Dolar $
32.59
%0.18 0.06
Euro €
34.8
%0.11 0.03
Sterlin £
40.33
%-0.69 -0.28
Çeyrek Altın
4098.69
%0.77 30.99
SON DAKİKA
Son Yazıları

Doğu Akdeniz'in sularinda zenginlik düşleri

02 Aðu 2019

Uzun yıllar boyunca Türkiye'nin zengin yer altı kaynaklarına sahip olduğuna ama emperyalist güçlerin bunlardan istifade etmemize izin vermediğine dair hikayeler duyduk. Nasıl oluyordu da Türkiye'nin sınırının hemen öte tarafında Irak'ta, Suriye'de zengin petrol yatakları varken biraz kuzeyde doğru düzgün bir kaynak bulamıyorduk.

Petrol ve doğalgazda neredeyse tamamen yabancılara muhtaç, her sene yurt dışına dünya kadar döviz ödemek zorunda kalan ve enerji güvenliği konusunda dertleri olan bir ülkede bu tür söylentilerin çıkmasını belki de yadırgamamak gerekir. Ancak zaten Birinci Dünya Savaşı sonrasında sınırlar çizilirken bölgedeki potansiyel petrol üretim havzalarının dikkate alındığını hesaba katmak yukarıda soruya cevap olabilir.

On yıllar boyunca hayal kırıklıklarıyla dolu petrol ve doğalgaz aramalarından sonra Türkiye yeniden bu alanda umutlarımızı tazeleyen bir gelişmeyle karşı karşıya. Yine hemen biraz ötemizde, Doğu Akdeniz’de, İsrail, Mısır, hatta Güney Kıbrıs önemli doğalgaz keşifleri yapıyorlar ve hatta bu buluntuların buzdağının görünen yüzü olduğundan bahsediliyor. Bölgedeki doğalgaz miktarının Norveç ve Hollanda açıklarındaki kaynaklardan daha fazla olabileceğine dair tahminler havalarda uçuşuyor. Durum gerçekten böyle olsa bile Türkiye’nin yüzyıllık gaz ihtiyacının karşılayabilecek büyüklüklerden bahsetmek hala çok gerçekçi değil. Miktardan da daha önemli olarak Doğu Akdeniz gazının çıkarma maliyetleri yüksek; hele de böyle sıvılaştırılmış gaz arzında patlama yaşanan, fiyatların iyice aşağılara gittiği bir dönemde bölgedeki potansiyelin ekonomik getirisine biraz daha dikkatli yaklaşmak gerekiyor. Dahası bugüne kadar bölgedeki keşiflerin Kıbrıs adasının doğusunda ve güneyinde İsrail, Mısır ve bir miktarda Kıbrıs Rum Kesimi’ne ait alanlarda çıktığı için Türkiye’nin ancak bir ihtimal hedef pazar veya transit ülke olarak istifade edebilmesi söz konusu. Yoksa, aramalar devam ediyor olsa da, şu ana kadar neredeyse yüzyıllık doğal kaynak zengini olma rüyamızı gerçekleştirecek bir bulguya rastlanmadı.

Mevcut koşulları veri alarak şu soruları sorabiliriz: Yer altı zenginlikleri bakımından fakir bir coğrafyada yaşadığımız için üzülmeli miyiz? Birçok Ortadoğu ülkesinin elinde bulunan petrol, doğalgaz gibi para basmamızı sağlayacak kaynaklarımızın olmaması gerçekten talihsizlik midir? Peki ya Doğu Akdeniz bu anlamdaki kör talihimizi kırmamıza yarayacak bir fırsat mıdır? Elbette bir ülkenin enerji güvenliği bakımından tamamen kendi kontrolünde olan fosil yakıt kaynaklarına sahip olması, dış tedarikçilere bağımlılığını azaltması olumlu bir gelişmedir. Hele Türkiye gibi enerji kaynakları bakımından neredeyse tamamen dışa bağımlı bir ülkenin bir nebze de olsa nefes almasına sağlayacak kıymetli bir imkan olabilir. Öte yandan yer altı zenginliklerine dayanarak refaha kavuşma hayalinin risklerle dolu olduğunu da dikkate almak gerekir. Çoğu zaman petrol gibi varlıkların sınırlı sayıda insanın zenginleşmesine yol açan, toplumun genelini ise üretken faaliyetlerden uzaklaştıran bir rant mekanizması yarattığını gözlemleyebiliyoruz. Bilhassa Ortadoğu ve Latin Amerika gibi ekonomik kalkınma sürecinin başında bu durumla karşılaşan ülkelerin sanayilerinin rekabet gücü kaybına uğradığını, demokratik gelişmelerinin çıkmaza girdiğine şahit oluyoruz. Ancak Kuzey Avrupa gibi ekonomik ve toplumsal gelişmesi belirli bir çizgiye gelmiş ülkelerde petrol ve doğalgaz endüstrilerinin genel ekonomik gidişata tam anlamıyla pozitif bir katkısından söz edebiliyoruz.

Türkiye’nin en büyük sorunu yer altı kaynakları açısında fakir olması değil, toplumu üretken faaliyetler üzerinden zenginleşmeye yönlendirecek kapsayıcı kurumların eksikliği olduğundan muhtemel doğalgaz keşiflerinin en iyimser koşullarda bile ülkemize kuantum sıçraması yapmasını beklememeliyiz. Bu tür kısa yol çözümler aslında birçok ülkede kalkınma sürecini ve demokratikleşmeyi desteklemekten çok kösteklediler. Bun söylerken Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki egemenlik haklarından vazgeçmesini, eli kolu bağlı komşu ülkelerin faaliyetlerini izlemesini önermiyorum. Bilakis Ankara bölgedeki güç mücadelesinde, mümkün mertebe kendisine müttefikler de bulup bu yalnız konumundan kurtularak, imkanları dahilinde yer almalıdır. Sadece Doğu Akdeniz’in sularında gün batımında dalıp kendimizi hayallere kaptırmamızın sakıncalarına dikkat çekiyorum. Müreffeh bir gelecek, günün sonunda, denizin veya toprağın altında değil, yüz elli yıldır inşa etmeye çalıştığımız çağdaş dünya standardında kurumların oluşturulmasında saklı. 


Yazarın Son Yazıları
Yazarın En Çok Okunan Yazıları