Dostumuz Trump'un virüsle imtihanı
2016 yılının Kasım ayında, birçoklarına göre sürpriz yaparak seçimi kazandığında, Trump'un sıradışı bir ABD Başkanı olması bekleniyordu. İletişim biçimi ve düşünce tarzıyla özellikle toplumun eğitimli kesimlerini irrite edebilse de ortalama Amerikalı'nın teveccühünü kazanan Trump ilginç bir siyasi deneyi de başlatmış oldu.
Sadece diplomatik nezaketi gözardı etmesi değildi sorun; aynı zamanda ABD’nin liderliğini yaptığı küresel ticaret sistemini ve NATO gibi ortak güvenlik teşkilatlarını sorgulaması da zaman zaman krizlere sebep oldu. Suriye’de gözlemlendiği üzere dış politikadaki gelgitli tavırları hem diğer aktörlerin kafasını karıştırdı hem de ABD’nin güvenlik elitinin zaman zaman kazan kaldırmasına da yol açacak çalkantılara yol açtı. Ancak nihai noktada Başkan ve yerleşik düzen bir uzlaşıya varıp sandalı bugüne kadar yüzdürebildiler. Sonuçta, ABD’nin en renkli ve en tuhaf lideri birinci dönemini tamamlayarak, Kasım ayında ikinci dönemi için seçimlere giderken favori görünüyordu.
Karşısına çıkacak Demokrat Parti’den Biden, Sanders rüzgarını kesmek için bir araya gelen sistem yanlısı kesimlerin ortak adayı olarak ne kadar heyecan yaratabilecekti? 2016 seçimlerinde Hillary Clinton, hakim grupların, Wall Street’in favorisi olarak görüldüğünden, sistem dışına itilmişlerin soğuyup uzaklaşmasına yol açmıştı. Biden’ın de benzer bir konumlandırmayla gelmesi Kasım ayına giderken şansının sorgulanmasına yol açmaktaydı. Üstelik Koronavirüs paniği başlamadan önce ABD borsası rekor üstüne rekor tazeliyor, işsizlik rakamları on yıllardır görülmemiş derecede düşük seviyelerde seyrediyordu. Trump, kurnaz kasaba politikacısı mantığıyla ABD’nin sözde bağımsız parasal otoritesini baskı altına alıp sürdürülemez ve gereksiz bir parasal genişleme politikasına ikna etmişti ve böylece at dopingi yiyen ekonomi dolu dizgin 2020 yılını geçirmeyi hedefliyordu. Derken salgın hastalık kapıyı çaldı.
Basit bir grip mi?
COVİD-19, geçtiğimiz senenin sonuna doğru ilk defa Çin’de tespit edildiğinde, sanki yerel bir problemmiş gibi eyaletin adıyla Wuhan virüsü olarak adlandırıldı. Ancak bulaşıcılık derecesi bu kadar yüksek bir mikrobun değil bir eyalet içinde hapsolması, dünyanın belli bir bölgesinde sınırlı kalması da mümkün olamazdı. Yarasa çorbası gibi fantastik hikayelerle ilk başta uzak ve egzotik bir hadise gibi algılanan virüs inanılmaz bir hızla herkesin kapısını çaldı. Bazı ülkeler felaketle karşılaştıklarında rasyonel ve ölçülü yanıtlar vererek en az zararla çıkmanın yollarını ararken, aralarında Trump ABD’sinin de bulunduğu ülkelerde ilk tepki inkar ve kayıtsızlık oldu. Hem Trump hem de onun destekçileri bir süre Koronavirüs’ün aslında büyük bir tehdit oluşturmadığını, konunun abartıldığını söyleyip durdular. Bugünlerde sosyal medyada dolanan bir kayıtta, Mart ayının ortalarına kadar bu kesimin sorunla ilgili ne kadar bilinçsiz olduğu ortaya koyuluyor. Netice olarak tedbirlerin de tavsamasıyla ABD’de salgın kontrol dışına çıktı ve enfekte kişi sayısında da can kayıplarında da dünyada birinciliğini ele geçirdiler. Bir süre sonra Trump, aldığı brifinglerin de etkisiyle sorunun boyutunu idrak edebildi ama en başta kaybedilen zamanın bedeli çok ağır oldu ve olmaya devam ediyor.
ABD Başkanı’nın krizin en başında doğru politikalar izlemesi halinde zararı ne kadar azaltabileceğini bilemiyoruz. Belki salgının kendine göre bir seyri var ve iş ne kadar sıkı tutulursa tutulsun ciddi bir hasar bırakmadan gitmesi mümkün olmayacak. Ancak bu durumu içinde bulunduğumuz koşullarda ölçümlememiz mümkün değil. Belki birkaç sene sonra geriye dönüp farklı ülkelerin virüsten etkilenme derecelerine bakılarak daha net değerlendirmeler yapılabilecek. Bugün için ise görünen, Trump’un bu felaketle mücadelede ciddi ihmalleri olduğu. ABD ekonomisi daha birinci çeyrekten itibaren küçülme sürecine girmiş durumda ve işsizlik müthiş bir süratle yükseliyor. Daha iki ay öncesine kadar seçimin favorisi olarak gözüken Trump, bu koşullarda çok zorlu bir Kasım seçimine doğru yol alıyor.