Büyük şehirler, sorunları ve korona günleri
Dünyadaki nüfus artışı mega şehirler olarak adlandırılan büyük şehirlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Birleşmiş Milletler'in verilerine göre 2035 yılına kadar dünya nüfusu yavaşlayarak artmaya devam edecek görünmektedir.
Nüfus artışı ile birlikte tıp bilimindeki ve yeni ilaç sanayi gelişmeleri insan ömrünün uzamasına neden olmuştur. Artan genç nüfus üzerine birde yaşlı nüfusun bindiği görülmekte. Olaya gelişmekte olan ülkelerin nüfusu açısından bakıldığında durumun daha vahim olduğu görülmekte. Gelişmekte olan ülkelerde nüfus artışı gelişmiş ülkelere nazaran yedi misli daha fazla olarak ortaya çıkmakta.
Örneğin, Afrika’nın doğum oranları, Asya ve Latin Amerika’yı geçmiş durumda. Asya’daki çok nüfuslu Çin ve Hindistan gibi ülkelerdeki artış bile Afrika’nın altında. Afrika’nın bu nüfusu beslemesi mümkün değil. Bu durumda, insanca bir yaşam için Afrikalılar, Akdeniz üzerinden Avrupa’ya ve diğer Batı ülkelerine akıyorlar. Irk ayırımı nedeniyle olayların patladığı Amerika’ya bile siyahi lobiler desteğiyle, göç ediyorlar. Kendilerine Amerikalıların Afrika’da yarattığı Liberya’ya bile gitmek istemiyorlar. Araplar ise Amerika’nın Ortadoğu’da yarattığı rejim değişiklikleri ve çatışmalar nedeniyle hızla Batıya göç ediyorlar.
Peki, nereye gidiyorlar? Batının iş bulabilecekleri kozmopoliten büyük şehirlerine gidiyorlar. Bu şehirlerin etrafında gecekondu kuşakları oluşturuyorlar. New York, Paris, Roma, Napoli, Londra, İstanbul gibi mega şehirler hem iç göç hem de yeni gelen bu dış göçleri hazmetmek zorundalar. Birleşmiş Milletler nüfus istatistiklerine göre 250 yılında 6.5 milyar insanın şehirlerde yaşayacağı öngörülüyor.
2025’de şimdiye kadar var olan ve nüfusu 10 milyarı aşan ve günümüzde sayısı 20 kadar olan mega şehirlerin sayısı 2025’de 37’e çıkıyor. Bu şehirlerin 40% gecekondu semtlerinden oluşuyor. Bu gelişme şehir ve devlet yöneticileri açısından ekonomik, sosyal, siyasal ve fiziksel sorunlarla uğraşma boyutunu arttırarak ortaya çıkartıyor. Bu sorunların başında güvenlik sorunları geliyor. Değişik kültürlerin bir arada yaşadığı ve kaynaşmadığı bu şehirlerde, terör, çetecilik, transnasyonel suç örgütleri, gibi yapılanmaların gelişeceği NATO dokümanlarında öngörülüyor. Düzeni sağlamak için jandarma, polis ve onların yanında bekçi organizasyonlarının gelişmesi bu yüzden. Şehir göç alan bölgelerine yeterli ve uyumlu hizmet götürülemediği dönemlerde asayiş sorunlarında artış olması bekleniyor.
Şehirler dünyanın kara alanlarının 29% nu kapsamalarına karşılık dünya kaynaklarının 76%’sını tüketiyorlar. Gıda ve su tüketimleri bulundukları bölgelerin gıda üretim kapasitelerini ve su kullanımı bulundukları bölgelerin su biriktirme kapasitelerini aşıyor. Kaynaklar insan nüfusu ve yerleşim yerleri gibi hızlı gelişme kapasitesine sahip değiller. Dünyanın sahip olduğu ham maddeler ve kaynaklar aslında sabit ve artmıyor. Artan insan nüfusu ve onun sonsuz gereksinimleri. İstanbul’da izlendiği gibi gündüz trafiğini tıkarcasına İstanbul içine mal ve gıda maddeleri sürekli olarak taşınıyor. Ulaşım için sürekli yeni hatlar açılması gerekiyor. Gerçekte bu tür taşımaların gece yapılması gerekirken satış alanları gece insan çalıştırarak ek masraf yapmaktan kaçınıyorlar. Bu durum büyük şehirlerde trafik sıkışıklıklarına neden oluyor.
Büyük şehirlerin çoğu, ulaşımın etkinliği nedeniyle deniz kıyılarına yakın alanlarda kurulmuş bulunuyor. Dünya halkının yarısı deniz kıyılarına 60 kilometre mesafede yaşıyor.
Büyük şehirler ulusal ve uluslararası ekonomilerin geliştiği ve ham madde ve kaynak transferlerinin temel merkezlerini oluşturuyor. İklim değişikliği hesap edildiğinde bu şehirlerin kıyı kısımlarının yakın bir gelecekte sular altında kalması hesaplanıyor Florida’da Florida belediyesi kurduğu setler içindeki suyu boşaltarak şehrin sular altında kalmasını önlüyor. Deniz kıyısında yer alan Amerikan askeri tesisleri de aynı durumda.
Artan şehirleşme kaynak çekişmelerine de yol açabilecektir. Enerji, gıda, ham madde ve sürekli geliştirilmesi gereken alt yapı yatırımları yatırımlarının nereye ve ne zaman yapılacağı bu çekişmelerin başını çekeceği görülmektedir.
Bütün bunların yanında doğal ve insan eliyle yaratılmış olan felaketlerin yol açacağı
yıkımlar şehir insanlarını etkileyecektir. Özellikle, San Fransisko, İstanbul gibi şehirlerin fay hatları çevresinde kurulmuş olması ve o hatlara doğru büyümelerinin zelzele durumunda büyük kayıplara neden olacağını Türk bilim adamları da belirtmektedir. Öte yandan meydana gelecek ve gelen epidemik ve pandemik yani virüs yayılması gibi durumlarda büyük şehirlerdeki nüfus yoğunluğu virüsün hızla yayılmasına yol açabilecektir. Büyük şehirlerin özellikle göç alan gecekondu semtlerinde nüfus yoğunluğu ve işe gitme sorunu vatandaşlar arasında bulunması gereken mesafe sorununda çözümleri güçleştirmektedir.
Nihayet günüz savaşlarının değişen çehresinde, büyük şehirlere karşı düşman çevrelerin bu şehirlerin elektrik ve su şebekelerine yapılacak saldırıların bu şehirleri aylarca elektriksiz ve susuz bırakması daha önce bahsettiğimiz sorunları yeni bir boyut getirmektedir. Bu nedenle 2005 yılından beri NATO ileri güvenlik araştırmalarında mega şehirler ulusal risk kavramı içinde ele alınmaktadır.
Yapılması gereken büyük şehirler nüfusunun değişik merkezler oluşturularak dış çevrelere taşınması ve çevrelere kolay ve çabuk iletişim sistemlerinden geçmektedir. Zannederim ülkemizin şehir plancıları bu konu üzerine eğilerek bu kadar çok risk alanının bulunduğu mega şehirler için yeni çözüm önerileriyle ortaya çıkacaklardır.