Dolar $
32.42
%-0.32 -0.1
Euro €
34.96
%-0.34 -0.12
Sterlin £
40.51
%-0.75 -0.3
Çeyrek Altın
4092.28
%0.61 24.65
SON DAKİKA
Son Yazıları

En büyük risk yüksek borçlanma!

18 Tem 2019

Zengin ülkeler dâhi borç içinde yüzüyor. ABD'si, Japonya'sı, Çin'i, İtalya'sı, Almanya'sı, Fransa'sı, İngiltere'si her yıl artan borçlarıyla tekeri güç bela çevirebiliyor… 246 trilyon dolarlık toplam küresel borcun 177 trilyon doları zengin ve gelişmiş dediğimiz devletlere, gerisi de gelişmekte olan ülkelere ait.

İşin temelinden başlayalım… Durup dururken insan,  şirket veya devletler niçin borçlanıyor?

Anlatalım… Kazançlar ihtiyaçları karşılamıyorsa gidilecek yol; ya ihtiyaçlarınızı sınırlayıp kazancınız kadar harcayacaksınız ya da kredi veya başka yollarla borçlanacaksınız. Çünkü üçüncü bir yol yok! Borçlanmak kötü bir şey olmasa da “aşırı borçluluk” hiç kimsenin istemediği bir hal. İhtiyaçlara yönelik harcamalar, kazançları kat kat geçiyorsa ve bir de bu durum bir kısır döngüye dönüşmüşse o zaman sizin için “yandı canım keten helva…”

Hatta Anadolu kültüründe borçluluk ile ilgili tablo yapılacak çok özlü söz vardır. İşte onlardan birkaçı;  “Borçlu musun, suçlu musun!”, “Arpacıya borç eden ahırını tez satar…”, “Borç alan, emir alır…”

İşte dünyanın bugün içinden çıkamadığı ve çözemediği ekonomik sorunun başı bu… Borçlanmak… Dünyada yaşanan ekonomik sistem “borçlanma” üzerine kurgulanmış. Daha da açayım… Dünyanın gelişmeden, zenginleşmeden anladığı borçlanarak büyümek. Borçlanma olayını insanlara bir afyon gibi yutturmuşlar… Her kesim borçla ihtiyaçlarını karşılayacağını, büyüyeceğini, zenginleşeceğini zannediyor ki bu hayal. Geleceği borçla satın alarak tüketimle ikbal aramak ekonominin kurallarına da zıt. Sürekli ihtiyaçların arttığı ve sürekli borcun yükseldiği bir yerde huzur olabilir mi?

***

Velhasıl, bugünün ekonomik düzeni “tüketerek borçlanmak…” Ödenebilir sağlıklı borçlanmalar elbette yapılabilir ama bugün dünyanın en zengin ülkeleri dahi sağlıklı borçlanma gerçekleştiremezken bugünkü ekonomik düzende borçlanmanın iyi olduğunu kim söyleyebilir? “Borçlanma” üzerine oturmuş mezkûr ekonomik sistem bugün maalesef açlık sınırında 2 milyar insan türetti. Bir o kadar nüfus da zaruri ihtiyaçlarını bile karşılamaktan uzakta. Peki o zaman 246 trilyon dolar nereye gitti? İşte bu soruyu da borçlu ülkelere sormak lâzım!

Evet, Uluslararası Finans Enstitüsü (IFF) son raporunu yayımladı ve dünyanın 246 trilyon dolar borcu olduğunu açıkladı. Hem de bir yıl içinde 3 trilyon daha borçlanarak borcunu daha da artırdı. Dünyanın bugünkü borcu küresel GSYH’in 3 katından fazla.

Dünyanın en borçlu ülkeleri ABD, Japonya ve Çin’in borcu, küresel borcun yaklaşık yarısından fazlasını oluşturuyor. 22 trilyon dolarlık kamu borcuyla dünyanın en borçlu ülkesi ABD. Borç kalemlerine baktığınızda; yatırım fonları, bankalar, sigorta şirketleri, emeklilik fonları, eyalet yönetimleri ve merkez bankası (FED) öne çıkıyor. Japonya’nın 12 trilyon dolar olan borcu milli gelirin 2,5 katından fazla. Haydi gelin işin içinden çıkın! Diğer borçlu ülke de küresel sermayenin çöreklendiği Çin… Toplam borcu, GSYH’sinin 3 katı.

***

Dünyanın 246 trilyon dolar borcu varsa, bu borcun bir de alacaklısı olmalı değil mi?

Elbette alacaklısı var… 246 trilyon dolar havadan yağmadı… Bugün zengin ülkeler, gelişen gelişmekte olan ülkeleri ekonomi esaretiyle yönlendirmeye, yönetmeye çalışırken, “kapital sahipleri” de yüksek borçlu zengin ülkeleri ellerinde tutmak için çabalıyor. Nasrettin Hoca’nın dediği gibi “Parayı veren düdüğü çalıyor…” Yaklaşık 8 milyarlık dünya nüfusu içinde elit bir kesim, küresel manada devletleri, şirketleri, holdingleri ve insanları borçlandırarak servetlerine servet katıyor.

Bir kez daha söylüyorum… Dünyayı borç batağına sürükleyen yaşadığımız küresel ekonomik sistem. Dünyayı borçlandıranlar ve alacaklı olanlar da bugünkü ekonomik sistemin elitleri; küresel fonlar…

Doymayan ihtiraslarıyla 200 yıldır dünyayı krizden krize sokan, dünya savaşları çıkaran ve bugün insanlığı kasıp kavuran malûm sistem yine “borç” silahıyla kendi modelinin devamı için farklı arayışlar içinde. 2008 küresel krizinden sonra dünyaya dağıttıkları paraları geri enjekte ederek bugün yeni bir küresel daralma ortamını hazırlayanların klasik “parasal genişleme ve faiz indirme” yollarıyla sistemlerini daha nereye kadar taşıyabilecekler, hep birlikte göreceğiz.

Ancak dünyadaki genel görüş şu… “Küresel kriz sonrası dünya ekonomisini bekleyen risk, yine yüksek borçlanma olacak…”

Çağdaşlaşmak, küreselleşmek, dünya ile beraber yürümek “yüksek borçlanma, borca dayalı büyüme” ise, sonu nerede biteceği belirsiz bu nehre girmemek kanaatince daha akıllıca bir davranış olacak.

Son söz; maalesef dünya “borçlanma” ve kutsal kitaplarca şiddetle yasaklanan borçlanmanın ücreti “faiz” sebebiyle dipsiz bir girdaba süratli bir şekilde sürükleniyor. 

Yazarın Son Yazıları
Yazarın En Çok Okunan Yazıları