Dolar $
32.56
%0.02 0
Euro €
34.82
%-0.05 -0.02
Sterlin £
40.6
%0.04 0.02
Çeyrek Altın
3970.2
%-0.1 -3.91
SON DAKİKA
Son Yazıları

Demokrasinin ve diktatörlüklerin finansörleri

15 Þub 2021

Biden'ın kabinesinin göreve başlarken net biçimde bir demokrasi vurgusu yapması, bir süredir tüm dünyada gerilemekte olan demokratik rejimlerin yeniden toparlanıp toparlanmayacağı tartışmasını başlattı.

Bir bakış açısına göre, “demokratikleşmenin ikinci dalgası” olarak da bilinen II. Dünya Savaşı sonrası yaşanan siyasi dönüşüm, ABD’nin teşviki ve biraz da zorlamasıyla gerçekleşmişti. Dolayısıyla eğer ABD yönetimi yine bu yönde ilerleme kararlılığındaysa benzer bir senaryonun gerçekleşmesi beklenebilirdi. Diğer bakış açısına göreyse, Amerika’nın Soğuk Savaş yıllarındaki sicili hiç de iç açıcı değildi ve Washington, dost-düşman seçiminde her zaman faydacılığı ilkelerinin önüne koymuştu. Eğer öyle olmasaydı, yirminci yüzyılın birçok komünizm hatta sol karşıtı diktatörü ABD’den böylesine hüsnü kabul görmezdi. Buradan hareketle eğer yeni bir demokratikleşme dalgası olacaksa, bunun da daha çok sözde kalması, ABD’nin menfaatleriyle çatışması halinde ideallerin bir kenara konması beklenmeliydi.

Durum böyleyken her iki görüşün de kendine göre hanesine yazabileceği bazı durumların olabileceği, Biden yönetiminin demokrasi ve insan hakları konusunda daha talepkar olacağı ancak her koşulda da bu şartı dayatmayacağı da düşünülebilir. Örneğin Körfez krallıkları gibi demokrasinin uzağından, yakınından geçmeyen petrol şeyhliklerine, bilhassa da İsrail’le böylesine ilerlemeler sağladıkları bir dönemde, göz yumulacağı beklenmelidir. Ama belki Türkiye gibi ülkeler giderek artan bir baskıyla karşılaşabilir. Biden yönetiminin ayağının tozuyla Kavala’nın tutukluluğu konusunu gündeme getirmesi bu yönde bir işaret fişeği olsa gerektir. Fakat Rusya’yla ilişkiler, NATO, Suriye’nin geleceği gibi konularda taviz koparma ihtimali belirdiğinde Washington’un ne kadar ilkeli hareket edeceği de tartışılır. Hatta kimi çevreler ABD’nin demokrasi konusundaki baskısını diğer konularda istediğini elde etmek amaçlı bir manivela olarak da değerlendirebilir. 

Demokrasiler neden zemin kaybetti?

İçinde bizim de bulunduğumuz ülkeler grubunda liberal demokrasilerin neden gerilediğini iyi analiz edebilirsek, önümüzdeki yıllarda bu kayıpların geri alınıp alınamayacağını da kestirebiliriz. Soğuk Savaş sona ererken galipler, sadece piyasa ekonomilerinin değil Batı tipi demokrasilerin de bu ölümüne mücadelenin kazananı olduğunu ilan etmiş, artık Soğuk Savaş dönemi diktatörlüklerinin geride kaldığını öne sürmüşlerdi. Sadece Doğu Bloku’nun yıkılmasıyla değil aynı zamanda ABD destekli baskıcı rejimlerin de yumuşamasıyla siyaset bu yöne evirilmekteydi. Ancak tarihin sonunu gördüğünü iddia edenler kısa zamanda yanıldığını anladı. Birçok yerde piyasa reformları kitlelerin aradığı zenginliği ve refahı getirmediği gibi eşitsizlikler aldı yürüdü. Kitleler, kendilerini sömürdüğünü, oyuna getirdiğini düşündüğü siyaset seçkinlerinin yerine popülist politikacıların vaatlerinin peşine düştü. 

Ayağı yere basmayan ekonomi politikalarının, oyunu kuralına göre oynamayan ülkelerin karşısına piyasaların görünmez sopasının çıkacağı yeni dönemin kabullerinden birisiydi. Böylece rasyonaliteden, demokrasiden uzaklaşan siyasetçiler kısa sürede yola gelecekti. Oysa para, ne sağduyulu ekonomi politikalarını ne de ilkeli siyaseti ödüllendirdi. Kısa vadeli kazancın peşinde oradan oraya yön değiştiren sermaye, bilakis popülist siyasetçilerin gelip geçici heveslerine hizmet etti. Bilhassa son on yılda giderek gevşeyen para politikaları ve bollaşan sermaye, piyasaların disipline edici etkisi üzerine kurgulanan bütün hikayeleri yerle bir etti. Bir zamanlar sadece petrol şeyhliklerinin imtiyazı olan ölçüsüz hovardalık ve hoyratlık bir anda oluk oluk akan paranın sayesinde dünyanın dört bir yanında mümkün hale geldi. Piyasalar disipline eden değil, tam tersine iktidarları yozlaştıran ve demokratik rejimlerin altını oyan bir unsur haline geldiler.

Böyle olması gerekmiyordu. Ancak nasıl gelişmiş ülkelerin ekonomi politikaları tüm piyasa değişkenlerini çığırından çıkarıp ahlaki açıdan sorunlu bir sisteme zemin hazırladıysa, siyasette de benzer bir yolu açmış bulundu. Durumun sürdürülemez olduğu açık. Eğer dünyanın siyasi seçkinleri demokrasilerin geleceğine ilişkin samimi bir kaygı içindelerse, bunun göstermelik beyanlarla değil daha sorumlu ve aklı başında bir ekonomi yönetimiyle gerçekleşebileceğini de görüyor olmalılar.


Yazarın Son Yazıları
Yazarın En Çok Okunan Yazıları