Sürdürülebilir sağlam bir büyüme istiyoruz!
Türkiye'nin sağlıklı bir büyüme patikasına girmesi hepimizin umudu. Beklentiler ilk çeyrek için yüzde 2,8 civarında bir daralmaya işaret ediyor. Ancak açıklanacak büyüme rakamlarının büyüme patikasının sağlamlığı noktasında bize iyi bir enformasyon olacağını bilmek lâzım. Sağlıklı ve sürdürülebilir büyüme; iç tüketimle değil, verimli, katma değerli ve ihracatın verdiği güçle sağlanan bir ivme olduğu artık herkesin malûmu.
Zaten büyümenin sağlamlığı
sürdürülebilir olmasından gelir. Küresel riskler veya iç faktörlerden
derinlemesine olumsuz etkilenen bir büyümenin sürdürülebilirliği tartışılır.
Sürdürülebilir sağlam büyümenin ilk göstergesi, işsizlik rakamlarının düşük
olması... İşsizlik rakamlarında yüzde 5’ler büyümenin güçlü olduğunu gösteren
en önemli datalardan biri. Şayet rakamlarınız yüzde 10’lar ve daha üzerinde
oluşuyorsa bu sürdürülebilir büyümeden uzaklaştığınızın habercisi...
Tabi büyüme makroekonominin
başı niteliğinde. Düşük büyümeler olumsuzluğa işaret etmediği gibi her yüksek
büyüme de gerçekçi ve sürdürülebilir olmuyor. Yüksek ithalat ve aşırı tüketimle
büyümelerinizi yıllık yüzde 25’lere dâhi çıkarabilirsiniz. Ama neticede
ekonomiyi mahvedersiniz. Enflasyonu patlatırsınız. Cari açığınız yükselir,
yerli paranız yabancı paralar karşısında zayıflar, finansman ihtiyacınız artar
ve faizleri tutamazsınız…
Büyümeyi yerli yerinde
dengeli ve sürdürülebilir hale getirmek ekonomiye verimlilik gücü ve öngörü
katar. İstihdam ile üretim işlerlik kazanır. Fiyat istikrarı sağlanır. Fiyat
istikrarıyla birlikte ülkede yatırımlar arka arkaya sıralanır. Bütçeniz
rahatlar. Böylece halk rahat bir ortamda hayatını sürdürür.
…
İyi de bu iş nasıl hayata
geçecek?.. Sürdürülebilir büyümeyi ekonomide nasıl ikame edeceğiz?
Bu noktada; işgücü
yetenekleri ve bilgisine yapılan yatırımlar, genel sermaye yatırımları ile
teknolojik gelişmeler olmazsa olmaz.
İşgücü yetenekleri ve
bilgisi derken özetle ne demek istediğimi anlatayım... Okullu veya okulsuz
eğitimden bahsediyorum. Küresel rekabetin zirve yaptığı dünyada eğitim, genel
yetenek ve bilgi seviyelerinin artırılması sürdürülebilir büyümenin tabanını
oluşturuyor. Bugün bir fabrikada çalışan işçilerin dâhi dünyadaki gelişen
ortama göre eğitilmesi, yeni yetenek ve bilgilerle donatılarak üretime yenilik
ve ivme kazandırılması büyümede aktiviteyi ileriye taşıyor.
İç tüketimden uzaklaşıp
büyümenin motorunu ihracat yapacaksak öncelikle düşük maliyetle ürettiğimiz
ihracattan vazgeçmeliyiz. Burada ne Çin, ne Hindistan, ne Pakistan ve Endonezya
ile yarışabiliriz. Adamlar tüm dünyayı zaten mallarıyla esir almışlar. Türkiye
bu alandan çıkıp farklı bir trend izlemesi gerekiyor.
Büyümeye direkt katkı
sağlayacak diğer alan da sermaye yatırımları. Fiyat istikrarı sağlamış bir ülkeye
yatırım akacağını her yazımda mümkün mertebe söylüyorum. Biliyoruz ki, makro
seviyede ülke ekonomisini yöneten siyasiler. Siyaset cephesi önce yerli iş
dünyasına kendini anlatabilir ve inandırabilirse güven ortamı oluşur. Oluşan
güven ortamı yerleşiklerin de desteğiyle yabancı yatırımları çeker. Yoksa
reklam verir gibi yapılan roadshowların yatırım çekmede fazla bir etkisinin
olacağı düşüncesinde değilim.
…
Anlattıklarım, Türkiye
şartları için ne kadar geçerli, oturup iyice analiz etmek gerekir. Türkiye eğer
bir iş insanının çok rahat bir şekilde iş yapabileceği, yatırım yapabileceği
bir durumda mı, değil mi? Bu soruya verilecek cevap, büyümede
sürdürülebilirliğin net göstergesi olacağını belirteyim.
Meselâ Cumhurbaşkanlığı
Strateji ve Bütçe Başkanı Naci Ağbal’ın 2020 yılında “Program Bütçe” sistemine
geçileceğini söylemesi dolaylı dâhi olsa büyümeye aktivite kazandıracak bir
açıklama.
Sayın Ağbal’ın, “Yeni
sistemle devletin kamu kaynaklarını dağıtırken nelere öncelik verdiği ortaya
çıkıyor. Kamuoyunun bütçe hakkındaki bilgilenme düzeyi yükseliyor. Program
Bütçe, parayı nerede harcadığınızı değil, hangi amaçla harcadığınızı ortaya
koyuyor. Bütçede şeffaflık, hesap
verilebilirlik seviye kazanıyor. Program Bütçe, kamu kaynaklarının kullanma
noktasında verimliliğini arttırıyor. Kaynakların daha doğru yerlere kanalize
edilmesine yardımcı oluyor” demesi bile vergisini veren vatanperver iş insanına
moral, yatırım hamlelerine açılan bir kapı ve sürdürülebilir büyümeye katkı
olacağı kanaatimdeyim.
Zirâ devlet harcamalarda
sanki kendine çeki düzen verecek gibi duruyor. Dolayısıyla devletin her
birimine indirgenecek “hesap verilebilirlik” anlayışının yaygınlaşmasını,
büyümede yeni bir sinerji oluşmasını ve yılın ikinci çeyreğinden itibaren
resesyon izlerinin silineceği bir ortamın doğmasını istemek bir vatandaş olarak
hakkımız olmalı, diyorum.