Faiz indirimine değil gelecek yatırımlara odaklanın!
Küresel merkez bankalarının faiz indirimleriyle başlayacak genişleme politikaları, şayet hak edici, adil ve özgür şekilde sistemleşirse Türkiye bu yatırım akınından oldukça fazla istifa eder. Hele hele Türkiye enflasyon ve faizlerin düştüğü, yatırım ortamının iyileştiği sürdürülebilir bir sürece girerse ve gelen yatırımlar da yerli yerinde kullanılabilirse bölgesinin değil, dünyanın en fazla yatırım çeken ülkeleri arasında yer alır.
Japonya’nın Osaka şehrinde yapılan G20 Liderler Zirvesi tamamlandı. Liderlerin bir kısmı ülkelerine dönerken bir kısmı ise gerek Japonya gerekse diğer ülke temsilcileriyle temaslarını devam ettiriyor. Türkiye de 2 günlük liderler zirvesinden istediğini elde etti. Şimdi sıra zirvenin sonuçlarını değerlendirecek piyasalarda.
Dünkü yazımda da ifade ettiğim gibi Türkiye ile ilgili bir, dünya ile ilgili iki belirsizlik nispeten ortadan kalktı. ABD Başkanı Donald Trump/Çin Devlet Başkanı Xi Jinping görüşmesiyle küresel ticaret savaşlarında bir normalleşme sağlandı. Trump / Merkel zirvesiyle İran’a yönelik Amerikan gerilimi tavsadı ve en önemlisi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan/Trump görüşmesiyle S400’ler mes’elesinde normalleşme gün yüzüne çıktı.
G20 zirvesinden sonra dünya nasıl olacak? Ekonomiler nasıl yol alacak? Piyasalar G20’yi nasıl karşılayacak? İşte bu üç soruya verilecek cevaplar, resesyona doğru giden dünyaya yeni bir şans, kaçırılmaması gereken bir fırsat ve küresel ekonomi için önemli bir ikramiye şeklinde tezahür ederse dünya huzur ve barış yolunda önemli bir atım atmış olacak.
Piyasalar G20 sonuçlarını nasıl karşılayacak?
G20’de iki gün önceki liderler zirvesi ve toplantıların nihayetinde yayımlanan sonuç bildirisi sonunda küresel piyasalarda önemli bir atraksiyona rastlamadık. ABD’nin karşı çıktığı ve Türkiye’ye kesin bir yaptırım olacağı gözüyle bakıldığı S400 füzeleriyle ilgili süreci takip eden uluslararası işlem gören Türk piyasalarında hafta sonu önemli bir dalgalanma görünmedi. Erdoğan/Trump görüşmesi öncesi ve sonrasında Türk piyasalarında bir hareket gözlenmezken ABD piyasalarında da aman aman bir hareketlilik olmadı.
Aynı yatay seyir Avrupa ve Uzakdoğu piyasalarında hissedildi. G20 zirvesi öncesi ve sonrasında dolar/TL 5,70-5,83 seviyesindeki seyrini de aşağı çevirmiş 5,80’lerin altında bir yerde kalmayı yeğliyor. Aynı yolu izleyen euro/TL de 6,60’ların hafif üstü bir seyir var ki geçen döneme bakıldığında ortalama sepet bazında bile seviyenin 6,15’ler olarak uzun süre seyredeceği ortak tahminler arasında. Diğer taraftan faiz piyasasında da Türkiye’nin iki yıllık tahvillerinde gösterge faiz yüzde 19,68 seviyesinde ve aşağı yönlü.
Türkiye ile ilgili kararı ABD Kongresi verecek
Tabii ki Erdoğan/Trump görüşmesi piyasalara sıcak mesajlar verdi. Bugün nasıl bir yönde hareket edeceği konusunda temkinli bekleyiş sürüyor. Ancak temkin de olsa piyasaların “olumlu” bir havada hareket edeceğini kimse inkar etmiyor. Bana sorarsanız S400’ler mes’elesi Japonya’da tam anlamıyla çözülemedi. Asıl dananın kuyruğu Türkiye’de kopacak. Trump’ın bu ay Türkiye’ye muhtemel ziyaretinde her şey ortaya çıkacak ve piyasalar gerçek bandına oturacak. Fakat Türkiye ile kararın ABD Kongresi tarafından da beklenmesi gerekiyor.
S400’ler mes’elesini takip eden F35’ler ve devamında gündemden uzaklaşan Halk Bankası’nın yeniden gün yüzüne çıkması ihtimali de var. Malûmunuz Halk Bankası eski Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla, iyi hal yasası sebebiyle 19 Temmuz'da tahliye edilecek. Ancak bunun karşılığında Türkiye’de tutuklu ABD konsolosluk çalışanı Metin Topuz’un duruşması da 18 Eylül’te yapılacak.
Bütçe ve düşmesi beklenen enflasyon
Olay Erdoğan/Trump zirvesinden çıkan sonuçla bitmiyor. Buradan çıkan sonuçların makro ekonomi ve piyasalardaki etkisini izlemek gerekecek. Ancak hükümetin makro taraftan çözmesi gereken bütçe gerçekleşmeleri sorunu var. Açık bütçe her zaman enflasyonu tetikleyebilir. Haziran ayı bütçe gerçekleşmelerinde de göreceğiz, Merkez Bankası’nın (TCMB) 46 milyar liralık ihtiyaç akçesinin bütçeye aktarımı ve araç, mobilya ve beyaz eşyada ÖTV ve KDV’de indirilip eski sisteme dönülmesi, gelir vergisi başta bazı vergilerde yeni düzenlemeler bütçe açığını makul seviyelere çekebilir. Enflasyon makro ekonomide en büyük zaafımız. Bütçeye aktarılan paraların kullanılması durumunda enflasyon yukarı yönlü gider mi, gitmez mi, ya da ihtiyat akçesi bütçede ne kadar kullanılacak, ya da ihtiyaç akçesi gösterge niteliğinde mi bütçeye konuyor, orası henüz belli olmasa da enflasyonun seyri açısından söz konusu ameliyelerin etkisinin olacağı tartışmasız.
Haziran enflasyonunu etkileyecek en önemli gelişmeler ayın sonlarına doğru elektrik ve diğer kalemlere yapılan zamlar. Ancak Temmuz enflasyonunu da büyük ihtimalle bugünden geçerli olacak doğalgaza ve beraberinde elektriğe gelecek ikinci zam olumsuz etkileyebilir. Zirâ BOTAŞ’ın doğalgaza çift haneli rakam planladığı sadece gelenler haberler arasında.
Enflasyonda bu ay sert düşüş bekleniyor
Aylardır gıda fiyatlarıyla zirve yapan enflasyon, sebze ve meyvede yeni ürünlerin tezgahlara inmesiyle biraz geriledi. Haziran için aylık enflasyon beklentisi yüzde 0,05. Fakat ekonomistlerin genel düşüncesi gıda fiyatlarıyla bir düşüşün olmayacağı, burada geriden gelen enflasyon rakamlarının baz etkisiyle Haziran’a sert bir gerileme olarak yansıyacağı yolunda. Yüzde 18,71’lik Mayıs ayı enflasyonunun Haziran’da 15,74’e kadar ineceğini resmen açıklayan ekonomistler, yaklaşık 3 puanlık gerilemenin 2019 yılsonu enflasyonu için de önem kazanacağını ifade ediyorlar.
3 Temmuz Çarşamba günü açıklanacak enflasyon üzerinde biraz durmakta fayda var. İfade ettiğim gibi enflasyonu aşağı çeken gıda fiyatları. Hatırlayın, daha bir ay önce karpuz pazara indiğinde kilosu 5 liradan satılıyordu. Yerli malın tezgahlarda görünmesiyle kilo fiyat 2,5 liraya kadar düştü. Enflasyon sadece gıda değil elbette. Diğer kalemlere bakıldığında benzer düşüşler zannediyorum söz konusu sektörlerde de kendini gösterecek ve baz etkisiyle enflasyon sert düşecek.
TCMB ve TL için 25 Temmuz önemli bir tarih
Meselâ Ankara’da gıda enflasyonu Haziran’da yüzde 2,67 azalmış. Mayıs ayında 7,81 TL olan sebze meyve ortalama kilogram fiyat 6,83 TL’ye gerilemiş. Mayıs’ta 6,83 lira olarak ortalama sebze kilogram fiyatı da Haziran’da 6 lira olarak ölçülmüş. Belirttiğim rakamlar Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Türk-İş) verileri…
Geçen yıl Haziran ayındaki yüzde 2,61 artan tüketici fiyatlarının bu yıl yüzde 0,05 artık beklenmesi baz etkinin 3 puanlık bir düşüşü beraberinde getireceği artık kesin gibi. Ancak enflasyonda benzer baz etkinin özellikle kısmen Kasım ve Aralık’ta yükseltici bir etki yapacağı sanılıyor.
Söz konusu düşüşün en önemli yanı, küresel merkez bankalarının faiz indirimi sürecinde Merkez Bankası’nın (TCMB) elini indirim konusunda güçlendirmesi. TCMB’nin 25 Temmuz’daki toplantısında kaç puan faiz indirileceğini TL’nin yönü ve ABD ile olan ilişkilerin seyri belirleyecek.
Para değil maliye politikaları daha etkin olmalı
Piyasaları değerlendirirken birden OECD Genel Sekreteri Angel Gurria’nın küresel merkez bankalarıyla ilgili açıklamasına dikkat kesildim. Adam diyor ki, “Merkez bankalarının cephaneleri bitti…”
İlk bakışta; merkez bankalarında para bitti, 2008 küresel krizinin etkilerini yok etme adına 2009 yılından bu yana uyguladıkları para dağıtımının ve parasal gevşemenin devamı anlaşılıyor. Tabi durum öyle değil. Küresel sermaye 140 trilyon dolarla bir yerlerde bloke olmuş duruyor. Parayı kullanmak isteyenler daha çok merkez bankaları ile birlikte fonların ağızlarına bakıyorlar.
Angel Gurria’nın söylemek istediği; paradan önce politika çeşitliliği… Krizlere, resesyona ve dalgalı durgunluklara karşı nasıl tavır alınacağı… Gurria’ın paranın dünyaya dağıtılmasından ziyade resesyonu önleyecek ama önlemede sürdürülebilirliği de sağlayacak bir politika isteği fazla.
İşte Gurria’nın uyarısı bu noktada. OECD Başkanı, küresel finansal krizinden sonra 10 yıl sonra merkez bankalarının ekonomiyi desteklemek için fazla cephanesi kalmamasını, piyasalara müdahale edecek araçları üretmede zorluk çektiklerini söylüyor ve işi daha zinde ve genç dimalara işi bırakmaları konusunda kararlı olmalarını, bunu yapamıyorlarsa hükümetlerle beraber maliye politikalarında araçlar üretmelerini istiyor ve bu yolda tavsiyelerde bulunuyor.
Güvercin politikalar kolaycılığı seçmenin yolu
OECD Başkanı’nın en çok üzerinde durduğu ve eleştirdiği, merkez bankalarının esnek olma noktasında kolaycılığı seçmeleri. Merkez bankalarının fiyat istikrarı kadar, istihdam, üretim ve tüketim noktasında da hükümetlere destek olmasını isteyen Gurria, küresel büyümeyi engelleyen dünya ticaret savaşlarını çözmede ABD/Çin gerginliğini yumuşatacak olayın güvercin tutum olmasına karşılık, planlanmış, maliye politikalarıyla desteklenmiş uygulamaların küresel ekonomiye daha fazla katkı sağlayacağının altını çiziyor.
2009 yılından bu yana merkez bankası parasal gevşemelerinin yerinde ve zamanında yapılamadığından ve zararlı enstrümanların piyasadan toplanmasında planlı gidilemediğinden dünyanın ikinci bir krizle karşı karşıya kalabileceğini dile getiren Gurria, bankaların cephanelerinin tükendiğini belirtiyor, ancak maliye politikalarıyla desteklenmiş elde edecekleri yeni ve etkili cephanelerle gelen küresel krizi rahatlıkla önleyebileceklerini kaydediyor.
Bu konuda son olarak söylemek istediğim, OECD Başkanı Gurria’ın sözlerine dikkat kesilmek. Başkan’ın ufuk açan ve mutlaka yapılması gerektiğine kimsenin itiraz edemeyeceği etkili sözleri şu… “Bazı ülkeler borçların üstesinde gelebiliyor, bazı ülkelerin de kontrollü biçimde daha fazla harcama kapasitesi var. Bu nedenle bir sonraki adım mali politika olacak…”
Para musluklarını açmak ne kadar çare olacak?
Gelişmiş ülke merkez bankalarının geçen haftadan itibaren faiz indirimleriyle birlikte genişleme yolunu seçmeleri, kuşkusuz yeni bir dönemin veya yeni normalin parasal yönüne yeni bir ivme katacak.
Birçok otorite ABD Merkez Bankası (FED), Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) eksi faiz olmasa da daha düşük faiz rakamlarını istemeleri hem kendi ekonomileri hem de küresel ekonomi için önemi haiz olarak görüyor. Ancak Japonya Merkez Bankası (BOJ) gibi faizleri ekside gezen bir ülke ne yapacak? Faizlerini daha nereye kadar indirecek?
Gelişmiş ülkeler küresel resesyonun ivme kazandığı, piyasalarda risk iştahının azaldığı, diğer taraftan konjonktürel ve jeopolitik risklerin daha hızlı arttığı bir ortamda pozitif bir hava genişleme ile birlikte yakalayabilecek mi? Gelişmiş ülkeleri analiz etmek hakikaten bu kertede zor. Her şey açık gibi görünse de öyle aşılmaz engeller var ki, piyasalarındaki bir kağıdın karşılıksız olarak 50 veya 100 katı kağıtla ifade edilmesi gelişmişlerin en büyük baş ağrısı. Gelişmişleri bir kenara bırakıp Türkiye gibi gelişen ülke piyasaları ise bu durumdan gayet memnun. Onlar şimdi küresel merkez bankaları vasıtasıyla ülkelerine gelecek fonları, portföy yatırımlarını ve belki de doğrudan yatırımları dört gözle bekliyorlar.
Çok fazla şirket satınalma olayı gerçekleşecek
Gurria’nın da ifade ettiği yer de bence burası. Yani gelişmiş ülkelerden bu defa para akını portföy şeklinde değil, gelişen piyasalarda markalı şirket satın şeklinde yaygınlaşacak. Yabancılar bahsettiğim ülkelerde ya şirket satın alacaklar ya da kârlı şirketlere ortak olacaklar. Çünkü faiz indirimleriyle birlikte ucuz bir satın alma piyasası doğacak. Varlık alımlarıyla birlikte fonlama maliyetlerinin gerilemesi, gelişen ülke ekonomilerine daha düşük faiz ödemesi, fonlara daha hızlı ulaşma fırsatı sunacak. Yine söylüyorum, portföy yatırımlarından ziyade doğrudan yatırımlar daha fazla kendini gösterecek. Zira ekonomistler bu yıl FED’den tam 4 adet faiz indirimi bekliyor ve bu indirimin 2 puana kadar çıkabileceğinden bahsediyorlar. Tabii bu durum da gelişmiş ülke tahvil faizlerini aşağı çekiyor ve getiri şansını öldürüyor. Paranın gideceği tek alan kalıyor, gelişen ülkeler (EM).
Yatırımcının elindeki negatif getirili borçlanma araçları 12 trilyon doları aştı. Bu geçen yıl 6 trilyon dolar seviyesinde gerçekleşmişti. Dolayısıyla bankalar ellerindeki paraları ekonomiye aktarmanın yollarını arıyor ama daha çok da vergi sebebiyle bu paradan kurtulmak için büyük çaba sarfediyor.
Türkiye genişlemeyle en kârlı ülkeler arasına girecek
Dünyada bunlar olurken Türkiye yabancı yatırımda ne durumda, ona bakalım… Her şeyden önce Türkiye yabancı yatırım için önemli bir durak. Bunu geçen yıllarda da gösterdi. Türkiye 2008 krizinden bu yana 50 milyar dolara yakın yatırım çekti. 2008, 2009 ve 2011 yılları Türkiye için hakikaten yatırım adına süper dönemler olarak görülüyor. Bir de bahsettiğim yatırımların yüzde 60’ının Avrupa ülkelerinden gelmesi de daha cila yapıcı gelişmeler olarak kayda geçmiş durumda.
Küresel merkez bankalarının faiz indirimleriyle başlayacak genişleme politikaları şayet OECD Başkanı Gurria’nın da dediği gibi hak edici, adil ve özgür şekilde sistemleşirse Türkiye bu yatırım akınından oldukça fazla istifa eder. Hele hele Türkiye enflasyon ve faizlerin düştüğü, yatırım ortamının iyileştiği sürdürülebilir bir sürece girerse ve gelen yatırımlar da yerli yerinde kullanılabilirse bölgesinin değil, dünyanın en fazla yatırım çeken ülkeleri arasına girer.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Japonya’daki konuşmalarından birinde söylediği gibi, “Türkiye 2023 yılında dünyanın ilk 10 ekonomisi haline gelir. Radikal değişimlerin yaşandığı bölgesel ve küresel dünyadaki süreçten sadece hasarsız değil, en kârlı şekilde çıkar…”