İlaç sektöründe çetin aşı savaşı
Dünyada mikropların antibiyotiklere karşı direncini artırması üzerine yeni versiyon ilaçları üretmeye çalışan ancak yüksek maliyetler sebebiyle çareyi sektörden çekilmekte bulan şirketlerin imdadına küresel salgın koronavirüs yetişti. Ayakta kalmak isteyen şirketler virüs için çetin bir rekabet başlattı.
İflas etmeyi birçok bekleyen dünya ilaç şirketleri yeni salgın koronavirüsle hayat bulmaya çalışıyor.
ABD Başkanı Donald Trump’ın hafta başında koronavirüs (kovid-19) salgınıyla ilgili sağlık sigortası primlerinden feragat etmeyi ve söz konusu alanda sigorta kapsamının genişleteceğini ve bunun için 8,3 milyar dolar üzerinde bir fon ayrılacağını açıkladı.
Trump konuşması içinde Amerikan ilaç şirketlerinden salgına karşı aşı çalışmalarını hızlandırmalarını istediklerini söylemesi başta ABD tüm dünyada mali yönden zor durumdaki küresel ilaç şirketleri dahil harekete geçirdi. Şirketler, antibiyotik üretiminde uğradığı zararı daha basit bir saha olan koronavirüs tespit ilacı ve aşısından karşılamak için yoğun bir mesaiye girişti.
New York Times’ın haberine göre Achaogen ve Aradigm şirketleri iflas etti. Novartis ve Allergan gibi ilaç devleri antibiyotikten çekiliyor. Diğer şirketler iflasa doğru ilerliyor. Bunun sebebi dünyada mikropların antibiyotiklere karşı direncini artırması üzerine yeni versiyon ilaçları üretmeye çalışan şirketlerin yüksek maliyetlerle karşılaşmasıyla kaynaklarını kaybetmesi.

İlaç şirketleri ne üretiyor?
Malûmunuz tıpta tedavi edici, koruyucu, besleyici, tanı aracı olarak kullanılan sentetik, biyolojik, bitkisel ve hayvansal kaynaklı ilaç kimyasalları ve biyolojik maddeleri farmasötik teknolojiye uygun üretilerek ilaç haline getiriliyor.
İlaç sektöründeki gelişmeler sağlık açısından hayat kalitesinin artırılması ve geçmişten gelen tifo, difteri, kolera, kuduz, frengi, kızamık, çiçek gibi birçok hastalığın kökünün kazınmasında önemli rol oynadı. Söz konusu başarılar birçok afetin aşılama ve antibiyotiklerin kullanılması gibi anti mikrobik tedaviyle önlenmesi sağlandı.
Yine 1970’lerden itibaren genetik mühendisliği ve monokral antikor teknolojisinin bulunması biyoteknoloji endüstrisinin doğmasına sebep oldu. Kardiyovasküler hastalıklar ile kanser tedavisindeki gelişmeler de aynı başarının birer sonuçları. Ancak günümüzde hâlâ AIDS gibi tedavi edilemeyen ve zincire yenileri de eklenen birçok hastalık da mevcut. Halen kullandığımız ilaçların yüzde 90’ı son 50 yılda keşfedilen ve piyasaya sürülen ilaçlar.

Pazarın yüzde 20’sine sahipler
Tabii ilaç teknolojilerinin yanında üretimi gerçekleştirenler de önemli. Neticede ilaç üretimi bir sektör olduğu kadar dünyada da saygın bir yere sahip. Geri plana bakıldığında ise ilaç pazarında büyük bir rekabet olduğu görülür. Dünyada birbirine karşılık üstünlük sağlayabilen tek bir firma yok. Ancak ilk 10 büyük firmaya aktığımızda dünya ilaç pazarının yüzde 20’sini elinde bulundurduğu gerçeğini yadsıyamayız. İlaç şirketlerindeki belirgin özellik ise 20 büyük ilaç firmasının 9’u Avrupa’dan gelmesi ve birleşmelerle yapısal değişimler. Sandoz ile Ciba, Glaxo ile Wellcome, Zeneca ile Astra’nın tek şirket çatısı altında buluşmaları önemli örnekler.
Son 10 yılda dünyada en büyük 10 ilaç firmasının 8’i ABD’ye 2’si ise Avrupa’ya ait. Bu 1990’da oran 6/4 Avrupa lehine idi. Şu anda Avrupalı ilaç firmaları yüksek rekabet sebebiyle ABD’li ilaç şirketlerinin yüksek baskısını aşamıyor, yeni ürünlerini satmakta zorluk çekiyorlar.

Daima koruma kalkanı arıyorlar
Avrupa Komisyonu Rekabet Edebilirlik raporuna göre, Avrupalı ve Amerikalı firmalar arasında gözlenen satış boyutundaki farklılık yeni patlama yapacak molekülleri geliştirme yeteneksizliğinden değil, başlıca iki pazar arasındaki talep artışında gözlenen farklılıklardan kaynaklanıyor.
Biyofarmasötik pazarında öncü ABD’li firmalar. Avrupalı ilaç üreticileri söz konusu rekabeti ABD’li firmalarla birleşerek aşmaya çalışıyor. Rhone – Poulenc Rorer (RPR) birleşmesi buna en iyi misal. RPR genetik hastalıkların tedavisiyle ilgilenecek yeni bir bölüm oluşturmuşlar bile. Diğer taraftan biyofarmasötik alanda yatırımlarını genişleten Avrupa firması Glaxo, ABD’deki Affymax’ı satın alarak yoluna devam etme kabiliyetine kavuştu.

Hedefleri sürdürülebilirlik
Daha doğrusu küresel ilaç firmaları pazar düzenlerini sürdürülebilir kılabilmek için ya diğer ilaç firmalarıyla birleşiyor ya da ilaç dağıtımını ele geçirmeye çalışıyorlar. Zira teknolojinin gelişmesine bağlı rekabetin artması, hükümetlerin sağlık harcamalarına düşen payı düşürmek istemesinden dolayı fiyat ve kâr oranlarını aşağı çekmesi, büyük firmaların yapmaya çalıştığı Ar-Ge maliyetlerinin artması ve pazar düzeni ilaç sanayinin karşı karşıya olduğu başlıca teknik sorunlar.
Yine ilaç sanayinin hakimleri Amerikan ve Avrupalı firmalar tedaviler için ürün geliştirme çabaları son dönemde zirveye çıkarken rekabet de üst seviyeye yükseldi. Firmalar gelirlerindeki düşmeleri engellemek amacıyla patent koruması kalkan markaları ürünlerinin jenerik versiyonlarını üretmeye başladılar. Açıkçası dünya ilaç sanayinde hem üretim hem de pazar kapma konusunda çetin bir rekabet mevcut. Şirketlerin hedefleri üretimin yanında pazarda sürdürülebilirliğin de en etkin şekilde sağlanması. Bunun için de dünyada ilaç kullanımını artıracak başta viral, bulaşıcı, salgın hastalıklara karşı her daim hazır olmak istiyorlar.

5,5 milyon kişi ekmek yiyor
Dedik ya, ilaç sektörü hem üretim hem de ticaret kapasitesiyle en kritik ve öncü bir alan. Dünyanın üçüncü büyük sektörü. İlaç pazarı 2018 yılında 1,2 trilyon dolardı. Son 10 yıldır yıllık ortalama yüzde 4 büyüyor. 2023 yılı pazarın büyüme hedefi ise 1,5 trilyon dolar. Pazarın lideri ABD. İlaç harcamalarında ABD’yi Çin ve Japonya takip ediyor. Payı en büyük 10 ülke küresel ilaç pazarının yüzde 90’ını oluşturuyor.
Diğer taraftan pazarda göz ardı edilmemesi gereken istihdam alanı. Küresel olarak 5,5 milyon kişi ilaç sanayinde çalışıyor. Sadece Avrupa’da Ar-Ge için 750 bin toplamda 2,5 milyon kişi istihdam ediliyor. Sektörde Ar-Ge lideri ise İsviçre merkezli Roche. Harcamalarını en hızlı artıran Celgene ve Novo da Ar-Ge sıralamasında üst sıraları zorluyor.

Antibiyotik darbesi
Aslında konuyla ilgili The New York Times, ilaç sektörü ile ilgili yılbaşı öncesi (25 Aralık 2019) önemli bir haber yaptı. Fakat o günlerde koronavirüs gündemde olmadığı için herkes sadece okuyup geçti. Habere göre, halen dünyada kullanılan antibiyotiklere karşı mikropların direncinin arttığı bir zamanda, ilaçların yeni versiyonlarını geliştiren birçok şirketler büyük paralar kaybediyor ve işten çekiliyor. İlaca dirençli, ölümcül bakterilerin yayılmasını engelleme çabaları büyük ölçüde boşa çıkıyor. ABD’li Achaogen ve Aradigm gibi yeni başlayan antibiyotik üreticileri yeni yılı görmeden iflas etti. Novartis ve Allergan gibi ilaç devleri sektörü terk etti ve kalan Amerikan antibiyotik şirketlerinin çoğu iflas yolunda. En büyük antibiyotik geliştiricilerinden Melinta Therapeutics, nakit sıkıntısı yüzünden kredi alma peşinde koşmaktan işini yapamıyor.
Gazetenin aynı haberine göre, antibiyotik araştırmalarına devam eden az sayıdaki firmanın finansal durumu yatırımcıları kendilerinden uzaklaştırıyor ve acil ihtiyaç duyulan hayat kurtaracak yeni ilaçların geliştirilmesi bir tehdit haline geldi. Gazete haberde Tufts Tıp Merkezi’nden enfeksiyon hastalıkları uzmanı ve antibiyotiklere dirençli baktirelerle mücadele başkanlık danışmanı Dr. Helen Boucher’in “Bu herkesi telaşa düşürmesi gereken bir kriz” ifadesini kullanarak sağlık için alarm mesajı veriyor.

Her yıl 35 bin kişi ölüyor
Dr. Helen Boucher, sorunun aslında basit olduğunu ağrı kesici geliştirmek için milyarlarca dolar yatırım yapan şirketlerin ilaçları hedefledikleri gibi satamadıklarını, insanların korucuyu hekimlik, spor, dengeli beslenme ve diğer aktiviteleri öğrenmesi sebebiyle de çoğu antibiyotik, diyabet veya romatoid artrit gibi kronik rahatsızlıklara yönelik ilaçları azalttıklarını, hastanelerin de antibiyotik ve buna benzer tedaviler için yüksek fiyatlar ödemek istememeleri üzerine şirketlerin ekonomik krizle karşı karşıya kaldıklarını söylüyor.
Ama Dr. Boucher, anti enfeksiyon ilaçların aşırı kullanımı ve ilaçların yetersiz kalması sebebiyle hastaların iyileşmediğini ve yeni ve daha etkili antibiyotik ilaçların üretimi konusunda yüksek maliyetler nedeniyle üreticilerin ayak sürüdüğünü belirtiyor. Rakamlar Dr. Boucher’ı doğruluyor. ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi’nin Kasım 2019 raporuna göre enfeksiyon sebebiyle ABD’de her yıl 35 bin kişi ölüyor ve 2,8 milyon kişi hasta oluyor. Şayet antibiyotik konusunda yenilemeler yapılmazsa 2050 yılında bu sayı 10 milyona hayatını kaybeden sayısı da 100 bine ulaşacak.

Finans krizi başı çekiyor
ABD’de veya başka bir ülkede antibiyotik alanında büyük darbe yiyip batan ilaç şirketleri yeniden hayata dönmek için koronavirüs ilacı konusunda araştırma yapmaya kalkar mı bilinmez ama küresel ilaç firmaları gerek pazarda kaybettikleri ağırlıklarını ve gerekse borsa kayıplarını izole etmek ve yeni kazançlara kapı açmak üzere koronavirüs konusunda yeniden çalışmaya başlamış gibi. Bunda elbette ABD Başkanı Donald Trump’ın destek sözü ve ilk etapta 8,3 milyar dolarlık bir fonun haberi etki etmiş olabilir… Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO) Genel Müdür Yardımcısı Bruce Aylward’ın açıklamalarının da etkili olduğu kanaatini taşıyorum.
WHO Genel Müdür Yardımcısı Aylward’ın Pekin’de 25 Şubat’taki basın toplantısında koronavirüse karşı tek ilacın San Francisco merkezli Gilead Sciences’ın ürettiği Remdesivir olduğunu diğer yandan ilacı üreten Gilead’ın da CNN Business’e gönderdiği e-postada söz konusu ilacın Çin’de denendiğini ve başarı elde edildiğini açıklaması diğer küresel ilaç şirketlerini de iştahlandırdı. Zira açıklamanın akabinde ilacı üreten Gilead’ın ABD borsasındaki hisseleri birden yüzde 18 gibi yükselişe sahne oldu ve diğer ilaç şirketlerine de kazanç yolunda yol göstermiş oldu.

Şimdi rekabet zamanı
Şöyle ki: ABD Nasdaq’ta işlem gören Gilead Sciences hisseleri geçen 21 Ocak’ta 62,6 dolardı. 6 Mart’a gelindiğinde WHO Genel Müdür Yardımcsı Aylward’ın konuşması neticesinde hissesi 80,4 dolara çıkan Gilead daha sonra 73,7 dolara gevşemesine rağmen yüzde 18’lik bir kazanca da imza attı. Fakat ilaç şirketlerinin olumsuz gidişatlarıyla ilgili bir gerçek daha var. Mesela Gilead 2015 yılında borsadaki hissesi 200 dolardan işlem görüyordu. 2020 Mart’ında 70 dolarlar seviyesine inen şirketin önceki senelere göre bir de zararını düşünün. Diğer ilaç şirketleri de Gilead’dan farklı bir durum arzetmiyor.
Sadece Gilead değil Johnson&Johnson ve Glaxo Smith Kline aşılar üzerinde çalışıyor. Öne çıkan biyoteknoloji şirketi AbbVie, İsviçreli Roche ve Japonya'nın Chugai Pharmaceutical şirketleri ile diğer küresel dev firmalar borsa kayıplarını da hesap ederek ilaçta büyük bir rekabet savaşı başlattılar.
Sadece ABD’de yeni antibiyotik versiyonların çıkarılması için yaklaşık 3,5 milyar dolar paraya ihtiyaç olduğu belirtilirken koronavirüs gibi dünyayı tehdit eden bir salgının maliyeti bugün için hesaplandı mı orasını bilemiyoruz. New York Times’e konuşan Amerikan sağlık sektörünün ileri gelenlerinden Chen Yu, “Gerek hükümet destekleri ve gerekse yeni projeler gelecek bir yıl içerisinde düzeltilemezse ilaç şirketlerinin çoğu tarihe karışacak. Sağlık yatırımcısı belki bir iki 10 yıl piyasaya dönmeyecek” diyor.
Hayat boyu ilaç içilmez
Konuyu değerlendiren Prof. Dr. Canan Karatay ise ilaç endüstrisinin hastalık uydurduğunu ve bu hastalıklara karşı ilaç üretme peşinde olduğunu söylüyor. Hekimin ilk görevinin hastalığı önlemek olduğunu, hekimliğin bir sanat olduğunu belirten Prof. Dr. Karatay, “Öce bekleniyor, hastalık oluşuyor ondan sonra ilaçlar dayanıyor. Bu hekimlik değil. Volter diyor ki, ‘Tıp bir sanattır. Objesi canlı insandır. İnsan vücudu öyle bir programlaştırılmış ki izin verirseniz kendi kendini toparlar.’ Ama bugün tıp anlayışında hayat boyu ilaç veriliyor. O ilacın yan etkilerine karşı başka ilaçlar veriliyor. Yani sağlık konusunda kandırılıyorsunuz, tedavi olduğunuzu zannediyorsunuz. Nesli ve sağlığı korumada tohum ve aşıya dikkat edilmesi gerekiyor. Yerli tohum ve yerli aşı üretimi çok önemli” diyor.

Dünyaya yalan söylüyorlar
Hastalıkların rakamlarla ölçülemeyeceğini ki bunların başında diyabet ve tansiyon geldiğini belirten Prof. Dr. Karatay, “Öncelik koruyucu hekimlikte ilaçta değil. Dünyaya Avanjelistler dünyaya vegan diye bir beslenme çeşidini ortaya attılar ki, dünya üzerindeki proteinler kendilerine kalsın diye. Bunu bütün dünyaya benimsettikleri gibi ABD’de aynı şeyi yaptılar. Özellikle 5-6 kişilik zenci ailelere bile haftada 200 gram protein veriyorlardı. Niçin… Zenciler düşünmesin, koyun olsunlar, yönetilsinler diye. İnsan hem et yiyecek, hem tahıl. Bunları tüketsin ki hasta olmasın” şeklinde konuşuyor.
Modern tıp diye bir şeyin olmadığını belirten Prof. Dr. Karatay, “İki büyük yalan söylüyorlar. Tıp İbni Sina’dan bu yana tektir. Modern tıp ilaç firmalarının uydurduğu bir kavramdır. İkinci yalan ise ömrümüz uzuyor diyorlar. Katiyyen uzamıyor. Kendileri bile kendi çocuklarımız bizden daha az yaşayacak diye telaş içindeler. İlaç satmak için dünyaya yalan söylüyorlar” ifadelerini kullanıyor.