Dolar $
32.6
%0.2 0.06
Euro €
34.81
%0.18 0.06
Sterlin £
40.56
%-0.1 -0.04
Çeyrek Altın
4079.12
%0.29 11.66
SON DAKİKA
Son Yazıları

Haziran'dan itibaren iyileşme başlayacak

17 May 2020

Piyasalar, faiz indirimi ve merkez bankalarıyla yapılacak swap anlaşmalarını takip ederken faizde aşağı yönlü hâlâ gidebilecek yolu olan TCMB, para politikalarıyla Türkiye'yi salgın sonrası döneme hazırlamada etkili rol oynuyor. Ülkede normal ekonomik aktivitenin gelecek ay başlaması bekleniyor.

Koronavirüs sürecinde para politikaları ekonomilerin merkezine oturdu ve hükümetlerin maliye politikalarına yön verdi. 2018 yılından bu yana ABD/Çin arasında yaşanan ticaret savaşları sebebiyle dünyada artan korumacılıkla daralmaya giden ve ardından pandemi sürecine giren küresel ekonomi, negatif faiz ortamı ve genişleme politikalarıyla krizden kurtulmada birinci aktör olarak merkez bankalarını kullanıyor.

Türkiye de, sağlık alanında olduğu gibi pandemiye yönelik erken ve etkin ekonomik politikalarını Merkez Bankası’nı (TCMB) merkeze alarak devam ettiriyor. Bu da Türkiye’de ekonomik aktivitenin dünyaya göre daha erken başlayacağı ve Haziran ayı itibariyle ekonomideki faaliyetlerin hızlanacağı yolunda izlenimleri yükseltiyor. Kapasite kullanım, sanayi üretimi ve beraberinde gelecek büyüme rakamlarıyla ilk çeyrekte istenilen performansı gösteremese de dünyaya göre daha iyi bir rota çizen Türkiye’nin gelecek aylarda para politikalarının da vereceği destekle sanayideki iyileşmenin genele yayılarak ticaret ve tarımı da içine alarak iyileşme yolunda hız artıracağına kesin gözle bakılıyor.

Merkez yine güç katacak

Merkez Bankası (TCMB) Türkiye’yi yeni bir güven ortamına taşıma ve salgın sonrasına hazırlamada birçok merkez bankasından önde gittiği ve özellikle ticareti geliştirme konusundaki elindeki araçları en etkili şekilde kullandığı ve piyasalarda para darlığına izin vermediği gözleniyor.

Dolayısıyla son beklenti anketi, açıklanan yılın ikinci enflasyon raporu, küresel emtia fiyatlarındaki düşüşlerin devam etmesi ve düşük talebin oluşturacağı gelecek aylara yönelik enflasyonda gerileme eğilimi öngörüsüyle politika faizini Nisan’da yüzde 8,75’e çeken TCMB’nin, 21 Mayıs’taki Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında faizi yine 50-100 baz puan arasında düşüreceği tahmin ediliyor.

Türkiye ekonomik faaliyetleriyle pandemi sonrası sürece hazır olduğunu dünyaya gösterebilirse küresel ekonomiye karşı yeni bir güven tazeleyebilir. Ekonominin hızlı bir şekilde normale dönüşte en baş görev Merkez Bankası’na düşüyor. Nitekim, TCMB’nin bir taraftan üretimin desteklenmesi için yeni adımlar atması ve hükümet politikalarını rahat bir pozisyonda ilerlemesi için yeni piyasa araçlarını kullanma ihtiyacı duyabileceği öngörüleri yapılırken asıl hedefin Haziran ayı itibariyle çarkların tam kapasite döndürülmesi olduğu ortaya çıkıyor.

Öne çıkan önemli iki gündem

Bugün için gündemde olan küresel merkez bankalarıyla yapılacak swap anlaşmaları risk priminin aşağı gelmesine yardımcı olacak. İkinci gündem maddesi ise Türkiye’nin risk primini gösteren ve pandemiyle birlikte yükseliş eğilimindeki CDS’ler. 620 seviyesini aşarak riskli bir alan oluşturma gayretindeki CDS’ler orta ve uzun vadedeki ekonomik faaliyetlerin normalleşmesini menfi etkiliyor. Sıcak paradan ziyade doğrudan yatırımların da çekilebileceği ekonomik güven ortamı için ülke risk priminin mutlaka düşürülmesi gerekiyor.  

Geçen hafta CDS’leri de yukarı yönlü zorlamak için dolar/TL kuruna Londra merkezli operasyonun manipülatif bir saldırı olmasının anlaşmasından sonra 7,2690 lira seviyelerinden 6,90’lara kadar gelen kurun bir müddet daha bu seviyede kalacağı öngörüsüne karşılık, yeni ataklar karşısında CDS’lerin aşağı çekilmesinin önemi bir kez daha öne çıkıyor. Dış ticaretin nispeten durduğu, turizmin dip yaptığı pandemi döneminde Türkiye’ye yurt dışı fon akışını sağlayacak mekanizmanın CDS’lerle yakın ilişkisi olduğu tahminden öte artık gerçek bir yapıya büründüğünü söylemek yanlış olmaz.

Kısa vadede Katar ve Çin

Küresel merkez bankalarıyla swap anlaşması konusu bazı çevreler tarafından “Kimse Türkiye ile swap yapmaz” olumsuz çıkışlarına karşılık fotoğrafın hiç de öyle olmadığı gözleniyor. Zira halen Katar ve Çin ile ticaretin durmaması noktasında yerli para ile swap faaliyetlerin devam ettiği ve söz konusu takasın genişletilmesi konusunda görüşmelerin hızlandığı bir dönemde bu tür çıkışların yersiz olduğu anlaşılıyor. Sadece Katar ve Çin değil, Türkiye özellikle en azından kısa vadede ihtiyaçların temini için bölgesinde yerli para takasını en iyi seviyeye getirmenin gayretinde.

Cari açıkta stabil giden Türkiye, en azından geleceğe yönelik borç çevirme, cari dengenin finansmanı, enerji maliyetlerinin karşılanması ve ihracatın yürümesi için hammadde ve ara malı ithalatının gerçekleştirilmesi noktasında elbette dövize ihtiyacı var. Hükümet döviz kurlarındaki spekülatif ve manipülatif hareketlere karşılık yabancı para rezervini güçlendirmede birçok cazip uygulamalarla takasta imkanları zorlayacak. Söz konusu ihtiyaç da büyük ihtimalle bugünlerde duyurulması muhtemel küresel merkez bankalarıyla yapılacak swap anlaşmalarıyla giderilecek.  

Görüşmeler son noktada

Medyaya konuşan devlet yetkilileri Katar ve Çin ile kapsamı genişletilecek takas işlemleriyle ilgili yakında açıklamaların yapılacağını söylerken görüşmelerin yerli para ile birlikte yabancı parada da yoğunlaşacağı ve bu konuda Avrupa’da öncelikle İngiltere, Uzakdoğu’da ise Japonya ile görüşmelerin hızlandırıldığı haberini verdiler. Görüşmelerin yapıldığına dair özellikle AK Parti Dışişlerinden Sorumlu Başkan Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın adı geçiyor. Yılmaz’ın “ABD dışında tüm ülkelerle görüşme içerisindeyiz” demesi de olayı doğruluyor. Anlaşılan o ki, Türkiye, halen 14 ülke merkez bankası ile swap için çalışmalarını hızlandırmış durumda.

Türkiye söz konusu görüşmelerden kısa vadeli de olsa yabancı fon akışı sağlayabildiği takdirde Haziran’da başlayacak ekonomik aktivitenin daha moralli ve güçlü yürüyeceği gözleniyor. Türkiye’ye yabancı para girişini engelleyen CDS’lerin de söz konusu swap anlaşmalarıyla daha kuvvetli fon çekebilecek güce kavuşabileceğini söyleyenler de oldukça fazla.

Bu bakımdan Merkez Bankası’nın (TCMB) gelecek hafta 21 Mayıs’ta gerçekleştireceği PPK toplantısında faizleri yüzde 8’in altına çekebildiği takdirde en azından sıcak paranın ülkeye yöneleceği noktasında daha iyimser bir havanın oluşma imkanı bulunuyor.

Piyasa indirime müsait mi?

Piyasada oluşan durum Merkez Bankası’nın (TCMB) faiz indirimini ne kadar destekliyor, şeklindeki bir soruya “Enflasyona bakılsa rahat cevaplanabilir” diye karşılık verilebilir. Zira küresel emtia fiyatlarındaki düşüş ve iç talepteki zayıflıkla beraber son TCMB beklenti anketi ve yılın ikinci enflasyon raporu da gösteriyor ki politika faizi indiriminde gidilecek oldukça fazla yol var. Sonbahara kadar önümüzdeki yaz aylarında enflasyonun yüzde 10’un altında gerçekleşeceği tahminleri yüksek. Diğer taraftan TCMB’nin yılsonu enflasyonunu yüzde 7,4 olarak belirlemesi de TÜFE üzerinde baskı oluşturuyor.

Nisan ayı itibariyle yüzde 10,94 olan TÜFE, gelecek aylardan itibaren tek haneli rakamlara doğru ilerleyeceğe benziyor. Ayrıca tahvil ve repo piyasasında da yıllık faizler yüzde 8’ler civarında dolanıyor. Tabii ki söz konusu durumlar TCMB’nin faiz indirme konusunda elini kuvvetlendiriyor.

Düşük faiz, bol kredi ortamında üretimin artması elbette beklenen bir durum. Fakat tersi de olabilir… Dolayısıyla söz konusu iyimser ortamlarda başka yapılması gerekenler de var. İşte özellikle bahsettiğimiz konu ülkenin yükselen risk primi. Ülkede riskler yüksekse faizlerin düşmesi yatırımlar ve üretimin artmasını engelleyebiliyor. Yine kur istikrarı olacak. Belirsizlikle oluşacak dalgalanmalar yatırımcıyı veya üreteni bezdirebilir. Yani kurlar elde edilecek kazançları alıp götürmeyecek. Üçüncü ayak olarak da siyasi istikrar konusuna son derece itina gösterilmesi gerekiyor.

Merkez Bankası’nın farkı

Dünya pandeminin bir an önce bitmesini bekliyor. Ekonomideki durağanlık da bunun sebebi. Şayet salgın beklentilerin de ötesinde uzarsa işte o zaman varlık fiyatları iyice dip yapar. Finansal sektör kırılganlıkları da kısa vadede büyük ihtimalle daha belirgin olacak… Söz konusu ifadeler FED’in finansal istikrar raporunda geçiyor.

Dolayısıyla pandemi sürecinin uzaması ihtimali de düşünülerek projeksiyonlar kısa vadenin yanında orta ve uzun vadeye de yayılmalı demek istiyorum.

Türkiye tarafına geldiğimizde, sanki bizde yurt dışına göre daha farklı ve etkili bir mücadele sürüyor. Yurt dışında FED, ECB, BOJ belki trilyonlarca dolar ekonomiye pandemi desteği yapıyor ancak etkinliği olmuyor. Diğer Avrupa Birliği ve Uzakdoğu ülkelerini bir kenara alalım ABD bile son Nisan sanayi üretiminde tam dip yaptı. ABD'de sanayi üretimi Nisan’da yüzde 11,2 düşerken kapasite kullanım oranı da yüzde 64,9'a geriledi.

Reel ekonomiyi kurtarmanın yanında faizleri kontrol altında tutma eğilimi olarak ortaya çıkan parasal genişleme tamam da gelecekte söz konusu durum tahvil piyasasında onulmaz yaralar açabilir. ABD’li yatırım bankası Goldman Sachs’ın parasal genişlemenin ülkede uzun vadeli borçlanma maliyetlerini artırabileceğine dikkat çekmesi boşuna değil.

 Dolayısıyla insan ister istemez  onca trilyon dolarlar nereye gitti? Bu paralar ekonomiyi kurtarmada niçin etkili olamadı, diye sormadan geçemiyor.

İşte sınırlı kaynaklara rağmen elindeki araçları etkili bir şekilde kullananMerkez Bankası’nın (TCMB) farkı burada ortaya çıkıyor.  

Analistlerin gözü TCMB’de

Belki de dünyanın ünlü piyasa ve ekonomi uzmanları da dahil TCMB’yi yakından takip ettiklerine eminim. Durumdan vazife çıkararak geçen yıl Temmuz ayından bu yana her toplantıda faiz indiren bir merkez bankası şu ana kadar tarihe geçmedi. Tarihe geçen tek merkez bankası ver o da TCMB. Geçen yıl bu zamanlar faizler tek hane olacak dense kimse inanmazdı.

Politika araçlarını dengeli kullanan ve TL’nin değerini koruma konusunda kılı kırk yaran TCMB’yi tek zorlayan rezervleri. Banka o açığını da piyasa araçlarını etkin kullanarak kapatmaya çalışıyor.

 Tüm merkez bankalarının para basma ile borçlanma arasında şaşkın politikalar izlerken TCMB’nin maliye politikalarıyla eşgüdümlü çalışması bence tüm dünyaya örnek oluyor. Geçenlerde bir analist “Para ve maliye politikaları birleşti. İki arasındaki kilise ve devlet ayrılığını kuralını yıktık” derken Türkiye’de uygulanan politikalara vurgu yapması çizginin ne kadar doğru olduğunu gösteriyor.

Dolayısıyla enflasyondaki düşüş sürecinin devamlılığı, swap görüşmelerinin netleşmesi, ülke risk priminin gerilemesine, uzun vadeli faizlerin aşağı gelmesine ve ekonomideki toparlanmanın güç kazanmasıyla birlikte Haziran’dan itibaren iyimser bir havaya gireceğimize kesin gözle bakılıyor.

Manipülasyon bitti borsa kendine geldi

Geçen hafta Londra merkezli finans kuruluşlarının manipülatif dolar/TL kuru saldırısını atlatan Borsa İstanbul bu hafta normal seyrine döndü. 8 haftalık ralliyi bozarak geçen haftayı negatif kapatan Borsa İstanbul bu hafta yüzde 1,97 değer kazandı. Borsa’nın tersine dolar yüzde 3, euro yüzde 2,84, altın  yüzde 1,95 oranında değer kaybetti. Haftayı daha sakin geçiren borsada endeksin 97.000’in altına sarkmayarak güç toplaması dikkat çekti. Yatırım fonları bu hafta yüzde 0,22, bireysel emeklilik fonları yüzde 0,85 düştü.

Hafta sonunda 1000 TL’lik yatırım borsada 1019,7 lira, dolarda 969,6 lira, euroda 971,6 lira ve altında 980,5 lira oldu.

Gelecek hafta yurt içinde Merkez Bankası’nın (TCMB) 21 Mayıs’taki faiz toplantısı, 22 Mayıs’ta Reel Kesim Güven Endeksi, Kapasite Kullanım Oranı gündem olarak öne çıkıyor. Yurt dışında ise ABD FOMC toplantı tutanakları, imalat PMI, Euro Bölgesi’nde TÜFE, Tüketici Güven Endeksi ve imalat PMI, Japonya GSYH, sanayi üretimi ve TÜFE başı çekecek gündemler olarak sıralanıyor.

Söz konusu gelişmeler sonunda piyasadaki beklentiler şöyle oluştu:

BIST 100…

Borsa İstanbul BIST 100 endeksi yüzde 1,97 değer kazanarak haftayı 99.768 puandan kapandı. Borsa haftanın son gününde de yüzde 0,58 oranında primle yatırımcısını sevindirdi. Borsanın en düşük 97.740 ve en yüksek 100.864 puanları gördüğünü de hatırlatayım.  Yurt içinde yoğun bir gündemin yaşanacağı gelecek haftada borsanın daha mutedil seyir izleyeceği gözleniyor. Teknik olarak endeksin 97.200 desteği üzerinde yeniden 100.000 bandını yukarı zorlayacağı tahminleri yapılıyor. Endekste direnç 102.000 civarında.

DOLAR/TL…

 Hafta içinde manipülatif saldırı atlatıldıktan sonra yurt içinde açıklanan Mart ayı cari açık verisi ile ABD’deki üretici fiyatlarındaki düşüşle birlikte FED Başkanı Jerome Powell’ın açıklamaları doların TL karşısında yüzde 3,04 oranında değer kaybetmesine sebep oldu. Haftaya 7 liranın üzerinde giren dolar haftayı 6,9150 liradan kapattı. Teknik olarak stabil bir seyir izleyeceği düşünülen dolar/TL kurunun 6,90 -6,95 aralığında seyredeceği tahmin ediliyor.

EURO/DOLAR…

Yurt içinde haftayı yüzde 2,84 kayıpla 7,4940 liradan tamamlayan euro daha sonra 7,46 liraya kadar çekildi. Sanayi üretimi, cari denge ve gelecek hafta açıklanacak TCMB politika faizi çerçevesinde TL, euroya karşı güçlü duruşunu devam ettirdi. Euro’nun değer kaybetmesinde Euro Bölgesi’nde sanayi üretimin çift haneli yüzde 12’ye yakın düşmesi Avrupa parasını zayıflattı. Teknik olarak 7,45 liranın pivot olarak takip edildiği kurda destek 7,40 lira seviyesinde. Direnç ise 7,50 lira olarak görülüyor.

ALTIN…

Yurt içinde 24 ayar külçe altının gramı haftayı bu hafta yüzde 1,95 kayıpla 386 liradan kapattı. Çeyrek altın da 626 liradan alıcı buldu. Cumhuriyet altını fiyatı yüzde 1,91 düşerek 2565 liradan satıldı. Yurt içinde altın fiyatları dolar paralelinde geriledi. Altın piyasası genel anlamda pandemiye odaklanmış durumda. Hafta içinde FED Başkanı Powell’ın konuşmasını müteakip ABD on yıllık tahvil faizlerinde gözlenen gerileme altın fiyatlarında 1740 dolar direncinin korunmasını beraberinde getirdi. Teknik bazda 1730 doların üzerinde kalmaya çalışan ons altın 1740’ları da yukarı yönlü yeniden denemek niyetinde. Direnç noktası 1765 dolar olarak gözlenirken destekler 1700 dolara kadar iniyor.

PETROL…

Petrolde oluşmayan talebe karşılık üretim kısıntılarının devam edeceğine dair beklentiler ve ilk çeyrekte geçen çeyreğe göre 1,7 milyar varillik bir düşüşün olacağına dair tahminler sebebiyle üretici ülkeler petrol fiyatlarını taleple değil de kısıntı ile yukarıda tutmaya çalışıyor. Üretici ülkeler kısıntı anlaşmasını takip eden ilk 2 haftasında arzın yüzde 10’una denk gelen günlük 9,7 milyon varillik bir kesintiyi gündeme getirmeyi planlamaya şimdiden başladı. Hafta içinde 30 doların üzerinde gezinen ve haftayı 32,50 dolardan kapatan brent petroldeki yükselmeler ABD’deki petrol stoklarıyla da yakından alakalı. Petrol fiyatlarının gelecek hafta 30 doların üzerinde kalacağı tahminleri yüksek. Destek olarak 31 dolar, direnç olarak 34 dolar en çok takip edilen alan olarak öne çıkıyor.

Yazarın Son Yazıları
Yazarın En Çok Okunan Yazıları