Komşularla sıfır sorunun hazin hikayesi
Türkiye'nin komşularıyla sorunlarını bir kenara bırakması fikri, ilk olarak ortaya döküldüğünde toplumun en azından belirli kesimlerinin desteğini almıştı. Bu bakış, var olan problemlerin bir kertede çözülmesi veya muhataplarımız lehine tavizlerle kurtulunması anlamına gelmiyor, daha ziyade işbirliği alanlarına yönelinmesini öneriyordu. Dünyayı ve bölgeyi tek taraflı olarak değiştiremeyeceğimize göre onunla nasıl uyum sağlayabileceğimize, ne şekilde ekonomik ve politik iyileştirmeler gerçekleştirebileceğimize bakılmalıydı.
Türkiye’de muhafazakar gelenekte, Cumhuriyet’in dış politikalarının gereğinden fazla içe yönelik ve Batı yanlısı olduğuna, tarihsel sorumluluklarımıza sırt çevrildiğine dair bir duygu hep bulundu. Ahmet Davutoğlu’nun ağzından daha derli toplu ifade edilen bu fikir Türkiye’nin yüz yıldır sürdürdüğü bu mesafeli politikayı sonlandırmasını ve doğal etki alanlarına dönülmesini öneriyordu. Bu, Batı ile köprülerin atılması anlamına gelmiyor ancak bir dengeleme ihtiyacına işaret ediyordu. Yine Davutoğlu’nun benzetmesiyle nasıl bir ok ileri doğru fırlatılmadan önce geriye doğru çekiliyorsa, Türkiye de Batı’yla olan ilişkilerinde mesafe kat edebilmek için kendi doğal etki alanı olan bölgelerde ağırlığını artırmalıydı. Cumhuriyet’in dış politika uygulamaları çoğu zaman tek yöne odaklandığı için bu hususu ihmal etmişti.
Muhafazakar siyasi mahfillerde bir zamanlar yaygın kabul gören bu bakışın isabetine ilişkin görüşler çeşitli ve bugün de hala tartışmaya açık. Ancak bu teorik tartışmanın ardından dış politika yapımında gerçekleşen değişim ve onun sonuçları bugün daha fazla göz önünde: Özellikle Suriye krizinin aldığı boyutlar ve sonuçları “sıfır sorun politikası” ile irtibatlandırıldığından nerede sorun yaşandığını anlamak önem taşıyor.
Bölgesel entegrasyondan savaşa
Davutoğlu’nun bu perspektifi ortaya koyan teorisyen olmakla kalmayıp daha sonra Dışişleri Bakanı ve Başbakan olarak görev alması uygulamanın da test edilebilmesine imkan sağladı. İlk aşamada “komşularla sıfır sorun” politikasının sahadaki sonuçları oldukça ümit vaat ediyordu. Ermenistan’dan Suriye’ye, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nden Balkanlar’a Türkiye bir dizi iş birliği projesi geliştirebildi. O günkü durumda yine Davutoğlu’nun ifadeleriyle “sınırların ortadan kalktığı değil ama anlamsızlaştığı” bir bölge tasarımından bahsediliyordu. Vizeler kalkıyor, Türkiye on yıllardır çekiştiği komşuları ile karşılıklı fayda sağlayabileceği projeler üzerine yoğunlaşıyordu. Özellikle doksanlı yıllarında savaşın eşiğine gelinen Şam yönetimiyle yaşanan yakınlaşma dikkat çekiciydi. Ticaret hacminin nasıl artırılabileceği konuşuluyor, ortak Bakanlar Kurulu toplantısı gibi ileri örneklerden bahsediliyordu. Bu bağlamda “komşularla sıfır sorun” politikasının, malların ve insanların serbest dolaşımına doğru evirilen liberal damarı kuvvetli bir proje olarak ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Bahse konu ülkelerin siyasi rejimlerine, aralarındaki bölgesel sorunlara bakılmaksızın özellikle ekonomik kazanımları ve toplumsal entegrasyonu önceleyen bir tasarımdı söz konusu olan. Dış ticaret ve yatırım açısından Avrupa’ya fazlasıyla bağımlı olan Türkiye de böylelikle bir miktar elini rahatlatmış oluyordu. Bunun AB ile müzakerelerde zayıf bir pozisyonda muhataplarının karşısına oturan Ankara’ya biraz nefes aldırması gerekiyordu.
Bütün bu iyimser resim Arap Baharı ve ardından gelen Suriye iç savaşı ile hızla bozulmaya başladı. Türkiye’nin önce Mısır’da dolaylı, ardından Suriye’de doğrudan mücadeleye taraf olması, liberal bir ekonomik entegrasyon projesinin yerini güç ve nüfuz alanları kavgasına bırakmasına sebep oldu. Türkiye’nin bölgede güç mücadelesine giriştiğini algılayan bölgesel ve küresel aktörlerin sahaya inmesi, bugün de hala devam etmekte olan kanlı bir döneme kapıları açtı.
Geldiğimiz noktadaki vahim tablonun etkisine kapılarak, en baştaki bölgesel entegrasyon projesinin yanlışlığına hükmetmek çok da doğru olmayabilir. Bir yerlerde bir hatanın yapıldığı ve bunun sorumluluğunun belirli ölçülerde bize ait olduğu muhakkak. Ancak tüm bölge insanları için daha iyi bir gelecek hala böyle bir projenin hayata geçirilebilmesi ile mümkün olacak.