Dolar $
32.42
%-0.32 -0.1
Euro €
34.96
%-0.34 -0.12
Sterlin £
40.51
%-0.75 -0.3
Çeyrek Altın
4092.28
%0.61 24.65
SON DAKİKA
Son Yazıları

Jeopolitiğe dönüş

29 May 2020

Son birkaç aydır koronavirüsle ve onun etkileriyle yatıp kalktıktan sonra artık biraz başla şeylerden de bahsetmenin zamanı geldi. Gerçi her şey eninde sonunda bir şekilde salgınla irtibatlanıyor ama biraz da odağımızı etrafımızda olan bitenlere kaydıralım. Zira daha bu senenin başında başta İdlib olmak üzere bir dizi dış politika krizi gündemimizi işgal ediyordu ve virus ortaya çıktı diye sorunlar ortadan kaybolmuş değiller.

Son haftaların sıcak konusu, Libya’da Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından desteklenen meşru hükümetin Hafter güçlerine karşı önemli başarılar kazanması oldu. Suriye’den sevk edilen silahlı gruplardan ziyade, insansız hava araçları tarafından yürütülen operasyonların etkisiyle birkaç ay önce neredeyse savaşı kazanacakmış gibi gözüken Hafter’in püskürtüldüğünü ve saflarında anlaşmazlıklar çıktığını görebiliyoruz. Rusya’dan Fransa’ya, Yunanistan’dan Mısır’a birbirine benzemez ülkeler tarafından desteklenen Hafter güçlerinin böyle bir askeri başarısızlığı karşısında iç tartışmaların başlaması kaçınılmazdı. Böylece Türkiye ve onun desteklediği meşru hükümet sahada üstünlüğü geçirerek masada ellerini güçlendirdiler.

Suriye’de ve bilhassa İdlib’de ise kırılgan çatışmasızlık süreci şimdilik tutunuyor gibi görünüyor. Yer yer çatışmaların olması, ilişkilerin son derece girift bir hal aldığı sahadaki gerginlikler bekleniyordu elbette. Ancak kışın yaşanan durumun aksine, krizin savaşa dönüşmesi riskinin şu anda ortada olmadığını memnuniyetle görüyoruz. Zaten Türk heyeti krizin son safhasında Moskova’ya giderken siyasi hedefi de çatışmanın tırmanmasını engellemek ve Türkiye’ye yönelik bir göç dalgasının durdurulmasıydı. Bu da başarılmış görünüyor.

Sırada ne var?

Bu iki kriz noktasına baktığımızda, hemen sınırımızın dibinde gerilimi soğutmayı, Akdeniz’in öte yakasında ise sahadaki üstünlüğü ele geçirmeyi başarmış gibi görünüyoruz. Ancak bu durumun Ankara açısından diplomatik kazanıma tahvil edilmesi kolay bir iş değil. Kabul etmemiz gerekir ki Suriye’deki ana oyuncu Rusya olmaya devam ediyor ve nihai bir siyasi anlaşmanın onların gözetiminde gerçekleştirilmesi kaçınılmaz. Diğer yandan ABD kendisi için önem taşıdığını düşündüğü bölgelerde varlığını sürdürüyor ve kontrol ettiği PYD’nin de ortadan kalktığı söylenemez. Zaten PYD bir yandan da Şam ve Moskova ile görüşmeleri sürdürerek bütün yumurtaları aynı sepete koymamayı deniyor. Mevcut durumda Türkiye’nin Suriye’de siyasi hedeflerine tamamen ulaşabildiğini bu aşamada söyleyemiyoruz.

Libya’daki krize Türkiye’nin bu kadar dahil olmasının altında, imzalanan deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşması ve Doğu Akdeniz’deki güç mücadelesi yatıyor. Ankara’nın İsrail, Mısır, Yunanistan, Ürdün, Güney Kıbrıs ve İtalya arasında imzalanan Doğu Akdeniz Gaz Forumu anlaşmasından dışlanması bu gerilimi körüklemişti. Türkiye’nin Trablus’taki meşru hükümetle yaptığı anlaşmaysa buna cevap niteliğindeydi. Şimdi bu imzaların korunması için Türkiye’nin askeri gücünü de sahaya yansıtmış olması önem taşıyor. Ancak mevcut durumdaki ilerlemenin Doğu Akdeniz’den çıkarılması muhtemel gazın Türkiye’de kullanılması gibi bir fayda sağlayacağı düşünülüyorsa buna henüz çok uzağız. Bölgedeki keşifler çoğunlukla Kıbrıs adasının güneyine ve doğusuna denk geliyor ki bu sahalarda Ankara’nın bir hak iddiası yok. Zaten ilgili rezervlere ilişkin ticari anlaşmalar büyük ölçüde tamamlanmış durumda. Ayrıca hem petrol hem de LNG fiyatlarının düşük seviyelerde seyri, salgın sebebiyle uzun vadeye yayılacakmış gibi duruyor. Bundan dolayı şirketlerin Doğu Akdeniz’deki yer altı kaynaklarına ne kadar öncelik vereceği tartışmalı. Bu, bir yandan Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki iddiaları karşısında bilhassa AB ülkelerinin çok da sert bir tutum almamasını sağlayıp işimize yarayabilir. Öte yandan diplomatik kazanımların, ekonomik getirileri olup olmayacağı konusunda soru işaretlerini artırıyor.

Velhasıl içinde bulunduğumuz koşulların ekonomiye getirdiği yükü de dikkate alarak mevcut jeopolitik hedeflerimizi sürdürmek durumundayız. Yalnız şunu da belirtmek gerekiyor: Rusya’dan AB’ye tüm aktörler sahadaki mücadeleye ayırdıkları kaynaklara mevcut ekonomik durumda bir kez daha bakacaktır. Ankara’nın da böyle bir önceliklendirme yapmasında fayda görünüyor.

Yazarın Son Yazıları
Yazarın En Çok Okunan Yazıları