Cari açığa dört koldan neşter
Döviz açığına dört temel noktada çareler aranıyor: Cari fazla veren sektörler desteklenecek, cari açık veren sektörler ithal ikameye zorlanacak. Katma değeri yüksek ürünlerin ihracattaki payı artırılacak. Yatırımlarda öz tasarruflar ağırlık kazanacak. Dış kaynaklı fonların ekonomiye zararı minimize edilecek.
Türkiye’nin en büyük sorunlarından olan ve enflasyonun baş sebebi gösterilen döviz açığına operasyon için geniş çerçeveli bir planlama yapıldığı tahminleri yapılıyor. 2000 yılı öncesi bütçe açığı, 2000 yılından sonra cari açıkla büyümeye çalışan Türkiye’de döviz açığı ile birlikte oluşan kur – enflasyon – faiz sarmalına karşı yabancı sermaye, fon akışı denetimi, ithalatta bağımlılığın azaltılması, iş dünyası ile hane halkı tasarruflarının artırılması ve dış ticarette faaliyet gösteren sektörlerin rehabilite edilmesiyle ortadan kaldırılabileceği görülüyor.
Bir ülkenin döviz gelirlerinin döviz giderlerinden daha az olmasını ifade eden cari açığa en yüksek sebep olan dış ticaret açığı. Yüksek miktarda yarı mamul, hammadde ve mamul ürünler ithalatı yapmak zorunda olan birçok ülke cari açık sorunuyla mücadele ediyor.
Türkiye de uzun yıllar boyunca döviz açığı meselesiyle yaşadı. Küresel salgın öncesi cari açıkta fazla vermeye başlayan Türkiye, salgının olumsuz etkileri nedeniyle yeniden cari açık verme yoluna girdi. Ödemeler dengesini zorlayan da cari açığın finansmanı. Cari dengenin finansmanında kullanılan kaynağın spekülatif kısa vadeli yatırımlar olması ve içinde turizm de olan yurt dışından gelen mal ve hizmetlere yönelik döviz gelirinin katma değeri düşük alanlarda kullanılması cari açığı artıran sebepler olarak sıralanıyor.
3’üncü etabı bu hafta açıklanan Yeni Ekonomi Programı (YEP) kapsamında; döviz açığına karşı, “Cari fazla veren sektörleri desteklemek, cari açık veren sektörleri ithal ikameye yöneltmek, dışa bağımlılığı azaltmak, ithalatı düşürmek ve katma değeri yüksek ileri teknoloji ürünleri üretmek cari dengeyi istenilen hedeflere ulaştırır” yaklaşımıyla yeni bir yol haritası çizileceği gözleniyor.
Dışa bağımlılık azaltılıyor
Yurt dışı fon akışının azaldığı pandemi sürecinde sürdürülebilir cari fazlaya dayalı büyüme için yabancı sermaye ve ürün bazında dışa bağımlılığı azaltacak yolların devreye alınması için yeni tedbirlerin gündeme getirilmesi öngörülüyor.
İç pazarda yatırım ve büyüme sıkıntısı yaşamayan, enerji ve ithal bağımlılığı kritik seviyeye ulaşmayan, dünya ile rekabet edebilen ve yurt dışı pazarlarını sürekli büyüten sektörlerin cari fazla vermeyi başardığı, söz konusu örnek sektörlerin yeni YEP programı doğrultusunda cari açık veren sektörlere birer yol haritası olarak gösterileceği tahminleri yapılıyor.
Cari açık veren sektörlere üretimsel ve finansal olarak bilgi ve tecrübe desteğinin yanında kaliteli, yenilikçi, Ar-Ge ve inovasyonu öncelleyen bir yaklaşımla mamul ve yarı mamul madde üretimine yönlendirilmesi ve optimum maliyet dengesinin korunmasında maliye politikaları aracılığıyla fırsatlar sunulacağı gözleniyor.
Yabancı kaynağa düzenleme
Türkiye’de cari açık veren sektörler; enerji, kimya, makine, demir çelik, mücevher, ilaç, bakır ve maden, cari fazla veren sektörler ise hazır giyim, konfeksiyon, otomotiv ve inşaat malzemeleri, mobilya, ev ve mutfak eşyaları olarak biliniyor. Sektörel bazda cari açığa sebep olan en önemli faktör yarı mamul ve mamul ürünlerin ithalatı olduğu görülüyor.
Şirketlerin cari açık vermemesi için ilk olarak tasarruflarını artırması, yatırımlarını borç ile değil öz sermayeleriyle gerçekleştirmeleri ayrıca hane halkı tasarruflarını yükseltici tedbirlerin alınması isteniyor.
Cari açık veren şirketlerin, öncelikle ithal ettikleri ürünleri daha ucuza getirme yollarını araması ya da üretimde yerli kaynaklarla katma değeri yüksek ileri teknolojik ürünlere yönelmeleri, cari fazla veren şirketlerin ise rekabetçi yaklaşımlarla dünyada pazar paylarını genişletmelerinin cari dengeye önemli katkı sağlayacağı belirtiliyor.
Cari açığı yükselten önemli bir ayağın dış kaynaklı fon akışı ve sermaye hareketleri olduğu gözlenirken kamunun para ve maliye politikalarıyla yabancı sermaye hareketlerini ekonomiye zarar vermeyecek şekilde kontrolünün cari açığın düşürülmesinde belirleyici olacağı kaydediliyor.
Teknikle yüksek ihracat
Cari fazla veren sektörler arasında bulunan ve diğer cari açık veren sektörlere örnek olarak gösterilen hazır giyimin temsilcilerinden İHKİB Başkanı Mustafa Gültepe, pandemi sürecinde dahi teknik tekstil ile birlikte gerçekleştirdikleri başarılara vurgu yaparken Türk hazır giyim sektörünün küresel tedarik zincirinde avantajlarını büyüttüğünü söylüyor.
Özellikle teknik tekstil ihracatının yüzde 196’lık bir artış kaydettiğini hatırlatan Gültepe, pandemi sonrası yüksek ivme ile çeşitliliği artırarak dış pazarlarda olacaklarını belirtiyor. Her ülke gibi talep daralması yaşadıklarını ancak 200 ülkeye de ihracat yaptıklarını anlatan Gültepe, “Geleneksel ihraç pazarımız Avrupa Birliği, ihracatımızın yarısını oluşturuyor. Ancak Amerika, Afrika ve Uzak Doğu Asya ülkelerinde etkin ihracat atakları gerçekleştirmek ana hedeflerimiz arasında” diyor.
Türkiye’nin cari fazla veren sektörlerinin pandemide gücünü gösterdiğini ve salgın sonrası çok farklı başarılara imza atılacağını kaydeden Gültepe, dünyanın tek odaklı ithalat anlayışını terk etmeye başladığını, Çin’den Türkiye’ye kayacak siparişlerin büyük bir atılım dönemi başlatabileceğini, bu manada 2021’in bir atılım yılı olacağını dile getiriyor.
Çin’e en büyük alternatif
2020’yi yüzde 15-20 daralmayla kapatacaklarını tahmin ettiklerini ancak yeniden şekillenen tedarik zincirinin Türkiye’ye önemli bir yer açacağını belirten Gültepe, “Bu süreçte küresel markaların tedariklerini yakın coğrafyalardan karşılamayı tercih edecekler. Bu durum hazır giyim ihracatımızın yüzde 70’e yakın bölümünü gerçekleştirdiğimiz AB ve İngiltere pazarında Türkiye’yi avantajlı konuma getiriyor. Öte yandan ABD’nin Çin ile yaşadığı ticaret savaşı nedeniyle Türkiye’ye daha fazla bir yönelim olacağını öngörüyoruz. Riskler de mevcut tabii. AB’nin Vietnam ile yaptığı serbest ticareti bizi olumsuz etkileyebilir. Onun için acilen AB Gümrük Birliği anlaşmasının revize edilmesi gerekiyor” diye konuşuyor.
İTHİB Başkanı Ahmet Öksüz de, geleneksel ihracat pazarlarını korurken yeni ihracat pazarlarıyla sektöre yeni dış alanlar açmak istediklerini, pandemi sonrası dünyanın her yerinde olmak istediklerini söylüyor. Başkan Öksüz, Türkiye’nin hızlı tedarik süreci, entegre üretim yapısı, güçlü kapasitesi ve lojistik konumuyla birçok ülkeden çok önde olduğunu, yakın zaman içinde Çin’e en büyük alternatif bir ülke olacağını kaydediyor.
Dev alıcılar pazarlıkta
İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı Şekip Avdagiç ise Türkiye’nin pandemi sürecinde her alanda başarılı bir sınav verdiğini, kısa dönemde normalleşmeye geçmesinin ülkenin gücünü gösterdiğini söylerken reel sektörün de bu süreçte kendini test ettiğini, bundan sonra basketbol deyimiyle ‘ribaunt alma’ döneminin başladığını dile getiriyor.
Salgın sürecinde iş dünyasının kayıplarını geri almasında hükümetten önemli destek gördüğünü ve bu desteklerin devam edeceğine inandıklarını belirten Avdagiç, ekonomilerin daraldığı bu dönemde küresel markaların Türk firmalarıyla temaslarının arttığını, hatta dev alıcıların sektör temsilcileriyle pazarlığa oturduğuna şahit olduklarını, şimdi bu güzel gelişmeyi kalıcı hale getirmek gerektiğini anlatıyor.
Döviz kurunun makul seviyeye dönmesi için hiçbir sebebin olmadığını, ekonomi yönetiminin dış ticarette kararlılığı ve doğru yaklaşımı, BDDK’nın normalleşme, TCMB’nin sıkılaştırma adımlarıyla kur sorununa çözüm getirileceğini belirten Avdagiç, “Çünkü bizim bundan sonra kaynaklarımızı, yerli ve milli üretimden yana kullanmaktan başka çaremiz yoktur. Geleceğimiz, ‘fabrikaya dönüşen kredi’ ve ‘ülkemize döviz getirecek teşvikle’ çok daha iyi olacaktır. Türkiye’nin verimli büyüme formülünün çarpanları ‘ihracat için üretim’ ve güçlü iç tüketim. Bu nedenle, Türkiye’nin endüstriyel kapasitesinin yükselişi için kazandığımız her bir lirayı ülkemize döviz getirecek, üretime dönüşecek işlere harcamalıyız” ifadelerini kullanıyor.
İTO Meclis Başkanı Öztürk Oran da, pandemi sürecinde Türkiye’nin dünya finans piyasalarındaki hareketlilikten payına düşeni aldığını, döviz kuru, altın fiyatları gibi göstergelerin reel ekonomiye ışık tutamayacağını, ihracatta ibrenin yeniden pozitife dönmesiyle Türkiye’nin dünya ticaretinde yerini tekrar alacağını söylüyor.
Borsa İstanbul’a düzenleme
Bu arada reel sektörde gerekli yapısal düzenlemeler yaparken cari açıkta büyük etkisi olan finansal alanda da hükümet gereken uygulamaları sahaya indiriyor. 2020 yılı Şubat ayı ile birlikte 8 maddede bankacılık alanında yeni uygulamaları yürürlüğe alan ekonomi yönetimi Nisan’da da finansal kurumlara raporlara kolaylığı getirdi.
Manipülatif kur atakları sebebiyle önlemlerini artıran yönetimin, Mayıs ayında da manipülasyonu önleyici uygulamaları dikkat çekti. BDDK’ya manipülasyonu tespit yetkisi verildi. Enflasyonun en büyük sebebi döviz kuru yükselişlerine karşı TCMB, BDDK ve ekonomi yönetiminin para ve maliye politikalarıyla aldığı önlemler ise halen devam ediyor.
Yeni YEP kapsamında hem reel sektör hem finansal olarak döviz açığı sorununu gidermek ve ilave yatırımların gelmesini sağlamak amacıyla yeni uygulamalara imza attıklarını belirten Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, son olarak Borsa İstanbul ile ilgili yeni bir düzenlemeye imza atıldığını haber verdi.
Bakan Albayrak, “Borsa İstanbul'un yeni pazar yapısı yatırımcılarımıza hayırlı olsun. Yeni hisse gruplandırması daha sade ve yatırımcılar açısından öngörülebilir. Türkiye sermaye piyasalarını büyütmek, daha fazla yatırımcının bu kaynaklardan faydalanması YEP'te önceliklerimiz arasındaydı” dedi.
Bizdeki cari açık reel değil
Türkiye’nin reel anlamda değil spekülatif kur açısından cari açık yaşadığını savunan birçok ekonomist kurdaki dalgalanmalarla ekonomideki gücün ölçülemeyeceğini belirtmelerine karşılık yine de cari dengenin cari kur fiyatlarıyla da fazla vermesi için tedbirler alınması gerektiğini belirtiyor.
Bu ekonomistlerden biri de bankacı Zeki Akıllıoğlu. Türkiye’nin cari fiyatlarla 8-9 bin dolar arası kişi başı milli geliri olduğunu ancak bu rakamın gerçekte daha yüksek olduğunu ve bu rakamın 30 bin dolar rakamına ulaşabileceğini ifade ediyor.
Akıllıoğlu gerçek ekonomik verilerin Satın Alma Gücü Paritesi (SAGP) hesabı baz alınarak yapılan hesaplamalar olduğunu ve bugün 7,70’lerdeki dolar/TL kurunun aslında 1,84 civarında olduğunu, üst kısmının ise tamamen spekülatif köpük olduğunu dile getiriyor.
Akıllıoğlu, “Cebimizdeki paranın nominal kayıtlı değeri değil, o parayla dünya fiyatlarından ne kadarlık ürün ve hizmet satın alabildiğimiz, yani gerçek değeri önemlidir. Bu hesaplama sonucu bulunan ‘SAGP kuru’ ile yapılan milli gelir hesapları, ülkelerin içinde bulunduğu durumu çok daha gerçekçi yansıtmaktadır” diyor. Akıllıoğlu, Türkiye’nin SAGP kuruyla yapılan hesaplarda 2019 için satın alma gücü bazında milli geliri 2,32 trilyon dolar, kişi başı satın alım gücü ise 27.875 dolar olarak hesaplandığını hatırlatıyor.