Dolar $
32.57
%0.13 0.04
Euro €
34.69
%-0.21 -0.07
Sterlin £
40.53
%-0.22 -0.09
Çeyrek Altın
4118.99
%1.27 51.04
SON DAKİKA
Son Yazıları

Yılı bitirirken yüzyıl öncesine bakmak

27 Ara 2019

Genellikle yıl sonu yazılarında geçmiş senenin muhasebesi yapılır, yeni gelen yıldan beklentiler, geleceğe ilişkin tahminler dile getirilir. Nostalji eğilimi yüksek birisi olarak biraz da sıra dışı bir şey yapıp yüzyıl öncesine, 1919 yılına gitmek istiyorum. Sadece içinde bulunduğumuz coğrafyaya değil, dünyanın geneline bakarak kısaca yüzyıl önce nasıl bir yerdeydik, şimdi neredeyiz karşılaştırması yapmaya çalışalım.

1919, Büyük Savaş’tan sonraki ilk yıl olarak insanlara umut ettikleri huzuru ve sağlığı pek getirmemişti. Savaştan hemen sonra patlayan İspanyol gribi salgını sebebiyle silahla hayatını kaybedenlerden fazlası virüslere kurban verilmişti. Bugüne kıyasla hem doğum hem ölüm oranlarının yüksek olduğu, birçok insanın yakınlarını kaybetme acısına katlanmak zorunda olduğu zamanlardı. Yine de grip salgını o devrin insanlarının alışık olduğunun da üzerinde bir acı dalgası bırakmıştı arkasında. 

Bunun temel sebeplerinden birisi tıp biliminin, diğer bilim dallarında olduğu gibi, bugünkü seviyesinin çok gerisinde olması, ayrıca insanların çok daha kötü koşullarda yaşamaya devam etmesiydi. Gerçi yirminci yüzyılın başında sanayi devriminin, bilimin geldiği seviye insanlara önceki zamanlardan çok daha konforlu bir hayat sunuyordu ama bugüne kıyasla dünyanın en gelişmiş yerlerinde bile hala çok sefil yaşamlar sürülüyordu. Değil bugün evlerimizde standart kabul edilen alet edevat, çoğu hanenin evinin içinde banyosu, tuvaleti bulunmuyor, ne elektrik tesisatından ne de bir ısıtma sisteminden bahsedilebiliyordu. Büyük nüfuslu yerlerde şehir aydınlatması başlamıştı ama bugünkü yaygınlıkta bir kullanımdan bahsetmek mümkün değildi. Tüketim toplumu olarak en ileride giden ABD’de bile araba sahipliği oranları yeni yeni yükseliyor, bunun dışında bugün sıradan kabul ettiğimiz hemen hiçbir ürün bulunamıyordu. Zaten gelişmiş ülkelerde bile nüfusun çoğunluğu tarımda çalışıyor, kendilerinden yüzyıllar önce yaşamış atalarının imkanlarıyla aşağı yukarı aynı seviyede bir hayat sürüyordu. Bizimki gibi gelişmiş ülkelerde şehirli nüfus oranı daha da az olduğundan bu durum çok daha fazla böyleydi.

Büyük Savaş sonrası 1919’da Paris Konferansı’nda dünyanın geleceği ele alınmış, galip ülkeler yenilenlerin gözünün yaşına bakmadan kendi koşullarını dayatmıştı. O zamanlar bilinemiyordu ama savaşa son veren savaşı bitirdiğini zanneden insanlık aslında barışa son veren barışı arkasında bırakıp eskisine rahmet okutacak bir kan banyosuna doludizgin ilerliyordu. Batı’nın siyasi ve ekonomik elitlerinin en büyük endişesi Rusya’yı alabora eden Bolşevik devriminin yayılması, sanayileşmiş ülkelerde de benzer felaketlerin yaşanmasıydı. Komünizm tehlikesinin en güçlü biçimde uç verdiği ülke ise savaştan yenik çıkan ve bunun sonunda ağır koşullarla karşı karşıya gelen Almanya’ydı. Komünizm korkusu daha sonra Alman orta sınıfının asıl büyük belaya bulaşmasına yol açacaktı.

1919 kanlı bir savaştan sonra insanlığın geleceğe ait umutlarının bir ölçüde sarsıldığı ama hala ayakta kaldığı bir yıldı. Zaten yirmili yıllar kısa bir iyimserlik dalgası getirecek ancak ondan sonra insanlığın büyük felakete yürüyüşü başlayacaktı. 1919’u 1920’ye bağlayan gece yarısı kutlamalara katılan birisinin bunu bilmesine elbette imkan yoktu.

Peki biz neyi bilmiyoruz?

Yüzyıl önce yaşayan atalarımız gibi biz de geleceği göremiyoruz. Sadece önümüzdeki yılın mutluluk ve sağlık getirmesini umut edebiliyoruz. Bugün yüzyıl öncesine göre çok çok daha büyük imkanlara sahibiz. Kabul edelim ki şanslı nesilleriz, bizden yüzyıllar, bin yıllar önce yaşamış insanların ancak cennet tasavvurlarında sahip olacağı koşullar bugün elimizin altında. Robotlar, yapay zeka, yeşil enerji vesaire derken çok daha fazlası da parmaklarımızı ucunda. Ancak bir şekilde bu bizi daha mutlu insanlar yapmıyor. Yüzyıl öncesine göre daha iyi, daha insancıl olduğumuzu da söylemek mümkün değil. Galiba gelecek yıldan daha fazla şeye sahip olmayı değil, elimizdekilerle daha mutlu olabilmeyi ve biraz daha az olmayı bencil dilemenin zamanı geldi.  

Yazarın Son Yazıları
Yazarın En Çok Okunan Yazıları