Dolar $
32.57
%0.08 0.02
Euro €
34.95
%0.37 0.13
Sterlin £
40.7
%0.13 0.05
Çeyrek Altın
3959.61
%0.04 1.72
SON DAKİKA

Kapitalizm mi Sosyalizm mi Hepitalizm mi ?

Bir zamanlar yani ben gençken Kapitalizm ile sosyalim kelimeleri tehlikeli kelimelerdi. Gizli gizli konuşulurdu.

Günümüzde ise artık varlıkları tartışılıyor. Yanis Varoufakis Guardian Gazetesindeki makalesinde; "kapitalizm işlemiyor, alternatif önerileri lazım" demiş. Ekonomist dergisinin yayınladığı yeni dergisinde ise Covid-19'un dönüştürdüğü bir gelecek hayal ediyor. Ve cüretkar bir demokratik sosyalizm vizyonunun taslağını bize çiziyor. Margaret Thatcher, 1980'lerde yaptığı bir açıklamada "Alternatif yok" diyerek "Tina" yı ortaya attığında Solun kapitalizme karşı ne inanılır ne de arzu edilen bir alternatifi vardı. Ekonomist dergisi yazdıklarıyla devamlı bir gündem oluşturup insanları düşündürmeye çalışıyor. Bu tip haberlerle anlıyoruz ki, Solcular, kapitalizmde neyin yanlış olduğunu saptamada çok başarılılar. Kişinin yeteneklerine göre katkıda bulunduğu ve kendi ihtiyaçlarına göre elde ettiği bir “başka” dünyanın olasılığı hakkında şiirler yazıyor. 

Ancak, çağdaş kapitalizmi karşılık tam teşekküllü bir alternatifi tarif etmeye zorlanıyoruz.  Onlarca yıldır çirkin (Sovyet benzeri kışla sosyalizmi) ile yorgun küreselleşmeyi finanse eden bir sosyal demokrasiyi imkansız hale getiren bir sosyalizm mi konuşuyoruz. 

Biraz 1980'lerde, amacı Thatcherizme karşı direnişi örgütlemek olan barlarda, üniversitelerde ve belediye binalarında birçok tartışma oldu. Demir yumruk Maggie'nin konuştuğunu duyan her genç "Keşke onun gibi bir liderimiz olsaydı!" demiyordu elbette. Thatcher'ın programı despot, antisosyal ve ekonomik bir çıkmazı anlatıyordu bize. Savaş sonrası sınıf savaşı ateşkesi bitmişti. Artık zayıfı savunmak imkansızdı. Onun yaptığı gibi savunmaya ihtiyacımız vardı. Eski sistemle, yepyeni bir system kurup. Maggie'nin distopik olanı değil, yine de yepyeni bir tane. Daha mülaim bir yönetim şekli düşünülmeye başladı. 

Acaba Kapitalizmin "Alternatif nedir?" Bu sıra için yeni bir sistem vizyonu yoktu o yıllarda. Bunun yerine, Thatcher yeni spiv kapitalizmine tokat atmasının önünü açmak için mezar kazıcıları işe koyulmuştu. 

Tıpkı 1991'de Sovyetler Birliği'nin çöktüğü gibi, solda sosyal demokratlar, Keynesçiler ve Marksistler - günlerimizin geri kalanını tarihin kaybedenleri olarak yaşadılar. Dolayısıyla 2008'de Lehman'ın çöküşü, ideolojisini yaşayanlar.  Neoliberalizm, tarihin benzer bir ruh yok edici güçle patladığını gördü. 

Birkaç yıl sonra, kapitalizmi, internette karşı konulamaz bir küresel demokratik güç gördüklerini düşünen teknoloji-evanjelistlerini de yanılsamalarını bırakmaya zorladı.

Bu kadar karışık anlatmamın nedeni yıllar boyunca bu iki kelimenin anlaşılmamakorkusu ve de benim anlatmak istediğimden başka bir anlam çıkarılmaması için. 

Düşünsenize sınırları olmayan bir dünyada evlere hapsedilmiiş halkların hayatı ekonomisi nasıl olur? Ama bu pandemiyle de bize biraz bunu düşündürmeye başladılar. Vatansever ülkelerin kendi kendilerine yetmesi ve dışarıyla olan bağlarının minimumda tutulması sizce sosyalizm mi kapitalizm mi? Ancak, bunca karmaşanın bilgi kirliliğinin içinde ne kapitalizm ne sosyalizm düşünecek durumdayız. 

COVID-19 salgınıyla birlikte mevcut ekonomik sistem de sorgulanır hale geldi. Odağında her bireyin kişisel menfaatlerini gözetmesi halinde toplumsal faydanın da artacağı düşüncesi olan mevcut piyasa ekonomisi anlayışı önemli bir yara almıştır. Küreselleşme de bu dönemin sonunda sorgulanacaktır. Özellikle tedarik zincirleri yeniden yapılandırılacak, ulusal üretim önem kazanacaktır. Fayda maliyet analizleri sadece ekonomik olarak değil, aynı zamanda ulusal çıkarlar da gözetilerek düzenlenecektir diye düşünüyorum. Artık Hepitalizm devri başlamıştır.

Nedir bu hepitalizm derseniz; Hepitalizm; yüzyılımızda insanlığın karşı karşıya kaldığı ve materyalist düşünce tarzının sonucu olan; israfı, açlığı, yoksulluğu, eşitsizliği, savaşı, çatışmaları, ayrımcılığı, küresel salgınları, iklim değişikliğini ve toplumsal cinsiyet önyargılarını aşmanın ve bu büyük zorlukları çözmenin yanında, ülkelerde mutluluğun, psikolojik iyi oluşun, esenliğin, farklılıkların birlikteliğinin, refahın ve ve özgürlüğün önceliğini insani gelişme ve tüm hayatın odağına yerleştiren, yerelleşmeyi ve sadeciliği esas alan yeni bir ekonomik sistem, sosyo-politik felsefe ve küresel kalkınma paradigmasıdır.