Dolar $
32.58
%0.17 0.05
Euro €
34.73
%-0.06 -0.02
Sterlin £
40.4
%-0.49 -0.19
Çeyrek Altın
4097.62
%0.74 29.93
SON DAKİKA
Son Yazıları

Hasankeyf'ten Ayasofya'ya hatalar silsilesi

10 Tem 2020

David Ricardo'nun on dokuzuncu yüzyılda liberal ticaret sistemini desteklemek amacıyla ortaya koyduğu "karşılaştırmalı üstünlük teorisi" iktisat biliminin en bilinen kuramlarındandır.

Endüstri devriminin etkisiyle büyük bir üretim patlaması yaşayan İngiltere’nin küresel pazarlara açılmasını, bunun karşılığında kendi ekonomisini de ithal ürünlere açmasını öngörmektedir. Temel olarak her ülkenin belli ürün gruplarında fırsat maliyetinin daha düşük olduğu ve bu alanlarda uzmanlaşmasının hem kendisi hem de ticaret paydaşları için en faydalı seçenek olduğunu savunulur.

Birçok tartışmaya yol açan bu kuram küresel kapitalizmin genleşmesi ve diğer dünya ülkelerinin buna eklemlenmesi sürecinde önemli bir perspektif sunmuştur. Daha sonra bu bakış açısının üçüncü dünya ülkelerinin fakirlik döngüsünde takılıp kalmasına sebep olduğu, ulusal kalkınmaya ket vurduğu iddia edilse de nihai noktada her ulusun doğal zenginlikleri ve insan kaynağından dolayı karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olduğu alanlar olduğu kabul görmektedir. Ukrayna ve Brezilya gibi ülkeler geniş ekilebilir arazileri sebebiyle tarımsal ürünlerde, yoğun nüfuslu ve disiplinli Uzak Asya ülkeleri ise tekstil gibi emek yoğun alanlarda uzmanlaşmalıdır. Bizim içinde olduğumuz Akdeniz havzası ise hem tarihsel mirası hem de iklim özellikleri sebebiyle turizm ve hizmet sektöründe belirgin biçimde öne çıkmaktadır. Dünyanın en çok turist çeken ülkeleri Fransa ve İtalya bölgede bulunmaktadır. Sadece Kuzey Avrupa’dan değil, Amerika ve Asya kıtalarından da birçok ziyaretçi bu ülkelerde tatillilerini geçirmekte ve önemli bir gelir kaynağı yaratmaktadır.

Bir turizm ülkesi olarak Türkiye

Seksenli yıllarda Özal’la birlikte, Türkiye de bölgedeki diğer ülkeler gibi büyük bir turizm potansiyeli olduğunu fark edip bu alanda yatırım yapmaya başlamıştır. İlk aşamada daha çok deniz, kum, güneş turizmi dediğimiz tek boyutlu ve nispeten daha düşük katma değerli alanlara ziyaretçi çekilebilmiş ama bir biçimde yabancı ziyaretçilerin ihtiyaçlarına ve ağırlanmasına yönelik bir iş yapma kültürü de yerleşmeye başlamıştır. Yıllar içerisinde tatil beldelerinden başlayarak, İstanbul ve Antalya gibi büyük şehirlere birçok işletme yurt dışından gelen konuklar düzgün hizmet verebilmek adına büyük bir atılıma girmiştir. Böylelikle turizm gelirleri Türkiye’nin döviz kazanımlarında çok önemli bir yere gelmiştir. Başta Avrupalı turistlerin ağırlığını oluşturduğu ziyaretçiler, önce Ruslar ve son on yılda Ortadoğu’dan gelen misafirlerimizle katlanmış, Türkiye başta gelen turizm destinasyonları arasında yerini almıştır. Korona salgını öncesi son rakamlara göre yılda 45 milyonun üzerinde yabancı ziyaretçi ağırlayan Türkiye, İtalya’nın ardından altıncı sırada yer almaktadır. Katma değer yaratmaktaki sorunlarımız sebebiyle ciroda aynı sıralamaya sahip olmasak da 2019 yılında 35 milyar dolar getiren turizm Türkiye’ye otomotiv, beyaz eşya, tekstil gibi lokomotif sektörlerden bile çok daha fazla döviz kazandırmaktadır. Dahası Türkiye bunu potansiyelinin çok sınırlı bir kısmını kullanarak başarmaktadır. İlerleyen yıllarda hem ziyaretçi sayılarının artırılması hem orijin ülkelerin çeşitlendirilmesi hem de gelen her turiste daha çok ve çeşitli hizmetler sunularak kişi başı gelirlerin artırılması hedeflenmektedir. Böylelikle Türkiye karşılaştırmalı üstünlüğünün hakkını verebilecektir.

Bu doğrultuda yürütülen restorasyon ve geliştirme projeleri, yeni yatırımlar Türkiye’nin konuyla ilgili ciddiyetini göstermektedir. Örneğin 2017 yılında restore edilip Bulgar Başbakanı’nın da katılımıyla açılan Demir Kilise Türkiye’nin hem uluslararası imajı hem de turistik zenginliği açısından önem taşımaktadır. Yine tamamlanmak üzere olan Galataport, İstanbul’u kruvaziyer turizminde çok önemli bir yere getirecek, gelen satın alım gücü yüksek ziyaretçiler bu muhteşem şehrin güzelliklerini takdir edebilecektir.

Hal böyleyken elimizdeki Hasankeyf gibi doğal bir zenginliği hoyratlığımıza kurban etmemiz içimizi parçaladı. Ayasofya’yı da üç beş siyasi meczubun hırsına kurban etmeden, uzun vadeli hedeflerimize odaklanarak, yıllardır bin bir emekle geliştirdiğimiz turizm sektörüne darbe vuracak tercihlerden sakınmalıyız.


Yazarın Son Yazıları
Yazarın En Çok Okunan Yazıları