Dolar $
32.55
%0 0
Euro €
34.87
%0.06 0.02
Sterlin £
40.61
%-0.19 -0.07
Çeyrek Altın
3960.92
%0.08 3.01
SON DAKİKA
Son Yazıları

Neden işletmelerin de arama-kurtarma ekibi olmasın ki?

01 Þub 2020

"Başımı hareket ettiremiyordum. Hayatımda ilk kez, burnumun başımın hareket etmesini önleyen bir engel olabileceğinin farkına vardım. Çünkü o başımı çevirmeme engel oluyordu." Bu sözler 17 Ağustos 1999'da meydana gelen depremde enkaz altında kalan 14 yaşındaki Onur Ümit'e ait. 1999 Gölcük depreminden sonra oluşturduğumuz gazete arşivlerine bakarken Hürriyet gazetesinde denk geldiğim röportajdan bir alıntı.

Elazığ ve Malatya’da yaşanan deprem, ülkece yüreğimizi yangın yerine döndürdü. Tüm Türkiye tek yürek olarak mücadelesini verdi ve vermeye devam ediyor. 

Bir kare hatırlıyorum. Bir enkazın üzerinde itfaiye erleri. Hepsinin sırtları kameraya dönük. Sırtlarındaki yazılar; Bursa İtfaiyesi, Antalya İtfaiyesi, Kahramanmaraş İtfaiyesi, Erzurum İtfaiyesi ve daha nicesi. Sanki Türkiye siyasi haritası gibi, ayrı renkteler ama ülkenin tamamını oluşturuyorlar.   

Elbette ki böyle bir durumu tekrar yaşamak istemeyiz. Fakat kendi muhakememizi de yapmamız iktiza ediyor. Önceden konuşmamız gereken konuları yine depremden sonra konuştuğumuzu gördük, fark etmişsinizdir. 

Hemen hemen herkes deprem ile alakalı kurduğu cümlelerde mutlaka yer verdiği bazı kalıplar vardır. Kimisi; “Deprem ülkesinde yaşıyoruz.” der. Kimisi; “Deprem değil, bina öldürür.” der. Kimisi; “İstanbul’u bekleyen büyük bir deprem var.” der. Kimisi; “Deprem ile yaşamayı öğrenmeliyiz.” der. Kimisi; “Japonya’da 8 şiddetinde (Bu arada deprem şiddeti ve deprem büyüklüğü farklı kavramlar) deprem olmuş ama hiç bina yıkılmamış.” der. Bu sözler böyle sürer gider

Ancak kabul edelim ki deprem konusundaki bilincimiz ve sorumluluğuz deprem ile ilgili sarf ettiğimiz sözlerden çok daha az. Doğal afetler öncesi, esnası ve sonrası yapılacak çalışmalar sadece devletimizi ilgilendiren konu(lar) değildir. Ülkemizde var olan her kurumu ilgilendirir. Ve bu ilgilenme de herhangi bir yasal zorunluluk ya da cezai işlem gerektirmeden yapılmalı ve uygulanmalıdır. 

Örneğin, Türkiye’de işletmeler tarafından yapılan sosyal sorumluluk çalışmalarına bakıldığında “doğal afetler” üzerinde yapılan çalışmaları, gerek ülke nüfusumuzu (ki olası bir durumda etkilenen insan sayısı fazla olacaktır) gerekse jeolojik olarak doğal afetlere müsait bir coğrafyada yaşamamızı göz önünde bulundurduğumuzda sayıca yeterli olmadığını söyleyebilirim.

Sadece bir örnek, ülkemizde faaliyet gösteren işletmelerin, özellikle büyük işletmelerin kendi bünyelerinde “arama-kurtarma” takımı kurmaları hem bir sosyal sorumluluk çalışması olup, başka kurumlara örnek olacak hem de ülkemizde ve dünyada yaşanacak durumlar karşısında destekleyici bir güç olacaktır. Bugün bakıldığında AFAD ile koordineli ve gönüllülerden oluşan arama kurtarma kuruluşlarının olduğunu görüyoruz. Olanlar vardır belki, bilemiyorum. Olanları güçlendirmek, olmayanları da kurma noktasında istekli olmalıyız. 

Üzülerek söylüyorum ki; deprem bizim için nasihat değil musibet meselesi. İyi ve doğru işler yapmak için musibeti beklemeyelim. Unutmayalım ki; etkisi büyük olan bir depremde daha çok arama-kurtarma ekibine ihtiyacımız olacak. Bu ihtiyacı neden işletmeler gidermesin ki? Şöyle bir düşünün, sizce de insan hayatının en çaresiz sözlerinden biri “keşke” değil mi? Bu kelimeyi telaffuz etmemek üzere…


Yazarın Son Yazıları
Yazarın En Çok Okunan Yazıları