Dolar $
32.5
%0.22 0.07
Euro €
34.57
%0.21 0.07
Sterlin £
40.46
%0.09 0.03
Çeyrek Altın
4101.1
%0.61 24.45
SON DAKİKA
Son Yazıları

Yanlış iliklenen düğme

07 Aðu 2020

Klişe bir sözdür ama birçok durumu açıklamak için uygun düşer. Bir gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklerseniz ondan sonra bütün düğmeler yanlış yere gelir. Hayatta bir işe yanlış yerinden başlarsanız ondan sonra düzgün ilerlemek mümkün olmaz.

Şimdilerde, paralel evrendeki günde dokuz yüz korona vakası, yüzde onların biraz üzerinde seyreden işsizlik ve enflasyon rakamlarını bir kenara bırakırsak gerçek dünyada birçok sorunla karşı karşıya olduğumuzu idrak etmeye başladık. Ekonomiden dış politikaya oldukça zor bir dönemden geçiyoruz ve kabul edelim ki bu sıkıntıların bir kısmı kontrol edemeyeceğimiz etkenlerden kaynaklanıyor. Ama bazı şeyleri değiştirebiliriz, değiştirebilirdik.

Türkiye’de vatandaşın gündemine göre sıralarsak ekonomik durgunluktan, demokrasinin irtifa kaybetmesine, ifade özgürlüğünün tırpanlanmasına değin bir dizi sorunla karşı karşıyayız. Bütün bu sorunları bir şekilde tetikleyen temel meseleyse Türkiye’nin içte ve dışta sert bir çatışmaya sürüklenmesi olduğu görülüyor. Kılıcından kan damlayan bir siyaset anlayışı sadece iç barışı değil aynı zamanda bölge ülkeleriyle ve küresel güçlerle olan ilişkilerimizi çetrefilleştiriyor. Şimdi nereden buraya geldiğimize bakalım, yani yanlış iliklediğimiz ilk düğmeye.  

Kürt meselesi diyebiliyor muyuz hala?

Türkiye’nin gündemine büyük ölçüde PKK’nın terör eylemleri ile taşınan sorun, uzun yıllar güvenlik merkezli bir bakış açısıyla ele alındıktan sonra AK Parti iktidarının özgüven kazanmaya başladığı ikinci dönemiyle beraber farklı bir yaklaşımla ele alınmaya başlanmıştı. Her şeyden önce neredeyse PKK ile aynı kefeye konan Erbil’deki bölgesel yönetimle ilişkiler geliştirilmiş, içeride de çatışmasızlık sürecinin başlayabilmesi için girişimde bulunulmuştu. Aslında bundan daha önce Özal’ın da benzer bir planı olduğunu biliyoruz ancak ömrü vefa etmediği için akim kalan projesi bir kenara kaldırılıp yeniden güvenlikçi politikalara dönüş yapılmıştı. Öcalan’ın da İmralı’da olmasından faydalanan hükümet sorunu tamamen siyasi düzeleme taşımak amacıyla dağdakileri indirecek bir yaklaşım geliştirdi ve süreç başladı. Sonu hepimizin bildiği gibi hüsranla biten bu girişimden sonra muhalefet hükümeti, hükümet de PKK’yı ve onun güdümünde hareket ettiğini söylediği HDP’yi suçladı. Eski düzene geri döndük; herkesin birbirini terörist olmakla suçladığı, kırk yıldır olduğu gibi televizyonlarda boyuna kaç kişinin öldüğünden, ne kadar başarılı ve kahraman olduğumuzdan bahsedilen düzene yani. Şimdi bir adım geri atıp neyi, ne kadar başarabildiğimize bir bakalım.

Yurt içinde doksanlı yılların alameti farikası güvenlik ayarlarımıza dönerek saldırıları minimize etmeyi başarmış görünüyoruz. İçişleri bakanının ağzından terörist sayılarının yok sayılabilecek düzeye çekildiğini duyuyoruz. Ancak unutmayalım ki, zamanında Genelkurmay Başkanı Başbuğ PKK’nın daha önce askeri olarak bitirildiğini ancak geri döndüğünü söylemişti. Yani bölgede normalleşme pek mümkün gözükmüyor. Sadece Türkiye’nin bir kısmını değil bütün demokrasimizi zehirleyen kangren ortada duruyor. Oradan beslenen aşırı akımlar ülkenin barış ortamını, ekonomisini ve demokratik siyaseti çürütmeye devam ediyor.

Uluslararası perspektiften ise durum daha vahim. Kürt meselesi, bilhassa Suriye’nin parçalanma yoluna girmesiyle her zamankinden daha fazla bölgesel ve uluslararası bir sorun haline gelmiş durumda. Türkiye’nin Suriye’deki ileri harekatları her ne kadar iç kamuoyuna parlatılıp pazarlanıyorsa da sınırın biraz ötesinde tıkanıp kalmış gibi görünüyor. Ankara karşısına dikilen Rusya ve ABD’yi ikna çabalarında güçlük çekiyor. Böylece artık bu meselede güç kullanarak ilerleyebileceğimiz sınırlara iyice yaklaşmış bulunuyoruz. Son olarak ABD’li şirketlerin PYD tarafından kontrol edilen bölgede çıkarılan petrollerle ilgili anlaşma yapması sıkıntının boyutunu gösteriyor. Ankara askeri açıdan hareketli; elinde çekiç, çivi gibi gördüğü bu sorunu çakıp kurtulmak istiyor. Ancak Kürt meselesinin böyle tekdüze güvenlik tedbirleriyle çözülemeyeceğini görmek için deha olmaya da gerek yok. Kabarttıkları milliyetçi dalgada sörf yapanlar Kürt meselesinin başka bir boyuta geçtiğini, iç güvenlik harekatıyla, baskıyla daha fazla mesafe kat edilemeyeceğini artık görmek zorunda. 

Yazarın Son Yazıları
Yazarın En Çok Okunan Yazıları