SON DAKİKA
Son Yazıları

Hataları görme ve telafi etme zamanı...

13 Nis 2020

Salgın öncesi sanayi ve tarıma yönelik istenilen envanterlerin ortaya konamaması, enerji, kur ve faiz gibi girdi maliyetlerinin iyi hesaplanamaması, üretimde, istihdamda ve dış ticarette öngörüsüz yapılan hamleler ve faaliyetler ekonomide yeniden gözden geçirme dönemine girildiğini gösteriyor.

2020 yılına büyüme ve zenginleşme ümitleriyle giren birçok devletin ve iş dünyasının koronavirüs salgınıyla birlikte ekonomik, sağlık ve sosyal yönden ne kadar hazırlıksız olduğu ortaya çıktı. Merkez bankalarının ve hükümetlerin mali politikalarıyla verdiği desteklere karşılık sektör, işletme ve işveren üçlüsünün oluşturduğu iş hayatında hâlâ devam eden geleneksel ve korumacı yaklaşımlar covid-19 salgını sonrası da tehdit oluşturacağı tahmin ediliyor.

Ekonomilerin durduğu ve yavaşladığı bu dönem, iş dünyasının geleceğe hazırlanma sürecinde işçisinden üretimine, finansından girdi maliyetine, ticaretinden pazarlamasına kadar insan odaklı yeniden yapılanma gereğinin haberini veriyor.

Değişimden kaçış yok. Dibisi yüksek coşkun akan bir nehir gibi…  Yıkıyor, şekil veriyor, yeni yatağını hazırlıyor… Bugün yaşadığımız koronavirüs salgını da bahsettiğim nehirden farksız… Ekonomileri yıkacak, yakacak, insanları öldürecek, devletleri hizâye getirecek… Sonunda âleme yeni bir nizâm verecek. Özetle insanoğlunun hayatı, anlayışı, dünyaya bakışı değişecek… İster kabul et, ister etme… Bu böyle… Değişime, dönüşüme, yeniliğe ayak uyduramayanlar yok olup gidecek. En büyük temennimiz; değişimlerin insanoğlunun hayrına, güzelliğine olması…

Son 200 yıla damgasını vuran olaylara bakıldığında mâlum süreci daha iyi analiz edebiliyoruz. Rönesans, küresel salgın hastalıklar, tarım toplumunun sonu, ağır sanayi devrimi, iki büyük dünya savaşı, büyük imparatorlukların yıkılışı ve ulus devletçiliğe geçiş… Küresel enerji kaynaklarının el değiştirmesi, ülkeler gelişmiş ve gelişenler diye ayrılarak Bretton Woods ile yeni küresel finans sisteminin kurulması… Teknolojinin yüksek bir ivme katetmesi ve internetin hayatımıza girmesiyle bilgi toplumunun oluşması.

Dijital çağın ilk etabını yaşıyoruz

Şimdi ise dijital çağın ilk evrelerini yaşıyoruz… Yakın geleceğe dijitalleşme büyük damga vuracak. Liberalizme dönüşen kapitalizm nasıl bir bünyeye girecek onu şimdiden kestirmek zor. Kolay bildiğimiz şey şu ki; “faiz”den başka elinde metaı olmayan kapitalizmin şirin yüzü liberalizmin ömrünün çok az kaldığı ve koltuğunu başka bir sisteme devretmeye hazırlandığı…

Bugün kanaatimce en fazla cevabı aranan soru; yüzyıllardır bu değişimler nasıl gerçekleşiyor? Değişimlerin arkasında hangi güçler var? Değişim, toplumsal bir dönüşümün sonucu mu? Değişimlerde insanoğlu ne kadar bir etkiye sahip? Bugün olağanüstü gelişen olaylar yakın geleceğin ne kadar habercisi? Salgın, geçmiş yüzyıllarda olduğu gibi ekonomide, siyasette ve sosyal hayatta bir sistem ve rejim değişimini getirecek mi? İnsanlık yakın gelecekteki değişim, dönüşüm ve yeniliklerle insanca mı yaşayacak, yoksa yeni bir köle düzenine boyun mu eğecek? Bitmez, tükenmez sorular…  

Pandemilerle yoğrulan tarih

Dedim ya, insanlık tarihi sadece savaşlardan ibaret değil. Salgın hastalıklar da dünyanın akışına yön vermiş… Son 200 yıla bakıldığında 1852 – 1860 yılları arasında kolera salgını Hindistan’da ortaya çıkıp, Afganistan, Rusya, Avrupa, Afrika ve Amerika’ya ulaştı. Resmi kayıtlara göre sadece Rusya’da 1 milyondan fazla kişi hayatını kaybetti. O yıllarda kolerada 7 farklı pandemi rastlandı.

Yine koleranın dünyayı sardığı o yıllarda Çin’den başlayarak Hindistan’a geçen veba salgını, Jüstinyen ve Avrupa kara vebasındandan sonra dünyanın yaşadığı üçüncü pandemi olarak tarihe geçti. Salgın sadece Çin ve Hindistan’da 12 milyon insanın ölümüne yol açtı. Pandemi uzun yıllar devam etti. Hatta farelerde Amerika’ya taşındı. Antibiyotik ilaçların bulunuşu da aynı tarihe denk gelir.

Birinci Dünya Savaşı (1914 – 1918) yılları arasında dünyayı etkileyen tifüs salgınında 25 milyon kişi hastalandı. Sadece Rusya’da ölenlerin sayısı 3 milyonu geçti.

is-2

Tarihin en büyük salgını

1918 yılında insanoğlu belki de tarihte en yüksek salgınla karşı karşıya kaldı. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra 500 milyon insana bulaşan ve hâlâ sır perdesi aralanamayan H1N1 influenza virüsünün sebep olduğu İspanyol gribi sebebiyle dünyada 50-100 milyon insanın ölümüne sebep olduğu tahmin ediliyor.

1957 yılında Çin’de influenza-A virüsünün ördeklerde mutasyona uğrayarak insana geçmesiyle Asya gribi diye adlandırılan pandemi 4 milyon kişiyi öldürdü. Bu arada 40 milyon kişi de aşılandı.

20’inci yüzyılın ortalarında maymunlardan insana geçtiği anlaşılan HIV virüsünün sebep olduğu AIDS salgını ilk Hong Kong’da görüldü. Fakat teşhis edilmesi 1980’de oldu. Son 30 yılda 36 milyon insanın hayatına mal olan AIDS’e hâlâ çözüm bulunabilmiş değil.

Yine son 20 yılda dünyayı etkisi altına alan çoğu Çin ve Afrika kaynaklı SARS, MERS, Ebola, Zika ve halen yaşanılan covid-19 salgını insanlık  için birer tehdit olarak tarihe geçti. Henüz nedeni anlaşılamayan ve tüm dünyayı saran koronavirüsün ilaç ve aşıda geç kalınması durumunda tarihteki büyük salgınlar gibi önemli ekonomik, siyasi ve sosyal değişimlere yol açacağı tahminleri yüksek.

Bretton Woods’un doğuşu

Küresel salgınlar ve İkinci Dünya Savaşı’nın oluşturduğu sancılar sonunda ABD’nin öncülüğünde dizayn edilen dünya 1944 yılında ABD’nin Hampshire’ünde kurulan Bretton Woods finans sistemiyle yönetiliyor. Sistemin içerisinde IMF, Dünya Bankası ve buna bağlı finansal kuruluşlar vardı. Sistemin gayesi sözüm ona istikrarlı, refah içinde bir küresel ekonomiye yol açacak ekonomik işbirliği ve gelişim için bir temel oluşturmaktı.

Ülkeler gelişmiş ve gelişenler diye ikiye bölündü. Gelişmekte olan ülkeler gelişmiş ülkelerin finansal açıdan para kazanma deposu haline getirildi. Aynı zamanda gelişen ülkelerin yer altı ve yer üstü kaynakları da gelişmiş ülkeler tarafından kolonizasyon yoluyla zaptu rabt altına alındı.  Kapitalizmin yumuşatılarak liberalizme dönüştürüldüğü Bretton Woods bugün etkisini sürdürüyor ancak, koronavirüs salgını küresel sistemi temellerinden sallıyor.

is-4

Dünya kaosa sürüklenir mi?

Koronavirüs salgını sonrası düşünülen şey; Bretton Woods sisteminin evrimleşeceği mi yoksa, tamamen ortadan kaldırılıp yeni bir nizamın mı kurulacağı… Bunu bugün açıktan dillendirenler  yok gibi. Olsalar da karşılarında ciddi bir muhalefet var. Mâlum muhalefet , “Koca sistem çökerse hepimiz altında kalırız ve dünya büyük bir kaosa sürüklenir” korkusu vererek sistemin devamından yana tavır sergiliyor.

Uluslar arası stratejik danışmanlık şirketi Toffler Associates CEO’su Maria Bothwell, “Dünyada bir değişim başlamışsa, hiçbir toplum bu değişimden kaçamaz. Geleneksel yaklaşımların birçoğu ortadan kalkabilir. Kaoslar yaşanabilir. Ancak oluşacak şok ve krizleri atlatmak insanoğlunun adaptasyon yeteneğine bağlı” diyerek yeni dünya için sanki yeni bir şeyler söylemeye çalışıyor. Birçok futurist ise koronavirüs sonrası geleceğin çizgisel olmadığından bahsediyor.

Yine düşünce kuruluşlarından Foresight Canada Genel Müdürü Ruben Nelson da “Bugün daha az hürmetkâr, nefsine düşkün, ben merkezci, bireysel yaşamayı tercih eden insanlar, gelmesi beklenen yeni normal sisteme nasıl bir tavır gösterecek, o bugünden belli değil. Diğer taraftan kısa vadeli kâr odaklı birçok küresel şirket ve onları destekleyen trilyon dolarlık reklam endüstrisi ile tüketerek büyümeyi fetişleştirmiş hükümetler yeni sistemde nasıl yer bulacak, hakikaten oldukça düşündürücü. Ancak bir gerçek var… Koronavirüs salgını insanlık tarihine ciddi şekilde kazınacak. Birçok kişi, kurum, kuruluş bundan zarar görecek fakat insanlık için beklenmedik faydaları da olacak. Milletler yeniden kültürlerinin kavramsal temellerini güncellemeye odaklanabilir” yorumunu dile getiriyor.

Biz de değişeceğiz ama…

Atalarımızın ifadesiyle “Her şeyin hayırlısı” deyip Allah’a tevekkül ederek tedbirlere sarılmaktan başka çare var mı? Elbette yok… Çalışacağız, dünya değişiyorsa biz de değişeceğiz… Köklerimize bağlı kalarak şerre değil, hayra dönük geleceğe yürüyeceğiz…

Kısa yazımızda siyasi sistemleri ve sosyal düzenleri tartışacak ne yerimiz ne de okuyucumuzun sabrı var. Bu sütunlarda sektör, işletme ve işçi - işveren üçlüsünün oluşturduğu iş hayatının covid-19 sonrası nasıl bir çizgi belirlemesi gerektiği konusunda bir iki satır görüş belirteceğim.  

Bugün çoğu yorumcu “kapitalizm çatırdadı, 2020 yılı kayıp. İş modellerinin ve iş yapış tarzlarının değişmesi gerekiyor” değerlendirmeleriyle tünelin ucundan ışık türü mesajlar veriyor. Dikkate almak lazım, derim. Zira, yaklaşan bilişim devrimi ile birçok küresel teknoloji şirketinin dünya üzerinde etkili hakimiyetini kolonileştireceği günler yakın.  Dijitalleşme, inovasyonun en yüksek katmanlarıyla bilinmedik dehlizleri yuvarlaya yuvarlaya azgın bir nehir gibi sağını solunu yıka yıka geliyor ve yeni bir yatak oluşturuyor.

is-1

Türk iş dünyası ne kadar hazır?

Peki bu selin debisine karşı Türk iş dünyası ne kadar hazır? Daha bilgisayarın tuşuna basmamış birçok işyeri ve işverenimiz var… Ellerindeki milyarlık telefonları kullanmasını bilmedikleri gibi bankalardaki hesaplarını dahi dijital takip etmekten yoksunlar.

İhracat yapan birçok firmanın patronu dünyayı geziyor, fakat yabancı dil olarak 3 kelimeye hükmedemiyor. Yani yeterince yabancı dil bilmiyor. Buna rağmen dünyanın verdiği fırsatlarla bugüne kadar ihracatta başarılı olanların şayet kendilerini geleceğe hazırlamazlarsa covid-19 sonrası bu kadar başarı göstereceklerine pek inanmıyorum. Bakir alanlara girebiliriz, ancak Amerika, Avrupa ve Asya pazarlarında çetin rekabetin ortasında boğulabiliriz.

Kıymetli iş dünyamıza sesleniyorum… Geleneksel iş modellerinizle nereye kadar yürüyeceksiniz? İş yapışta dünyaya ayak uydururken konvansiyonel yaklaşımları mı tercih edeceksiniz? Tabii ki öyle yapmayacaksınız… Yapamayacaksınız… O sulara girdiğiniz anda fırtınalar sizi bekliyor, hatırlatayım…

Kendimizi hesaba çekelim

Küresel ekonomi içinde üst sıralara çıkmak isteyen Türkiye’deki iş dünyasının ciddi zafiyetleri var, şimdiden hatırlatayım...

Bünye olarak “Küçük olsun, benim olsun”, “Az işim, ağrısız başım”, “Üretene, işçiye az ver ki sermaye biriksin”, “Ucuz iş gücüyle kaliteye önem vermeden çok üretim”, “Teknolojiye, yeniliğe ve inovasyona bağlanırsan eksiklerin bitmez, bilişimin bağımlısı olursun”,  “Tedariki çeşitlendirmek ve farklı müşterilerle yürümek büyük risk, elindekilerle yetinmeyi bil”, “Çok kazanmıyorsan, bilmesen bile farklı işe gir”, “Reklam ve pazarlama boş uğraş, paranı korumasını bil” gibi anlayışlar ile insan kaynaklarına “personel idaresi” gözüyle bakmak, küresel ticarette oluşan meşru fırsatları takip edememek ve yerinde, zamanında kullanamamak istisnalar kaideyi bozmaz, Türk iş dünyasının genel olarak öne çıkan en büyük açmazları.

Diğer taraftan dünyada dış ticaret ve kambiyo işlemleri, gümrük muameleleri ile rekabetçilik at başı gidiyor. Rekabetçilik ise çok boyutlu bir kavram. Üründen, tedarike ve kıyaslamalarla pazar bulmaya kadar mikro ve makro seviyede komplike bir iş. Yani özellikle ülkemizin büyümesini sağlayacak dış ticarette gösterilecek performans tamamen bahsettiğim konuları kapsıyor.

is-3

Müşteri odaklı üretim

Rekabetçiysen, rahatlıkla ihracat yaparsın… Ama nasıl?.. Küresel ticarette yoğun rekabet içinde ihracat yapabilmek önemli. Dünyada üretim bol... Zaten Çin dünyayı ürüne boğdu. Ancak müşteri sayısı sınırlı. Tüm dünyayı müşteri yapma gibi bir şansımız da yok. Çetin rekabette ihracatı büyütebilmek için kaliteli ürün, hep diyoruz ya ‘Yükte hafif, bahada yüksek’ mal üretmek lazım ancak malı da müşteri ve pazar odaklı üretmek gerekiyor.

Sen istediğin kadar kaliteli mal üret… Alan olmayınca… Onun için pazarlama stratejilerini de geliştirmek şart. Nasıl yani, diye sormayın… Pazar araştırması, pazar bilgileri, pazarla ilişkiler, hedef pazarlarda öne çıkan alıcılar, tedarikçiler, fiyat skalası, dünyadaki ticari düzenlemeler, stratejilerin sadece bazıları. Bunun için de yüksek derecede en azından İngilizce ve ikinci hatta üçüncü dili de ana dili gibi bilmek lazım.

2020 yılı başı itibariyle 170 bin ihracatçı firmamız var. Her ay da 1000’in üzerinde firma ihracatçı listesine ekleniyor. Bir önceki yıla göre ihracatçı firma artışında yüzde 10’luk bir artış var. Ancak bu ihracatla büyümeyi hedefleyen bir ülke için yeterli değil. İhracat ağımız en küçük KOBİ’ye kadar inmeli ve ekonomiyi sırtında taşıyan KOBİ’lerimiz ihracatçı kimlikleriyle dikkat çekmeli.

Son söz; koronavirüs sonrası için şimdiden dünyanın gideceği yöne doğru hazırlık gerekli. Küresel ekonomide rekabet edebilmenin yolu sadece “var olmak” olmamalı, ürün pazarları ile müşteri taleplerini iyi analiz edip “farklılıkla, sektör birlikteliğiyle ve hızlı hareket ederek var olmak” bir hedef haline getirilmeli.

Yazarın Son Yazıları
Yazarın En Çok Okunan Yazıları