İran üzerinde sinsi İngiliz oyunları
Şah Abbas zamanında İngilizler; o an için istediklerini elde etmişlerdi. Hürmüz adalarındaki Portekizlileri, İranlıların yardımıyla Umman denizinden; Felemenk (Hollanda) tüccarlarını da İran'dan çıkarmışlar ve İran'ın dostluğundan yararlanarak, Umman denizinde İngiliz bahriyesine Hindistan için harekât üssü elde etmişlerdi: İranlıları, Osmanlılar aleyhine saldırtarak, iki tarafı da ezdirmişlerdi.
Yazan: Mirliva (Tuğgeneral) Mehmet KENAN
Günümüz Türkçesine Aktaran: Bekir TURGUT
İngilizlerin ticari mahiyette Hindistan’a ilk muvasalatları 17. asrın başlarına rastlar. Bu tarihte, artık İspanya donanması ortadan kalkmış, Hind yolları İngilizlere açılmış ise de Umman denizinde daha önce yerleşmiş olan Portekizliler vardı.
Tarihin kaydettiği bir İran Ülkesi vardır ki, batıdan Hind’e giden bütün fatihler buradan geçmeye mecburdur. Henüz bu tarihte Ruslar sahnede yoktur. Mavera-yı Bahr-i Hazar, Hint ve Afgan sınırlarına kadar Türk hâkimiyeti altındadır. Doğuda, büyük ve muazzam hükümet olarak; Avrupa’nın güneydoğu topraklarına ve doğu denizlerine hâkim olan Osmanlılar, bu Osmanlılar ile Hindistan arasında tarihi bir hükümet olan; fakat, teşkilatça zayıf İran ve Afgan vardır. O zamanki hal ve vaziyete göre, Osmanlıların günün birinde Hindistan’a doğru genişlemesi çok muhtemeldir. Esasen doğudan, Turan illerinden gelmiş olan Osmanlılar, doğuya yönelirlerse önemli bir güç gösterebilirler. Suriye ve Mısır’ın Osmanlılar tarafından fethi ve Osmanlıların Hicaz’da hâkimiyetleri ve daha doğuya doğru genişleme ihtimalleri Hindistan’ı tehdit eden belirtilerdir.
İran üzerinden istikbal arıyorlar
Esasen 16. Asırda Osmanlı donanması Hint denizine çıkmıştı. O halde İngilizler için: Osmanlıların nüfuz ve satvetlerini kırmak ve batıdan gelebilecek akınları durdurmak için Hindistan ile Osmanlılar ve Batılılar arasında bulunan İran’ı elde ederek, İran’a Hindistan’ın bekçiliğini yaptırmak lazımdır. Bu bekçi, İngiliz yardımıyla, batıdan gelecek baskılara direnmeli, fakat kendi kendine Nadir Şah’ın yaptığı gibi; halde ve istikbalde (bugün ve gelecekte) Hindistan’ı tehdit etmemelidir. 17. Asırda, İngilizler böyle düşünmüşlerse; gelecek programlarını iyi tespit etmişlerdir.
Duruma Acem gözüyle bakarsak: Şah İsmail’in Çaldıran seferinden ve oğlu Tahmasb’ın Osmanlılar aleyhine yaptığı akınların; Kanuni’nin kesin galibiyeti ile etkisiz hale gelmesinden sonra, batıda gün be gün (günden güne) yıldızı parlayan Osmanlıların ezici gücü İran’ı endişeye düşürüyordu. Osmanlılar, Avrupa sahnesindeki büyük başarılarından başka, donanmalarıyla Umman denizine kadar ulaşmışlardı.
İran, Safevilerin ihdas ettiği (ortaya çıkardığı) Kızılbaşlık vasıtasıyla, Osmanlıların içini kemirmeye devam etmekle beraber; Osmanlılara karşı koymayı sağlamak için bir dayanağa muhtaçtı. İşte, İngilizler de bu konuda hizmet arzediyorlardı. Görülüyor ki, başlangıçta Acem; İngiliz’i kendi amacında kullanmak istiyor, İngiliz de, Acem’i kendine bağlamak istiyor.
İngilizler’in Şah Abbas oyunu
1600 tarihinde Sherley biraderler (Anthony ve Robert) vasıtasıyla İngilizler İran’a hulûl ettikleri (sızdıkları) zaman, durum bu merkezdeydi. İngilizler, Şah Abbas’ın (1-2) ordusunu bilhassa top ve tüfekle donatarak düzenliyorlar ve Osmanlılar aleyhine yönlendiriyorlar. Müteveffa Lord Curzon’un İran kitabında çok methettiği bu İngiliz ıslahatını incelersek; önemli bir şey olmadığını görürüz. Çünkü o tarihlerde Osmanlıların asıl orduları, bundan önceki bölümde de açıklandığı üzere Lehistan ve Nemse seferlerinde başarılar elde ediyorlardı. Sonra dâhilî olaylar şürişler (kargaşalar) zuhur etmişti. İngilizler, Şah Abbas’ın ordusunda çeşitli kumandanlıkları bizzat idare ettiler, hatta muharebelerin birinde Robert Sherley (1581- 1628) yaralanmıştı. Buna rağmen Şah Abbas’ın vefatından donra, IV. Murat’ın karşısında, İngilizlerin düzenlemesi olan İran ordusu mağlup olmuştu.
Bundan bir asır sonra da, İran ordusu kendinden zayıf ve donanımsız olan Afgan ordusu tarafından yenilmişti. Şah Abbas zamanında İngilizler; o an için istediklerini elde etmişlerdi. Hürmüz adalarındaki Portekizlileri, İranlıların yardımıyla Umman denizinden; Felemenk (Hollanda) tüccarlarını da İran’dan çıkarmışlar ve İran’ın dostluğundan yararlanarak, Umman denizinde İngiliz bahriyesine Hindistan için harekât üssü elde etmişlerdi: İranlıları, Osmanlılar aleyhine saldırtarak, iki tarafı da ezdirmişlerdi.
Osmanlı’nın İran direnci
İngilizlerin, İran’da ikinci bir alarmları, Feth Ali Şah zamanında, Veliaht Abbas Mirza’nın ordusunu düzenleme çalışmaları ile başlar; bu dönem, Rusların Kuzey İran, Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan’ı istilaya başladıkları 19’ncu asır başlarıdır. Bu zamana kadar şu olaylar anılabilir:
Deli Petro’nun Basra körfezine inmek ve Hindistan’ı istila etmek, eski şark ticaretine sahip olmak projesi; bu proje, Petro’nun zamanında Hindistan için tehditkâr bir şekil alamıyor, henüz Kafkas vilayetleri İranlıların elindedir. Osmanlıların satveti kırılmamıştır. Baltacı, Deli Petro’yu Prut’ta yenmiştir. Deli Petro İsveçlilerle uğraşmaktadır. Fakat Deli Petro’nun vasiyetleri arasında Hindistan’ın fethi de vardır.
Osmanlı ordularını yenen Deli Petro’nun Kafkas ve Azerbaycan’daki fütuhatını geri alan ve Hindistan’a kadar akın yapan Nadir Şah’ın başarıları; İngilizlerin dikkatini çekerek Elton namında bir İngiliz, Nadir Şah’a hizmet ediyor. (1739- 1751.)
1798’de, Hindistan’da Tipu Sultanı (3) Fransızların teşvikiyle İngilizlerle uğraşırken; İngilizlere tecavüze hazırlanan Afganlılara karşı İranlılar, İngilizlerin tavsiyesiyle Horasan’da ordu topluyorlar.
Napolyon Mısır’ı istila ediyor
Napolyon, Hindistan’da İngilizleri mağlup etmeye karar veriyor. Mısır’ı istila ediyor. Kâh Ruslarla, kâh Osmanlılarla, kâh İranlılarla ittifaklar yapmak istiyor. 1807- 1808’de İran’a 70 kadar subayla giren Fransız generali Gardenne, İran’da ıslahata başlıyor. Bugün, hâlâ Fransızca diğer yabancı dillerden daha çok rağbettedir. Edebiyat ve tıp gibi hususlarda Fransız kültürüne sevgi nispeten fazladır.
Napolyon başarabilseydi, Mısır’dan sonra, Suriye’yi elde edecek ve İran’dan Hindistan’a yürüyecekti. Şu kadar ki; o asır, İskender’in Anadolu yaylasından İran’a ve Hindistan’a ulaştığı asır değildi. Bu hadise üzerine Curzon’un düşüncelerini dinlersek; İran hakkındaki İngiliz bakış açısı anlaşılıyor:
“İngiltere daha önce pek çok para sarf ettiği bir ülkenin böyle süratle Fransızlaşmasının sebep olacağı tehlikeyi geç takdir ettiğinden; Fransızları, İran’dan çıkarmak için 1808’de Sir Harford Jones namındaki muktedir bir sefirini İran’a göndererek, 1809’da bir anlaşma imza etti. Bu anlaşmaya göre, İran’a senede (200) bin tümenlik tahsisat ve masrafı İngiltere’ye ait olmak üzere, gereği kadar İngiliz zabiti ve kıtası verilecektir.”
Ruslar ile İngilizlerin ittifakı
Sir John Malcolm başkanlığında Hindistan’dan ve ayrıca İngiltere’den birçok zabit ve küçük zabitlerden oluşan eğitimci ve ıslahatçı İran’a akın ediyorlar. Herhalde İngiltere’nin bu samimi (!) yardımı İran’ın kara gözleri için değildi. Yine Curzon’un kitabında görüldüğü üzere; 1812 yılında Ruslar ile İngilizler Napolyon’a karşı ittifak edince, Azerbaycan’da Ruslar ile savaşan Abbas Mirza ordusundaki İngilizlerin İran’a yardım etmemeleri Sir Gore Ouseley adındaki İngiliz subayı tarafından emrediliyor. Çünkü maksat Acemleri ıslah etmek değil; Fransızları İran’dan çıkarmaktı.
Yine Curzon’un kitabından:
“Abbas Mirza’nın rica ve ısrarıyla, Kıristi ve Lindsey adındaki iki zabitle, 13 çavuş İran ordusunda kalıyor. Kristi 1812’de muharebede ölüyor. Yerine geçen Binbaşı Hart (!) 1830 senesine kadar İran Piyade kumandanı, Lindsey ise öldüğü 1851 senesine kadar İran ordusu başkumandanıdır. Ruslarla, mağlup olarak imzalanan 1813 Gülistan Muahedesi’nden sonra İngilizlere pek lüzum kalmıyor. Bir tahsisat meselesinden İngilizler, (Binbaşı Hart ve Lindsey gibi İran’da kalmaktan çıkarı olan bazıları hariç) İran’dan uzaklaşıyorlar. Bu sırada Fransızlar da Kirmanşah valisi olan Abbas Mirza’nın kardeşi Muhammet Ali Mirza’nın ordusunda hizmet ediyorlar. 1826’da tekrar Ruslarla savaşan Abbas Mirza kişisel meziyetleri ve gayretlerine rağmen, 1828’de Türkmen Çayı Muahedesiyle tamamen Aras’ın kuzeyini Ruslara terk ve önemli bir tazminat veriyordu. Yani İngiliz yardımları bir yarar sağlamamıştı. Tahran’daki hükümdar Feth Alişah ve Kirmanşah’taki Muhammet Ali Mirza ise Şah Abbas Mirza’nın muharebelerine âdete tarafsız gibi kalmıştı. Demek Sherley kardeşlerin 1600’de Şah Abbas Zamanında İran’a muvasalatları ve iki asır evvelden başlayan İngiliz çalışmaları bir semere vermemiş oluyor.
DİPNOTLAR
(1). Mirliva Mehmet KENAN (1886-1935)
1902 yılında Harp Okulu’ndan mezun olmuştur. Daha sonra Harp Akademisi’ne devam etmiş 1912 yılında bitirmiştir. Balkan savaşlarına, Birinci Dünya ve Kurtuluş şavaşlarına katılmıştır. yBüyük Erkan- ı Harbiye Reisi Muavini. (Genel Kurmay Başkan Yardımcısı.)
(2). ŞAH ABBAS: (1571- 1629)İran Safevi Devleti’nin ve hanedanının en güçlü hükümdarı olarak bilinir. Muhammed Hüdabende’nin oğlu ve Şah Tahmasb’ın torunudur. Ülkesinin iç kargaşa ve dış tehditlerle sarsıldığı bir dönemde, Türkmen emirleri tarafından tahta çıkarılan Şah Abbas; önce Türk emirlerin nüfuzunu kırarak, tahtı için tehlikeli olabilecek kişileri bertaraf etti. Sonra da, Osmanlılarla bir sulh imzalayarak ülkesi için bir dış tehdit haline gelen Özbeklerin üzerine yürüdü ve mağlup etti. Daha sonra da, bu dönemde ortaya çıkan İngilizlerin de yardımıyla; hedefini, içerde Celali isyanlarıyla sarsılan iç barışı bozulan; dışarıda ise Avusturya devleti ile savaş halinde bulunan Osmanlı Devleti’ne yöneltti ve savaş ilan etti. (1603). Böylece Şah Abbas, ülkesini bir taraftan iç karışıklıklardan; diğer taraftan da dış tehditlerden koruyarak yıkılmaktan kurtarmış ve Safevi Devleti’ne en parlak ve en kudretli devrini yaşatmıştır. B. TURGUT.
(3). Tipu Sultanı: (1750- 1799): Hindistan’ın güneybatısında kurulan Müslüman Meysur Sultanlığı’nın kurucusu Haydar Ali Han’ın oğludur. Asıl adı Feth Ali’dir.
Fransızlarla anlaşarak, İngilizlerin bölgede ilerleyişine ve yerleşmesine karşı mücadele ederken; diğer taraftan da Osmanı Devleti ve Afgan Hanlığı ile ittifak girişiminde bulunmuştur. B. TURGUT.