Dolar $
32.42
%-0.32 -0.1
Euro €
34.96
%-0.34 -0.12
Sterlin £
40.51
%-0.75 -0.3
Çeyrek Altın
4092.28
%0.61 24.65
SON DAKİKA
Son Yazıları

Onuncu yılında Arap Baharı

22 Ara 2020

Birçok kişinin Ortadoğu'da son on yıla damgasını vuran olaylar zincirine "bahar" denmesine itiraz edeceğini biliyorum. Seslerini duyurmak için sokağa dökülen kitlelerin siyasi hedeflerine çoğu zaman ulaşamadıkları, bölgenin demokratikleşme ve özgürlükler açısından pek de bir mesafe kat edemediğini düşününce bu bakış açısına hak vermemek mümkün değil.

Öte yandan Ortadoğu’yu hiç de alışık olmadığı bir heyecan dalgasına sürükleyen bu büyük hadisenin de hakkının verilmesi gerekir. Neticede “Prag Baharı” adı verilen Çekoslovakya’daki ayaklanma da bundan yarım yüzyıl kadar önce Sovyet tanklarının paletleri altında kalmıştı. Doğu Avrupalılar bu olaylardan ancak yirmi yıl sonra Sovyet boyunduruğundan kurtulabilmişti. İyimser bir bakış açısıyla baharın ilk çiçekleri soğuk dalgalarına yenik düşse de mevsim er geç dönecek denebilir. Fakat ne zaman ve daha ne kadar insanın ömürleri harcandıktan sonra?

Zamanında, olayların ilk sıcaklığıyla Arap Baharı’nı Avrupa’daki 1848 devrimlerine de ondan bir yüzyıl sonra gerçekleşen 1968 olaylarına da benzetenler olmuştu. Teşbihte hata olmaz deyip bu olaylarla benzeyen ve benzemeyen birçok detay bulunabilir. Kitle hareketlerinin coşkusu ve enerjisi bir yana, son kertede siyasi hedeflere ulaşmadaki başarısızlık her iki olayla da bir bağlantı kurulmasını sağlayabilir. Öte yandan on yıl önce patlak veren ve saman alevi gibi bütün bölgeyi tutuşturan bu toplumsal olayın gücü, Ortadoğu halklarının içinde bulundukları durumdan memnuniyetsizliklerini ve siyaset kurumun taleplerine cevap vermedeki yetersizliğini gösteriyor. Bu olayları yabancıların kışkırtmaları, büyük oyunlar, planlarla açıklamak eğiliminde olanlara da bunca insanın masa başı faaliyetlerle harekete geçirilemeyeceğini söylemek gerekir. Böylesine bir toplumsal dinamikten istifade edilmeye çalışılmış olabilir; hatta başka türlüsü düşünülemez. Ama bölgedeki baskıcı rejimlerin kitlesel olayları sadece ve sadece yabancı komplolarla açıklama eğiliminin de kendi sorumluluklarından sıyrılma, toplumsal talepleri göz ardı etme yöntemi olduğunu da belirtelim.

Kaybedenler ve kazananlar

Bu genel değerlendirmeden sonra Arap Baharı’nın patlak vermesinden bu yana bölgedeki gelişmelerden kimin ne derece yararlandığına bakalım. Neticede sokakların gönlünden geçenler ne olursa olsun, günün sonunda siyaset başka düzeyde oynan bir oyun. Arap Baharı’nın ilk aşamalarındaki enerjiyle gelen bölgedeki rejim değişiklikleri Türkiye’nin yıldızını parlatmıştı. Bilhassa Mısır’da Mursi’nin iktidara gelişi ve eş zamanlı olarak Suriye’de Esad rejiminin sıkışmaya başlaması, Ankara’nın memnuniyetle karşıladığı gelişmelerdi. Yine o dönemde ABD yönetiminin bölgedeki demokratikleşme dalgasına hayırhah yaklaştığına dair bir anlayış vardı. Ancak o eğilim çabuk kırıldı, devrimlerin nefesi çabuk kesildi. Mısır’da darbeyle gelen yönetim Türkiye’nin bütün homurdanmalarına rağmen kalıcı olduğunu gösterdi. Libya’da Kaddafi yıkıldıktan sonra ülke bir türlü dikiş tutmayıp iç savaşa yuvarlandı. Bizim için en kötüsü, Suriye’de en fazla altı ay dayanacağını düşündüğümüz Esad, iktidarını korumayı başardı ve Ankara’nın PKK’nın uzantısı olarak gördüğü unsurlar ABD’nin de desteği ile ülkenin üçte birini kontrol eder hale geldiler.

Sürecin en başında bölgeden dışlanma riskiyle karşılaşan İsrail, yıllar ilerledikçe parçalanan Ortadoğu coğrafyasında çok daha avantajlı bir konuma geldi. Birçok Arap ülkesiyle ilişkilerini normalleştirme sürecine girerken, Filistinliler her zaman olduğu gibi kaybedenler hanesine yazıldı. Suudi Arabistan ve Körfez’in diğer monarşilerinin Müslüman Kardeşler dalgasıyla ağızlarının tadı kaçmışken zamanla olaylar kontrol edilince rahatladılar. Mısır’ı tekrar yörüngelerine alınca kayıplarını telafi ettiler. İran ise bizim demokratik hak talepleri olarak gördüğümüz birçok olayı başından beri bölgesel güç mücadelesi kapsamında değerlendirdi. Türkiye’nin ve Müslüman Kardeşler’in gerilemesini memnuniyetle karşılasa da asıl büyük rakipleri İsrail, Körfez ülkeleri ve ABD’nin nefesini ensesinde hissetmeye devam ediyor.

Neticede Ortadoğu’da Irak’tan Suriye’ye, Yemen’den Libya’ya birçok ülke, geri dönülemeyecek biçimde güç kayıpları yaşamış görünüyor. Bizim içinse, onuncu yılında Arap Baharı ağızlarda buruk bir tat bırakmaya devam ediyor.

Yazarın Son Yazıları
Yazarın En Çok Okunan Yazıları