Dolar $
32.5
%-0.16 -0.05
Euro €
34.87
%0.13 0.04
Sterlin £
40.68
%0.06 0.02
Çeyrek Altın
3995.16
%0.94 36.84
SON DAKİKA
Son Yazıları

Sınırlar değişir mi?

11 Nis 2019

Bugünkü Ortadoğu'nun mimarlarından sayılan Henry Kissinger "DİPLOMASİ" adlı eserine: "Sanki bir doğa kanunuymuş gibi, her yüzyılda tüm uluslararası sistemi kendi değerlerine göre yeniden biçimlendirecek kuvvet, irade, entelektüel ve moral güce sahip olan bir ülke ortaya çıkmaktadır" diye başlar.

Kissinger’ın bu tespitini, genel uluslararası hukuka uygunluğu, temel insan haklarına saygınlığı
ve benzeri açılardan değerlendirmeyi bir tarafa bırakarak; realpolitik açıdan ele alıp bir
değerlendirmeye tabi tuttuğumuz zaman, en azından son üç yüz yıllık tarihi sürece uygun bir
bakış açısı ve değerlendirme olduğunu görürüz.

Zira insanlık, bilhassa geçen iki asrın ilk çeyreğinde ağır bunalımlara sürüklenmiş; ciddi
savaşlara ve çatışmalara sahne olmuş, devletlerin haritaları önemli değişikliklere uğramış ve
sınırlar yeniden çizilmiştir.

Ondokuzuncu yüzyılın başlarında Napolyon'un Waterlo'da yenilmesi üzerine; 1815’te
toplanan Viyana Kongresi ile Fransa, imparatorluk öncesi sınırlarına döndürülmüş ve
Avrupa’nın sınırları yeniden çizilmiştir. Yine bu kongre sonrasında imzalanan Viyanana
Anlaşması’yla Alman Birliği’ne giden yolun önü açılırken; Türklerin, geldikleri Asya
topraklarına sürülmesini öngören “Şark Meselesi" de bu kongrenin müzakere konuları
arasında yer almıştır.

Yirminci yüzyılın başlarında da yeni buhranlar çıkartılarak, insanlık küresel ölçekli büyük bir
savaşa doğru sürüklenmiş, Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda açık ve gizli anlaşmalarla yıkılan
Osmanlı devleti toprakları üzerinde yeni devletler kurularak sınırlar yeniden çizilmiştir.
Bugünkü İsrail devletinin kuruluşuna ilişkin süreç, temeline konulan ilk tuğla da bu savaşla
birlikte başlamıştır. Osmanlı devletinin dağılışını ve yıkılışını, yüzyıl önceki Viyana
Anlaşması’nın bir devamı olarak görmemek ise, her halde safdillik olur.

Yirmibirinci yüzyıl, aynı zamanda yeni bir “Binyıl”ın da başlangıcı olması münasebetiyle ilk
günlerde; gösterişli törenler, özgürlük, demokrasi, insan hakları nutuklarıyla karşılanmıştır.
Ancak, bu gösterişli kutlama dönemleri uzun sürmemiş tıpkı geçmiş asırlarda olduğu gibi
dünya küresel içerikli, yerel ve bölgesel krizlerle karşı karşıya gelmiştir. Bilhassa Ortadoğu
Irak Savaşı, Arap Baharı, Suriye krizi gibi olaylarla tahrik edilerek; bölge, küresel nitelikli
patlamalara neden olabilecek buhranlarla mayalamıştır.

Son zamanlarda Trump’ın, Kudüs’ü, “geç kalmış bir karar” nitelemesiyle İsrail’in başkenti
olarak tanıması, ardından Golan Tepeleri üzerinde İsrail’in egemenliğini resmen tanıdığını
ilan eden başkanlık kararını imzalaması; ABD’nin “İran Devrim Muhafızları Ordusu”nu
yabancı terör örgütleri listesine alması; bu kararın hemen arkasından da İran’ın, ABD Merkez
Kuvvetleri’ni terör örgütleri kapsamına aldığını açıklaması, bölgeyi ısındırmış ve endişeleri
artırmıştır.

Ayrıca, her geçen gün küresel aktörler arasındaki askeri gerginliklere paralel olarak; bilhassa
Ortadoğu, küresel aktörlerin çıkar çatışmalarıyla tehlikeli bir süreçten geçmekte, her türlü
etnik, mezhepsel ve dini yapılar tahrik edilerek sanki büyük bir çatışmanın fitili ateşlenmek ve
yeni yeni devletçiklerin sınırları çizilmek istenmektedir.

Dolayısıyla bu hassas Ortadoğu coğrafyasında uluslararası menfaatler; insan hakları ve
demokrasi kılıfında, batıl ve sapık inançlar ise din ve mezhep özgürlüğü kisvesi altında takdim
edilerek ve ekonomik krizle beslenerek, dünya küresel bir boşluğa doğru sürüklenmektedir.
Bütün bunlara rağmen ise insanlık, tarihin tekerrür etmesini istemiyor. Teknoloji ile artan
gücün, küreselleşme ve serbest piyasa ekonomisiyle çoğalan refahın; kendisine kan ve göz
yaşı olarak değil, daha çok demokrasi ve özgürlük, barış ve huzur olarak dönmesini bekliyor.
Umarız, insanlık kazanır.

Yazarın Son Yazıları
Yazarın En Çok Okunan Yazıları