Gece yarısı baskınının düşündürdükleri!
ABD/Çin kaynaklı piyasaların bozulmasına karşı, Merkez Bankası (TCMB) tarafından yapılan müdahaleyi anlamakta güçlük çekiyorum.
Repo ihalelerine başlamasından bu yana milyar liraları piyasaya basan ve yabancı paranın önünü açan TCMB’nin döviz ve faizin zirve yaptığı, borsanın 90 bin seviyelerine indiği dönemde; günlük repo ihalelerini birden kesmesini ve ardından hem TL’de hem dövizde munzam karşılıklarına yaptığı hamleleri çözebilene aşk olsun!
Müdahaleler ateşi söndürdü mü?.. Söndürdüyse ne kadar etkili oldu?.. Orasını henüz hesaplayabilen ve “Bu iş hakikaten iyi oldu” diye konuşan yok. Ama bir gerçek var ki kamu bankaları 1 milyar dolarlık gece baskını yapmasaydı, döviz ve faizin şu anda nerede olduğunu kestiremezdik.
Evet, haberi veren mahir kaynak… Ziraat Bankası başta kamu bankaları, piyasalara hem de gece yarısından itibaren 1 milyar dolardan fazla döviz satışı gerçekleştirdi. Hamle geldiğinde dolar 6,2460 seviyesinden aşağı düşmemek için âdeta inatlaştı fakat direnemedi… Sabaha karşı saat 04.00’te başlayan 25 dakikalık kamu bankaları müdahalesi, doları 6,05 lira seviyelerine kadar çekti, euroyu da 7’nin altına indirdi.
Peki, kamu bankalarının döviz hamlesi etkisini gösterdi de Merkez Bankası hamleleri niçin etkili olamadı? Diğer taraftan kamu bankaları müdahalesi niçin gece yarısı gerçekleşti?
Sorulara kendi kendime cevap arıyorum…
“Piyasalar TCMB müdahalelerine karşı bağışıklık kazandı. Bundan böyle farklı ve piyasaların alışık olmadığı hamleler gerekiyor… Hatta icraatta zamanlama bile önemli…”
***
İnsanın aklına başka sorular da gelmiyor değil…
Kamu bankaları hamleyi Merkez Bankası kontrolünde mi gerçekleştirdi. Yoksa “Biz müdahale ediyoruz, haberin olsun” mu dediler. Fiyat istikrarı Merkez Bankası’ndaysa kamu bankalarının buradaki misyonu ne? Yani “Fiyat istikrarında patron kim”, sorusunu ister istemez düşünüyorsunuz.
Türk Lirası (TL) cinsi enstrümanlar bugünlerde iyice ucuzladı. Borsa’da, tahvil ve bonoda getiri ihtimali yükseldi. Yatırımcı ucuzluğa hücum edecek mi? Bunu ne Borsa’da ne de tahvil ve bono piyasasında henüz göremedik. Borsa 88 binlerde ekside… İki yıllık devlet tahvilleri de yüzde 25,23’te bir önceki kapanışına göre stabil vaziyette. Sâdece küçük küçük satışlar ve alımların da olduğu bir hareket döviz piyasasında kol geziyor. Dolar ve eurodaki yüzde 1’lik kayıp; kısa günün kârı diyenlerin “alttan alıp, üstten satma” eğiliminden başka bir şey değil.
İyi de biz piyasaları nasıl düzelteceğiz? Yanağımıza biri bir şamar attığında, diğer yanağımızı da mı çevireceğiz? TL araçlarını veya piyasa diliyle yerli enstrümanları “batan geminin malları” durumundan ne zaman kurtaracağız?
***
Soruların cevapları oldukça basit ama zor olan uygulama!..
Uzun vadeli doğrudan yatırımlar bir kenarda dursun...
Hiç değilse elimizde bulunan portföy yatırımcısını küstürmeyelim, ülkeden kaçırmayalım. Yabancıyı ucuz TL araçlarına çekebilecek ortamı hazırlayalım, kâfi…
Sordum, soruşturdum…
Portföy yatırımcısını Türk enstrümanlarından uzak tutan şey ne diye… Dediler ki:
“Güven eksikliğimiz var… Para ve sermaye piyasalarında bize güven versinler… Öncelikle reformların başladığını görelim… Bu işi hukukî mi, ticarî mi yaparlar bilemeyiz ama önümüzü görmek için bize destek olsunlar, yeter… Biz ne uluslararası dalgalanmalara… Ne ABD/Çin tartışmalarına, ne İran meselesine bakarız… Ne de seçim tekrarı endişelerini gündemimize alırız…”
O halde niçin duruyoruz? Cumhurbaşkanı Recep Erdoğan da aynı konulara değinmedi mi?
Erdoğan’ın önceki gün Ankara’daki Reform Eylem Grubu Toplantısı sonrası yaptığı açıklamalar kulaklara küpenin ötesinde bir “talimat” ve bir “eylem çağrısı” değil mi?
Cumhurbaşkanı Erdoğan “reform” hem de “yapısal reform” diyor başka bir şey demiyor...
Cumhurbaşkanı’nın sözünü bir kez daha hatırlatmak isterim…
“Sayın bakanlarımızdan reform irademizi somut adımlara çevirecek çalışmalar bekliyorum. Ekonomimizi atağa kaldıracak reformlara hız vermeliyiz…”
İtirazı olan var mı? Bence itirazı aklınızdan bile geçirmeden kolları sıvayın!
Erdoğan, başta yargı olmak üzere çalışmaların hemen başlatılmasını, reformların sözde değil, somut, eski lisanla müşahhas, elle tutulur bir hâle gelmesini ve yatırımcıya güven aşılanmasını istiyor. Erdoğan, konuşmasının özetinde ekonomiyi atağa kaldıracak icraatın “reformlar”dan başka bir şey olmadığını vurguluyor.