Dolar $
32.53
%0.06 0.01
Euro €
35.01
%-0.14 -0.04
Sterlin £
40.83
%-0.15 -0.06
Çeyrek Altın
3989.86
%-0.06 -2.32
SON DAKİKA
Son Yazıları

"Devletin malı deniz"in İngilizcesi

27 Mar 2020

Bütün dünyanın gündemi korona virüs olunca başka bir şeyi konuşmak pek mümkün olmuyor. Dünyanın birçok büyük şehrinde bir ay önce aklımızdan geçiremeyeceğimiz manzaralara şahitlik ediyoruz. Bir zamanlar hınca hınç dolu meydanların, caddelerin bomboş görüntüleri yansıyor ekranlarımıza.

Olağanüstü zamanlardan geçiyoruz besbelli; on yıllar sonra bizi ağzı açık dinleyecek torunlarımıza anlatacağımız zamanlardan.

Yüzlerce milyon insan işe gitmek yerine evlerinde otururken, bu durumun ağır ekonomik sonuçları olması kaçınılmaz. Başta hizmet sektörü olmak üzere, birkaç istisna dışında ekonominin her alanında şiddetli bir küçülmeyle karşı karşıya kalacağız. İşlerine gidemeyen insanlar, duran fabrikalar yüzünden arz yönlü bir şok yaşanırken gelecek endişesiyle harcamayı kesen tüketiciler sebebiyle talep de daralıyor. Şimdiden önümüzdeki krizin büyüklüğünün 1929 buhranını geçeceğine dair karanlık tahminler gelmeye başladı. Zaten kırılgan bir zeminde yürüyen ekonomi, kamyon gibi çarpan salgın hastalık sebebiyle yere yapışmış durumda.

Böylesine bir tablo elbette dünyadaki tüm hükümetlerin bir karabasanla karşılaştığını gösteriyor. Patlayan işsizlikle, ödenemeyen borçlar ve iflas eden şirketlerle hiçbir siyasetçi seçmenlerinden oy isteyemez. Bundan dolayıdır ki ABD ve AB gibi gelişmiş ekonomilerden başlayarak akıllara zarar parasal genişleme ve kamu harcamaları programları açıklanmaya başlandı. İkinci Dünya Savaşı sonrasında popüler hale gelen refah devleti uygulamaları neoliberal devrimle bir kenara itilmişti ama önce 2008 kriziyle ve şimdi çok daha güçlü bir şekilde korona paniğiyle geri geliyor gibi görünüyor. Bir zamanlar kamunun ekonomide işi yok, piyasa her şeyi halleder diyenler bugün koştura koştura devletin kapısını çalıyorlar. Bu felaketli zamanlardan en az zararla çıkabileceksek kamu otoritesinin müdahalesi ile olacak çünkü.

Yazı ben kazandım, tura sen kaybettin

İyi de işler iyi giderken paraları cebe indirmek, duvara toslayınca da zararı kamuya, yani vergi verene ödetmeye çalışmak nasıl bir adalet anlayışıyla açıklanabilir? 2008 krizine kadar düşük faizler sebebiyle bol bulduğu parayı ortalığa saçan, uzunca bir süre de büyük paralar kazanan ABD’deki finans kesimi, balon patlayınca muazzam bir kurtarma paketiyle bataklıktan çekilip çıkarılmıştı. Çünkü sıklıkla ifade edildiği üzere batmak için çok büyüklerdi. Bankalar ve finans kesimi çökerse tüm ekonomik aktivite biterdi. Öyleyse banka sahipleri, fon yöneticileri için aşırı risk almak, ölü yatırımlara kaynak aktarıp finansal balonlar yaratmanın önünde bir engel olamazdı. Güneşli günlerde büyük karlar edilecek, bunların üzerinden bol sıfırlı bonus paketleri alınacaktı. İşler patlama noktasına geldiğinde ise nasılsa zararlar toplumun üzerine boca edilecekti. Boş tartışmalarla uyuşturulan seçmen, cebindeki paranın nasıl olup da özel işletmelerin zararlarını karşılamaya gittiğini hiçbir zaman sorgulamazdı.

Şimdi salgın hastalık sebebiyle benzer bir hikayenin başlangıcında olduğumuz anlaşılıyor. Evet, mevcut doğal felaket kamunun aktif ve güçlü bir şekilde müdahalesini kaçınılmaz hale getiriyor. Hem arz hem de talep yönlü şokun etkilerini hafifletmek için yapılacak çok fazla bir şey yok. Ancak bu durum, sadece bugün değil gelecekte de, toplumun geniş kesimlerinin üzerine bindirilecek yükle belirli sektörlere ve kişilere kaynak aktarıldığı gerçeğini değiştirilmiyor. Kimi ülkelerde topun ağzındaki havayolu şirketlerinin hisselerinin satın alınmasından bahsediliyor, kimi yerlerde yap-satçı firmalara yönelik tedbirler konuşuluyor. Ekonomiyi kurtarma paketleri bir şekilde belirli kişilerin ve kurumların bataklıktan çıkarılmasına dönüşüyor. Çoğu zaman da bu kurtarılanlar çalıştığı restorandaki işini kaybeden garson, yevmiyeyle çalışan işçi, günlük kazanan esnaf değil de ensesi kalınlar oluyor. İyi de dara düştüklerinde bu işletmeler devletin kapısını çalacaksa neden bu kurumlar kamuya ait değil de özeller? Neden iyi günlerde onlar kazanıyor da kötü günler de biz kaybediyoruz?

Neyse biz elimizi yıkayıp, evimizde oturmaya devam edelim. Şimdilik yapacak başka bir şey yok. 

Yazarın Son Yazıları
Yazarın En Çok Okunan Yazıları