Dolar $
32.56
%0.14 0.04
Euro €
34.72
%0.22 0.07
Sterlin £
40.21
%0.12 0.04
Çeyrek Altın
3924.69
%-1.04 -40.69
SON DAKİKA
Son Yazıları

Çin'den bize büyük fırsat!

31 Tem 2019

Küresel ekonomik daralma günümüzün konusu. İş toplantılarında hatta normal sohbetlerde bile yer buluyor ve uzun uzun da tartışılıyor. Bu kertede lojistik sektörünü ele almakta fayda var. Ekonominin daraldığı yerde lojistik sektörünü konuşmak yersiz gibi görünse de Türkiye gibi uluslararası ticaretin, yatırımın ve iş âleminin odağında olan ülkeler için söz konusu iddia pek gerçeği yansıtmıyor.

Lojistik sektörünün gelişmesi sanayi ve ticaretin büyümesiyle doğru orantılı ama burada başka unsurlar da devreye giriyor. Zira lojistik denilince ulaştırma ve depolamayı birlikte düşünmek gerekiyor. O halde bir ülkenin lojistik üs olmasında; sanayi ve ticaretin büyümesinin yanında coğrafi konum, ülkenin ticaret yolları üzerinde olması, nitelikli iş gücü, başarılı girişimci ve alt yapı yatırımları olmazsa olmaz gibi.

Nitekim teknoloji ağırlıklı, dijitalleşmiş sanayi 4.0’a odaklanmış ve bütün taşıma modlarının eş güdümle çalıştığı bir lojistik sektörü herhalde dünyada da parmakla gösterilir.

***

Ülkemiz saydığım hususların birçoğunu yerine getirmekle birlikte daha gideceği yol var. Öncelikle lojistik merkez olabilmek için planlı ve teknoloji ile donatılmış limanlara ihtiyacımız olduğu kesin. Hakikaten mevcut liman yapımız modern lojistik üssü olabilmemize uygun değil. Liman diye bildiğimiz birçok alan aslında iskeleden oluşuyor. 5/10 iskeleyi bir araya getirerek liman oluşturulmaya çalışılıyoruz.

Karşılaştırma bile yapmak istemiyorum ancak bir Hamburg, bir Shangay, bir Singapur, Hong Kong gibi limanlara bakıldığınızda bizimkiler oldukça hacimsiz kalıyor. Ülkemizin bugün gümrük işlemi yapabilen yaklaşık 200’e yakın liman ve iskelesi var ama alt yapısı düzgün çok az limanımız bulunuyor.

Hani kıyılarınız müsait olmaz, kara, deniz, havayolu ve demiryolu entegreniz zayıf kalır, bunu anlarım. Fakat Türkiye’ye saydıklarımın hiçbirini yakıştırmak mümkün değil. Bizde her şey var… Bizdeki sıkıntı “Lojistik üssüyüz” diyoruz. Ancak bu rolümüzden gereği üzeri işe konsantre olamıyoruz. Lojistik denilince aklımıza transit geçiş, TIR sistemi ve antrepodan kazanç sağlamak gelmiyorsa, bu işi yapmayalım daha iyi. Limanlarımıza, antrepolarımıza mal taşıyamıyorsak, daha ne yapalım. Meselâ bir elleçleme olayını bile bir idari işlem ya da meta olarak görüyor, olan ticareti de boğuyoruz.

***

Türkiye’nin lojistik merkezi veya üssü olma noktasında her geçen yeni fırsatlarla karşılaşıyoruz. İşte modern İpek Yolu dediğimiz Çin’den Londra’ya uzanan demiryolu ağı da Türkiye üzerinden geçen önemli bir hat. Bakü – Tiflis – Kars bağlantılı Orta Koridor dediğimiz yol ile Güney ve Kuzey koridorları da aynı gayeye hizmet için yapılandırılıyor.

Şayet Orta Koridor’umuza tam manasıyla hakim olamıyorsak, günde birkaç tren kaldıramıyorsak, lojistik merkezlerimizi nasıl geliştireceğiz. Bu hattan mal getiremiyorsak hattı yolcuya açalım, ticarete uygun bir vasıta haline getirelim… Alternatifler üretelim, diyorum.

İşte Çin’in hayata geçirdiği OBOR projesinin lojistikte merkez üssü olmaya aday Türkiye’deki yansımalarını hep birlikte gözlemliyoruz. Gerçi bazı kesimler eleştirse de Yavuz Sultan Selim, Osmangazi köprüleri, Avrasya Tüneli, İstanbul Yeni Havalimanı gibi projeler Türkiye’yi uluslararası lojistik merkezi ve koridoru yapma noktasında büyük projeler. Bunlar boşuna mı yapıldı? Lojistik üssüne yakışır söz konusu projeleri bihakkın kullanamıyorsak OBOR’dan nasıl istifade edeceğiz? Tüm lojistikle uğraşanları bu soruları kendi içlerinde cevaplamaya çağırıyorum.

Hükümetin agresif çabalarına mutlaka destek olmak gerekiyor. Çin’in modern İpek Yolu’na yönelik başlattığı kuşak projesinin bence tam karşılığı Türkiye’den başka ülke değil. Bunun bir vizyon stratejisiyle hem kamu hem de özel sektör olarak sahip çıkılmasını da vatan borcu olarak görüyorum. Türkiye’nin önüne öyle bir şans çıktı ki, dünya bir araya gelse çalışsa bu kadar isabetli bir proje gerçekleştiremez. Küresel lojistik avucumuzda… Uyanalım diyorum.

***

Söz konusu vizyonun farkına Dubai’li DP World varmış… Türkiye’ye 2015 yılında gelmiş. Risklere rağmen Türkiye’ye 600 milyon dolarlık yatırım yapmış. 5 yıl boyunca Türkiye’deki yapılanmasını Yarımca Limanı’nda gerçekleştirmiş. Yatırımla ilgili bölgenin yarısını satın alırken diğer yarısını da kiralamış… Bununla da kalmamış… Çin ile Londra’yı birbirine bağlayan demiryolu arasında kalan 1 kilometrelik demiryolu kısa sürede tamamlamış ve Kars-Tiflis-Bakü ile Hazar Denizi’ni birbirine bağlayan ve oradan Çin’e ulaşan devasa uluslararası projede finali yapmış… Bugün artık DP World Yarımca Limanı sayesinde Türkiye’deki her demiryolu dünya ile entegre olmuş durumda.

Lojistik konusunda görüşlerine müracaat ettiğimiz DP World Yarımca CEO'su Kris Adams’ın Türkiye ile ilgili değerlendirmesini duyunca da zaten şaşıracaksınız…  

Kris Adams şöyle diyor:

“Limanımız, Orta Koridor üzerinden Avrupa ülkelerine açılan bir kapı özelliği kazandı. Çin pazarının Avrupa'ya bağlanmasında kritik rol oynayan limanımızın Türkiye'nin stratejik konumlamasına, lojistik üssü olmasına katkıda bulunacağına eminim…”

Aynı hassasiyeti yerli lojistik sektörü temsilcilerimizden beklemek en doğal hakkımız olmalı!

Yazarın Son Yazıları
Yazarın En Çok Okunan Yazıları