumlu hisseder. Ülkesini temsil ettiğini düşünür. Bunun doğal bir sonucu olarak markalarında kültürel yansımalar görülür. “Ben bu ülkenin bir değeriyim” der. Bir yerde de sosyal sorumluluktur bu. Bakın bunun altında kar amacı aramayın. İnanın bazı firmalar ekonomik çıkarı olmadan böyle bir ruh haliyle hareket eder. 

O zaman ne oluyor biliyor musunuz? İşte kişinin duygusunu içine çeken çalışmalar çıkıyor ortaya. İyi ki de çıkıyor. Bu videolarda ana temalar ülkeye ait tarih, edebiyat, sanat, spor, bilim, kültür faktörleri ile işleniyor.

Bu videolarda 1800’lerdeki Anadolu anlatılıyor, İstiklal Harbi’nde, Çanakkale’de cepheye gidiliyor, Türkiye’nin ilklerini konu alınıyor, ülkenin zorlukları da anlatılıyor gururları da, isimsiz, sessiz kahramanlarını gösteriyor. İddia ediyorum, birçok kişi bu videolar sayesinde bazı şeyleri öğreniyor. Kimisi biraz daha ileri giderek araştırmaya başlıyor. Bunları ortaya koyanlar Türkiye’nin yapısını en az bir sosyolog, antropolog gibi irdeliyor, işliyor ve bunu elli saniyede anlatıyor. 

Anneler, babalar gününe bakın. Sırf o video sayesinde annesini, babasını arayan insanlar var. Toplumuzdaki anne, baba rollerini saniyeye sığdırıyor. Yani mesele sadece güçlü bir marka imajı yaratmak değil. Böyle bakmak sığ düşünceden de başkası değil. 

Sizden ricam var. Bu yazıdan sonra açın herhangi bir markanın anneler, babalar günü videolarını, 18 Mart’ı açın, Ramazan ayını, bayramını açın. Kültürel değerlerimizi göreceksiniz, belki bir kez daha etkilenecek ve herhangi bir şey için harekete geçeceksiniz. 

Markaların kültürümüzü anlatan, koruyan ve yaşatacak olan nice videolar hazırlamaları dileğimle… (Bakalım babalar gününde neler izleyeceğiz.)