Dış finansmanı kolaylaştıracak ilk adım!
"Yabancı sermaye gelmiyor… Dış finansman zorlaşıyor… Borçlar, cari açık nasıl çevrilecek… Bütçe açığına karşı neler yapılacak?" şeklinde şikâyetleri bugünlerde çokça duyar olduk.
Hayıflanmalar, moral bozmadan başka bir şeye yaramaz. Öncelikle kendi yaşantımızdan başlayarak işimize, gücümüze, harcamamıza çeki düzen vererek çözüm üretmek, eli taşın altına koymak lâzım.
“Ne kazanıyoruz da biriktirelim” sözlerinin arkasına sığınmadan en basitinden “Kaç kuruşluk tasarrufla ülkeme katkı veriyorum” deyip ona göre hayatı yeniden dizayn etmek gerekmez mi?
Şuurlu bir şekilde tasarruf edeceğimiz 1 lira, dış finansmanı ve borç ödemelerini kolaylaştıracak ilk adımdır. Zaten ekonomi, kıt kaynakları yeteri kadar kullanmak değil mi?
Demek istediğim; ekonomi harcamadan çok kayıtlı tasarruftur. Aynı zamanda geleceğin dünyasına 1 liralık kaynak bırakmak erdemli bir davranış olduğu kadar, en büyük mutluluktur.
***
Türk milleti olarak çalışkanız… Üretiyoruz… Kazanıyoruz… Fakat başarımızı harcama ve kayıt alma noktasında maalesef gösteremiyoruz.
Çalışanımızdan kısıyoruz, girdi maliyetlerine dikkat ediyoruz ancak o kıstığımız miktarı bir gecede bir yemek masasında, bir hediyede, gereksiz bir satın almada tüketebilme gibi özelliklerimiz ve alışkanlıklarımız var.
Hele hele parayı kullanmayı hiç bilmiyoruz… Piyasa bilgimiz sıfır derecesinde. Kültürden midir, eğitimden midir ne yazık ki bu yetiyi bir türlü elde edememişiz… “Kazanmak önemli değil, kayıtlı harcamak önemli” bilincine bir türlü ulaşamamışız...
İşin özü malda kazansak da sermayede kesinlikle kaybediyoruz. Helalinden, alın teriyle elde ettiklerimizi koruyamadığımız gibi borç olarak aldığımız sermayeyi de başta ithalat hovardaca harcıyoruz, vesselam.
***
Dolayısıyla Türkiye dahil kalkınmada sıkıntılar yaşayan ülkelerin başlıca sorunu sermaye yetersizliği. Söz konusu ülkeler; yabancı milletlerin tasarruflarını dış finansman olarak kullanıyor… Alınan borçlar, sonra piyasa gereği misli misli geriye dönüyor. Açıkçası böyle ülkelerde “üretilen 1 birim kazanca karşılık 2 birim borç ödemek” bir hayat tarzı haline geliyor.
Neticede salgın, savaş gibi zaman zaman sürdürülebilirliği bozacak şekilde oluşan finans yetersizliği ve borçluluk, ekonomik dengesizlikleri beraberinde getiriyor.
Bugün de bu hâli yaşıyoruz.
O halde, hane halkı tasarruflarını özendirmeyi müteakip yapılacak iki öncelik var… “Kayıt dışılık”tan başlayarak “yurt içi tasarrufları” ciddi bir disiplin dahilinde yeniden düzenlemek… Tasarruf açığını, tasarruf fazlası haline getirerek, dış finansman akışını tersine çevirmek.
***
Tasarrufları artırmada ilk adım kayıt dışılığı azaltmak elbette ama kayıt dışılığı önlemek de kolay bir iş değil.
Yerkürede bazı ülke ekonomileri kayıt dışılıktan güç alır. Yeraltındaki sermaye yer üstüne refah olarak yansır, bazı sorunları giderir ama maalesef kayıtlara geçmez.
Peki bu durum sürdürülebilir mi? Kesinlikle hayır! Ya siyasi ya da sosyal bir yerde mutlaka patlar.
Zira, gayrisafi milli hasıla (GSMH) istatistiklerinin dışında kalan, yani devlet içinde ikinci bir devlet olgusu oluşturan belirsiz bir para veya sermaye gücü kontrol edilemiyorsa yönetim için de problem var demektir. Devlet içinde nasıl ki paralel bir devlet tehlike ise, mevcut ekonomiye karşı paralel bir ekonomi beklenmeyen sorunları doğurabilir.
Ülkemizde kayıt dışılığın oranını tam olarak vermek mümkün mü? Değil. Sonuçta görünmeyen bir şeyin varlığını nasıl hesaplayabilirsiniz? Kayıt dışılık için yüzde 20 diyenlere, yüzde 30 diyenlere, yüzde 50 ve daha fazlasını işaret edenlere elbette inanılmaz.
Fakat yüksek ekonomik potansiyele sahip Türkiye’de önemli bir kayıt dışılık yaşandığını ve GSYH’in 800 milyar doların çok üstünde en az 3 misli olması gerektiğini yaşanan ortam gösteriyor.
Finansmanı dışarıdan aramak yerine acaba niçin özümüze bakmıyoruz?