Dolar $
32.58
%0.06 0.02
Euro €
34.87
%0.07 0.02
Sterlin £
40.63
%0.1 0.04
Çeyrek Altın
3979.99
%0.15 5.76
SON DAKİKA
Son Yazıları

İsyan günlerinden geleceğe bakış

01 Kas 2019

Dünyanın dört bir köşesinde büyük çaplı gösterilerin, ayaklanmaların olduğu bir dönemden geçiyoruz. Bu hareketliliğin tamamının ortak bir vurguya sahip olduğunu, benzer koşullarda ortaya çıktığını söylemek mümkün değil.

Son iki aydır Irak’ta gerçekleşen gösterilerde yolsuzluklardan, kamu hizmetlerindeki eksikliklerden ve bütün bu şikayetleri çözümlemesi gereken siyaset kurumunun etnik ve mezhepsel kompartımanlaşma yüzünden yetersiz kalmasından şikayet ediliyor. Lübnan’da benzer bir tema var ama orada ekonomik gerekçeler daha fazla görünür durumda. Şili’de ise isyan doğrudan sisteme yönelik bir itirazdan kaynaklanıyor havası var. Zaten Soğuk Savaş yıllarında sol-sağ kutuplaşmasının keskin örneklerinden birisini sergileyen ülkede böyle bir potansiyel de mevcut.

Sokak gösterilerinin olmadığı ülkelerde de toplumsal tepkinin sandıklar vasıtasıyla aktarıldığını görüyoruz. Aslında sağlıklı olan da bu, zira siyasetin alttan gelen talepleri taşıma becerisini kaybettiği yerlerde kitlesel sokak eylemlerinin güç kazandığını biliyoruz. Peki sıradan insanları sokaklara döken, güvenlik güçleri ile karşı karşıya getiren bu dinamik nedir? Daha basit bir biçimde sorarsak, neden memnun değiller ve ne istiyorlar?

SİSTEMİN SINIRLARI, İNSANLARIN SABRI

Bizi bu günkü tıkanıklığa getiren sürecin yetmişli yılların buhranını çözmek için ortaya konmuş iktisadi paketlerle başladığını söylemek yanlış olmaz. İkinci Dünya Savaşı sonrası yaşanan coşkulu büyüme temposunun sona ermesiyle birlikte, Anglosakson dünyası ile başlayan bir değişim dalgası yaşanmıştı. Bugün isyanlarla sarsılan Şili’nin, neoliberal devrim olarak da ifade edilen bu yeni politika paketinin ilk uygulandığı yerlerden birisi olması da manidar. Devlet kontrolündeki piyasaların verimsizliklere sebep olduğu, ekonomideki yaratıcı potansiyeli tırpanladığı teziyle beraber bir liberalizasyon furyası bütün dünyayı kasıp kavurdu. Türkiye’de de Özal reformlarıyla beraber anılan bu program birkaç on yıl içerisinde dünyanın gelişmiş, gelişmekte olan ve az gelişmiş birçok bölgesini dönüştürdü. Daha içine kapalı, kendi yağında kavrulan ulusal ekonomiler kısa zamanda küresel kapitalist sistem denen okyanusun içinde kendilerini oradan oraya savrulur buldular. Açık denizlerin güçlü rüzgarları zaman zaman pupa yelken yol almaya yardımcı olduğu gibi bazen de gemileri alabora etti, kıyıya vurdurdu. Uzun yıllar boyunca bu tür talihsizlikler kaptanların beceriksizliğiyle, yani küresel koşullara uyum sağlamayı kolaylaştıracak reformların bir türlü yapılamamasıyla açıklandı. 1997’de hızla sanayileşen ve uzun süre başarı hikayesi olarak sunulan Doğu Asya ekonomilerinin derin bir krize yuvarlanmasının sebebi de -ana akım açıklamaya göre- çürümüş siyasi sistemleri ve piyasa dinamiklerinin siyasetin yersiz müdahaleleriyle kirletilmesiydi. Şeffaflığın sağlanması, Batı tipi liberal politikaların ihdası sorunu büyük ölçüde çözecekti.

Bugün krizlerle boğuşan ülkeler için geçmiş yılların bu tür açıklamaları yeterli olmuyor. Bilhassa son on yıldır küresel sistemin merkezinde sorunlar olduğuna, neoliberal politikaların başlı başına çözüm getirmeyeceğine dair tezler güçleniyor. Diğer yandan da isyanlar, protestolar birbirini kovalıyor; merkez partiler seçimlerde birbiri ardına boyunun ölçüsünü alıyor. ABD’de Trump’un seçilmesinden Brexit sürecine kadar sistemin kalbindeki bir dizi ülkedeki sarsıntılar bu süreci teyit ediyor. 

Sorunların varlığına işaret etmekle birlikte ne Trump’un popülist politikalarının ne de Brexit’in düzlüğe çıkmak için doğru bir politika paketi olduğuna dair bir işaret mevcut. Halk sadece sandıklarda ya da sokaklara dökülmek marifetiyle memnuniyetsizliğini ortaya koyuyor. Siyaset sınıfının görevi ise bu enerjiyi doğru mecraya akıtıp çözüm üretmek. Ayaklanmaların sürdüğü ülkelerde toplumsal taleplerin ne surette karşılanabileceği netlik kazanmış değil. Sistemin kalbinde ise bir dip dalga yavaştan biçimleniyor. ABD’de 2020 seçimlerine yol alırken özellikle Demokrat Parti’nin içinde sistem eleştirileri daha yoğun işitilmeye başlandı. Santiago’nun, Beyrut’un, Bağdat’ın sokaklarındaki sesler büyük bir dönüşüme mi işaret ediyor, bunu yakın zamanda göreceğiz.

Yazarın Son Yazıları
Yazarın En Çok Okunan Yazıları