Çin batılılaşırken biz Çin'leşiyoruz!
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre işsiz sayımız oranlarda küçük gerilemelere rağmen giderek artıyor.
Ekim’de geçen
yılın aynı dönemine göre 608 bin kişi daha işsizler ordusuna katıldı. İşsizlik oranı
1,8 puan arttı ve yüzde 13,4 oldu. Eylül’de de işsizlik oranı yüzde 13,8’di.
İşsizlik Temmuz’da yüzde 13,9, Ağustos’ta da yüzde 14 seviyelerine ulaşmıştı.
Yani işsizlik
trendinde değişen bir şey yok. Yüzde 13’lere kilitlendik kaldık. Aynen kişi
milli gelirde 9 bin dolarlık orta gelir tuzağına takılmamız gibi.
Görmezden
geliniyor ama işsizlik oranlarını diri tutan 15-24 yaş arasındaki genç
işsizlik. Ekim’de oran yüzde 25,3 seviyelerinde… Temmuz ayında yüzde 27’lerin
üzerine çıkan genç işsizlik bir miktar gerilemiş görünse de, düşüş sebebi henüz
net değil. Genç istihdamında oran ise yüzde 32,8’lerde.
***
İşsizlikle ilgili
yazılarımın çoğunda “işsiz” tanımını yapmadan geçemiyorum. Çünkü yanlış
anlamalar farklı neticeler doğurabiliyor.
İşsiz kategorisine
girebilmeniz için önce istihdam belirleme anketinin uygulandığı gün ve geriye
yönelik bir hafta içinde ücretli veya ücretsiz herhangi bir işte çalışmamanız
gerekiyor. Bu birinci şart… İkinci maddede ise 4 hafta içinde iş arama
kanallarını kullandığınız halde iş bulamamanız,
şartı var. Üçüncü şık 2 hafta içinde işbaşı yapabilecek durumda olmanız
lâzım. Son şart ise 15 yaşından yukarı yaşta bulunmanız gerekiyor. Bu 4 şarta
haiz iseniz siz işsizsiniz.
Oran hesabı da
kolay!... İşsiz sayısını toplam işgücü sayısına böldüğünüzde işsizlik oranını
buluyorsunuz.
Son Ekim istihdam
verilerine göre tanımlı “işsiz” sayımız 4 milyon 396 bin kişi. İş gücü sayımız
32 milyon 740 bin kişi… İşsizlik oranı da yüzde 13,4… Hesap bu!
***
Peki söz konusu 4
şartın dışındaki çalışmayanlar, işsizler ne olacak, işsiz sayılmayacak mı, diye
sorduğunuzda işte o zaman hesap farklılaşıyor. Hele hele resmi kayıtlara girmiş
işsizliğe bir de kayıt dışı işsizliği ve istihdamı eklediğinizde ülkedeki işsiz
sayısı, çalışanların sayısını dâhi kat kat geçiyor. İsterseniz buraya hiç
girmeyelim. Çünkü manzara hiç hoş değil!
Normal şartlarda
ülke büyüdükçe işsizlik düşer veya ülke ekonomik olarak küçüldükçe işsizlik
yükselir. 2012 yılından bu yana büyüme oranlarında yaşanan düşüşler işsizliği
artırmış. Anlaşılan şu ki, genel ifadeyle işsizliği azaltmanın yolu ekonomik
olarak büyümek.
En basitinden
sanayiyi harekete geçirebilirsek istihdamda işler yoluna girecek. Tarımda da
üretimi önceleyip istihdama ağırlık verirsek işsizlik biraz daha aşağılara çekilecek.
Haa, ille de
inşaatla büyümek istiyorsak, inşaat malzemeleri üretip yurt dışına satalım,
fakat inşaatı ülkemizde lokomotif sektör yapmayalım. Yakın tarihten biliyoruz…
Birçok ülke inşaat ile büyüme modeliyle batmanın sınırına gelmişti. Biz de aynı
sancıları çektik ve çekiyoruz… ABD ve Avrupa’da bunun çok sayıda örnekleri
mevcut. Ayrıca küresel mortgage krizlerini de hiç unutmayalım…
***
2018 yılında
yaşadığımız kur şoku, bugüne kadar yükselen işsizlikte elbette önemli pay
sahibi. Fakat şok geçtiğinde normalde işsizlik rakamlarında bir gerileme olması
gerekirdi, ancak olmadı. Yükseliş sürüyor… Demek ki, o suni bir etkiymiş.
Dolayısıyla istihdamdaki sorunları mevcut konjonktüre bağlamak yanlış.
Hep söylüyoruz…
İşsizliğin ana kaynağı yapısal bozukluklar…
Evvela iş dünyası
olarak işsizliği artıran bir düşüncenin ve uygulamanın içindeyiz. Kaliteden
ziyade, maliyetleri hesaplayan bir iş yapış tarzımız var. Normal şartlarda 10
kişinin yapabileceği bir işi 3-4 kişiye yaptırmaya çalışıyoruz. Dünya
ortalamasında 48 saatten fazla çalışanların oranı yüzde 15 iken bizde yüzde
50’leri geçiyor. Kurumsallık ise hak getire!..
Çalışma
şartlarında Çin batılılaşırken Türkiye Çin’leşiyor… Hem çalışma saati hem de
ücret yönünden… Türkiye’de bugün birçok işyerinde günde 12 saat çalışılıyor.
Böyle bir çalışma anlayışından tabii ki verim alınamıyor, kalite düşük oluyor.
Kazançlar da yerlerde sürünüyor…
Çalışma saatinin
yanında asgari ücrette bile Çin’de uygulanan asgari ücret seviyesine indik.
Asgari ücret Türkiye’de 400 dolar… Çin’de de aynısı… Daha yakın zamana kadar
Çin’de insanlar 30 dolar asgari ücretle çalışıyordu… Çinli işi öğrendi…
Kaliteye, katma değere, verime, yüksek kazanca değer verdi, paçayı düzeltti…
Biz ise geleneksellikte hâlâ inat ediyoruz!
En çarpıcı örnek
medya. En yüksek işsizlik yaşayan sektörlerden biri basın. Bugün gazetelerin
patır patır dökülmesinin sebebi de bu. Gelir getirmeyen, istikbali olmayan
sadece zaman öldüren bir işte kim çalışır ki? Patronlar bile kaçıyor! Böyle bir
ortamda Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutlamak bile abesle iştigal!
Gelecek yazımda
uzun zamandan beri oransal olarak yüzde 25’lerden aşağı düşmeyen “genç
işsizliğe” değinmek istiyorum…