Dolar $
32.59
%0.19 0.06
Euro €
34.68
%-0.2 -0.06
Sterlin £
40.5
%-0.26 -0.1
Çeyrek Altın
4075.27
%0.2 7.85
SON DAKİKA
Son Yazıları

Çin batılılaşırken biz Çin'leşiyoruz!

11 Oca 2020

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre işsiz sayımız oranlarda küçük gerilemelere rağmen giderek artıyor.

Ekim’de geçen yılın aynı dönemine göre 608 bin kişi daha işsizler ordusuna katıldı. İşsizlik oranı 1,8 puan arttı ve yüzde 13,4 oldu. Eylül’de de işsizlik oranı yüzde 13,8’di. İşsizlik Temmuz’da yüzde 13,9, Ağustos’ta da yüzde 14 seviyelerine ulaşmıştı.

Yani işsizlik trendinde değişen bir şey yok. Yüzde 13’lere kilitlendik kaldık. Aynen kişi milli gelirde 9 bin dolarlık orta gelir tuzağına takılmamız gibi.

Görmezden geliniyor ama işsizlik oranlarını diri tutan 15-24 yaş arasındaki genç işsizlik. Ekim’de oran yüzde 25,3 seviyelerinde… Temmuz ayında yüzde 27’lerin üzerine çıkan genç işsizlik bir miktar gerilemiş görünse de, düşüş sebebi henüz net değil. Genç istihdamında oran ise yüzde 32,8’lerde.

 

***

 

İşsizlikle ilgili yazılarımın çoğunda “işsiz” tanımını yapmadan geçemiyorum. Çünkü yanlış anlamalar farklı neticeler doğurabiliyor.

İşsiz kategorisine girebilmeniz için önce istihdam belirleme anketinin uygulandığı gün ve geriye yönelik bir hafta içinde ücretli veya ücretsiz herhangi bir işte çalışmamanız gerekiyor. Bu birinci şart… İkinci maddede ise 4 hafta içinde iş arama kanallarını kullandığınız halde iş bulamamanız,  şartı var. Üçüncü şık 2 hafta içinde işbaşı yapabilecek durumda olmanız lâzım. Son şart ise 15 yaşından yukarı yaşta bulunmanız gerekiyor. Bu 4 şarta haiz iseniz siz işsizsiniz.

Oran hesabı da kolay!... İşsiz sayısını toplam işgücü sayısına böldüğünüzde işsizlik oranını buluyorsunuz.

Son Ekim istihdam verilerine göre tanımlı “işsiz” sayımız 4 milyon 396 bin kişi. İş gücü sayımız 32 milyon 740 bin kişi… İşsizlik oranı da yüzde 13,4… Hesap bu!

 

***

 

Peki söz konusu 4 şartın dışındaki çalışmayanlar, işsizler ne olacak, işsiz sayılmayacak mı, diye sorduğunuzda işte o zaman hesap farklılaşıyor. Hele hele resmi kayıtlara girmiş işsizliğe bir de kayıt dışı işsizliği ve istihdamı eklediğinizde ülkedeki işsiz sayısı, çalışanların sayısını dâhi kat kat geçiyor. İsterseniz buraya hiç girmeyelim. Çünkü manzara hiç hoş değil!

Normal şartlarda ülke büyüdükçe işsizlik düşer veya ülke ekonomik olarak küçüldükçe işsizlik yükselir. 2012 yılından bu yana büyüme oranlarında yaşanan düşüşler işsizliği artırmış. Anlaşılan şu ki, genel ifadeyle işsizliği azaltmanın yolu ekonomik olarak büyümek.

En basitinden sanayiyi harekete geçirebilirsek istihdamda işler yoluna girecek. Tarımda da üretimi önceleyip istihdama ağırlık verirsek işsizlik biraz daha aşağılara çekilecek.

Haa, ille de inşaatla büyümek istiyorsak, inşaat malzemeleri üretip yurt dışına satalım, fakat inşaatı ülkemizde lokomotif sektör yapmayalım. Yakın tarihten biliyoruz… Birçok ülke inşaat ile büyüme modeliyle batmanın sınırına gelmişti. Biz de aynı sancıları çektik ve çekiyoruz… ABD ve Avrupa’da bunun çok sayıda örnekleri mevcut. Ayrıca küresel mortgage krizlerini de hiç unutmayalım…

 

***

 

2018 yılında yaşadığımız kur şoku, bugüne kadar yükselen işsizlikte elbette önemli pay sahibi. Fakat şok geçtiğinde normalde işsizlik rakamlarında bir gerileme olması gerekirdi, ancak olmadı. Yükseliş sürüyor… Demek ki, o suni bir etkiymiş. Dolayısıyla istihdamdaki sorunları mevcut konjonktüre bağlamak yanlış.

Hep söylüyoruz… İşsizliğin ana kaynağı yapısal bozukluklar…

Evvela iş dünyası olarak işsizliği artıran bir düşüncenin ve uygulamanın içindeyiz. Kaliteden ziyade, maliyetleri hesaplayan bir iş yapış tarzımız var. Normal şartlarda 10 kişinin yapabileceği bir işi 3-4 kişiye yaptırmaya çalışıyoruz. Dünya ortalamasında 48 saatten fazla çalışanların oranı yüzde 15 iken bizde yüzde 50’leri geçiyor. Kurumsallık ise hak getire!..

Çalışma şartlarında Çin batılılaşırken Türkiye Çin’leşiyor… Hem çalışma saati hem de ücret yönünden… Türkiye’de bugün birçok işyerinde günde 12 saat çalışılıyor. Böyle bir çalışma anlayışından tabii ki verim alınamıyor, kalite düşük oluyor. Kazançlar da yerlerde sürünüyor…

Çalışma saatinin yanında asgari ücrette bile Çin’de uygulanan asgari ücret seviyesine indik. Asgari ücret Türkiye’de 400 dolar… Çin’de de aynısı… Daha yakın zamana kadar Çin’de insanlar 30 dolar asgari ücretle çalışıyordu… Çinli işi öğrendi… Kaliteye, katma değere, verime, yüksek kazanca değer verdi, paçayı düzeltti… Biz ise geleneksellikte hâlâ inat ediyoruz!

En çarpıcı örnek medya. En yüksek işsizlik yaşayan sektörlerden biri basın. Bugün gazetelerin patır patır dökülmesinin sebebi de bu. Gelir getirmeyen, istikbali olmayan sadece zaman öldüren bir işte kim çalışır ki? Patronlar bile kaçıyor! Böyle bir ortamda Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutlamak bile abesle iştigal!

Gelecek yazımda uzun zamandan beri oransal olarak yüzde 25’lerden aşağı düşmeyen “genç işsizliğe” değinmek istiyorum…

Yazarın Son Yazıları
Yazarın En Çok Okunan Yazıları