Dolar $
32.53
%0.43 0.14
Euro €
34.78
%0.48 0.16
Sterlin £
40.63
%0.27 0.11
Çeyrek Altın
4064.16
%0.22 8.77
SON DAKİKA
Son Yazıları

Yüzyılın anlaşması, yılların kazığı

31 Oca 2020

Nihayet beklenen oldu; Trump yönetiminin geçtiğimiz sene tüyosunu verdiği Yüzyılın Anlaşması açıklandı. Sürpriz olmayacak bir şekilde İsrail'in taleplerini büyük ölçüde karşılayan Filistinliler'e de kaderlerinize razı olmalarını öğütleyen bir çözüm önerisi oluşturulmuş.

Damat Kushner’in CNN’e verdiği mülakatta görüldüğü üzere, planı hazırlayanlar mevcut koşullarda Filistinliler’in bundan daha fazlasını alamayacağını düşünüyorlar. Kushner’i dinlerken Realist kuramı anlatırken sık kullanılan Peloponez Savaşları’ndan bir cümle geliverdi aklıma: Güçlü durumdaki Atinalıların zayıf düşmanları Meloslulara söylediği gibi “güçlü yapabildiğini yapacak, zayıf da katlanması gerekene katlanacak”

İsrail-Filistin meselesinin evveliyatına baktığımızda aslında mevcut sıkıntıların 1948’den beri devam etmekte olduğunu görüyoruz. BM kararıyla İngiltere’nin terk ettiği topraklarda kurulması öngörülen Yahudi devletinin sınırları içinde yaşayan Arapların (Müslüman ve Hristiyan) yerlerinden edilmesiyle başlayan dram şekil değiştirerek ve katlanarak bugün de sürüyor. Bugünkü “oldu-bitti”ye zemin hazırlayan hadise, yarım asır kadar önce Altı Gün Savaşları’nda İsrail’in Arap ordularını tam anlamıyla bozguna uğratması oldu. Altı gün içerisinde işgal ettiği topraklardan Sina Yarımadası’nı Mısırla yaptığı anlaşmayla boşaltan Tel Aviv yönetimi, içinde Doğu Kudüs’ün de olduğu Batı Şeria’yı ve Golan tepelerini hala kontrolünde tutuyor. Gazze’den ise yerleşimlerini çekmekle beraber uygun gördüğünde bombalamaktan çekinmiyor. Açıklanan Yüzyılın Anlaşması bugüne kadarki bütün müzakerelerde temel alınan 1967 sınırlarının büyük ölçüde rafa kaldırılmasını, İsrail’in kılıç hakkı elde ettiği yerlerin tapusunu almasını öngörüyor.

Peki bundan bize ne?

Erdoğan yönetiminin Batı ile problemler yaşamaya başlaması ile bir şekilde İsrail-Filistin meselesinin gelişimi ile ilişkilendirilebilir. Gazze’ye yapılan operasyon, Davos Krizi ve Mavi Marmara olayı sonrası Türkiye-İsrail ilişkilerinin oldukça sorunlu bir hal alması Batı ile münasebetimizi de etkiledi. Elbette bu sorunun Türkiye’nin mevcut sıkıntılarının yegâne sebebi olduğunu iddia etmek doğru değil. Ancak bir kırılma yaşattığı söylenebilir. Bununla birlikte Ankara’nın İsrail’e yönelik sert söylemlerinin somut bir etki yarattığını da göremiyoruz. Her ne kadar duygusal ağırlığı olan bir konu olsa da Filistin, Türkiye’nin ne öncelikli sorunu ne de burada sonuca tesir edecek bir güce sahibiz. ABD’nin büyük ölçüde kontrolünde olan meselede Avrupa devletlerinin ve Rusya’nın bile ikincil bir rol oynadığını söylemeliyiz. Soruna taraf olan ve yetmişli yılların sonuna değin Filistin sorununun hamiliğini üstlenmiş Mısır’ın plana desteği, Körfez ülkelerinin sempatik yaklaşımları, Avrupa devletlerinin çekimser tutumları da bir kenara yazılırsa Ankara’ya kalan somut bir hamle kalmıyor gibi görünüyor.

Türkiye’de siyasetçilerin, Dışişlerinin bu oldu bitti karşısında tepki mesajları vermesini yadırgıyor değilim. Bilakis hem iç kamuoyuna yönelik olarak hem de Türkiye’nin bölgedeki algısı açısından yaklaşıldığında Filistinlilerin uğradığı bu haksızlığa karşı çıkmak beklenen ve yapılması gereken bir davranış. Bu, aynı zamanda Türkiye’nin ilkelere dayalı bir dış politika yürüttüğü tezinin iletişimi için de önemli. Öte yandan Türkiye’nin bölgedeki öncelik sıralamasında daha fazla öne çıkan Suriye’deki ve Doğu Akdeniz’deki krizler Ankara’nın tüm seçenekleri açık tutmasını gerektiriyor. Duygusal hamlelerin bu iki sorunda da bizi zor duruma soktuğunu tecrübe ederek yaşamış olmamız lazım. Bu kadar hassas bir dönemde eldeki imkanlarla en iyi sonucu alabilmek için maalesef hoşumuza gitmeyen durumları da görmezlikten gelmek zorunda kalabiliyoruz. Bunu en son Suriye rejiminin Halep ve çevresindeki saldırılarında siviller zarar görürken de yaşamıştık.

Ahlaki ikilemler konusuna girmişken özellikle Körfez ülkelerinin durumuna da bir değinmeden geçmeyelim. Filistinli Araplar adım adım Kudüs’ten ve Batı Şeria’dan da sürülürken petrol zenginliği içinde yüzen kardeşlerinin kayıtsızlığı diplomasinin acımasızlığını gösteriyor. Neyse ki plan çerçevesinde bir miktar siyasi rüşvet Körfez parasıyla Filistinlilere önerilecek gibi. Buna da şükür denmeli mi bilemedim. 

Yazarın Son Yazıları
Yazarın En Çok Okunan Yazıları