Bugün de bize ayrılan dış politikanın sonuna geldik
15 Temmuz 2016 sadece iç politikadaki güç dengelerinde büyük bir kırılma noktası değildi; aynı zamanda Türkiye'nin kendi bölgesine bakışında da önemli değişikliklerin başlangıcı oldu. Darbe girişiminin üzerinden bir ay geçmişti ki Silahlı Kuvvetler, Suriye'nin kuzeyine başlattığı harekatla hala kontrol etmekte olduğumuz Fırat Kalkanı bölgesine girdi.
Diplomatik iletişimi IŞİD’le mücadele olarak gösterilse de herkes, bu müdahalenin amacının güney sınırımız boyunca uzanmakta olan kantonların birbiri ile irtibatını kesmek, böylelikle Irak sınırından Akdeniz’e uzanma riski bulunan bir oluşumu durdurmak olduğunu biliyordu.
Daha sonra Afrin’de, Fırat’ın batısında da tekrarlanan benzer harekatlar büyük resimde Türkiye’nin Batı’ya ve bilhassa ABD’ye karşı artan güvensizliğiyle ilgiliydi. Washington’un kendi kontrolünde bir PYD örgütü ile Fırat’ın doğusunda alan kazanma girişimi, Ankara tarafından kendi toprak bütünlüğüne yönelik bir tehdit olarak algılandı. Neredeyse üç çeyrek yüzyıldır omuz omuza verdiğimiz müttefikimiz varoluşsal önceliklerimizi anlamamakta ısrar ediyor, toprak bütünlüğümüzü tehlikeye atacak girişimlere göz yumuyor ve hatta bunları besliyordu. Böylelikle dört yıl önce Türkiye, iç politikadaki derin güç kaymalarına eşlik edecek şekilde bir dış politika manevrası başlattı. Artık bölge politikaları Batı ile birlikte değil, biraz İran ama daha çok da Rusya ile koordineli bir biçimde oluşturulacaktı. Uçak krizinden beri kötü giden ilişkiler Erdoğan’ın Putin’e yazdığı mektupla tamir sürecine girdi ve yapılan sınır ötesi operasyonlarda Rusya’nın hava sahasını açmasıyla ilk meyvelerini vermeye de başladı.
Rusçuluğun yükselişi ve düşüşü
Taksim Meydanı’nda Pietro Canonica tarafından yapılan heykelin az bilinen özelliklerinden birisi Atatürk’ün arkasında iki tane Sovyet generalinin de tasvir edilmiş olmasıdır. Kurtuluş Savaşı’na desteklerinden dolayı generaller Voroşilov ve Frunze bu yapıtta yer almaktadır ve erken Cumhuriyet’in Sovyetler ile yakın ilişkilerinin anıtlaştırılmış halini göstermektedir. Soğuk Savaş yılları boyunca Atatürk’ün arkasındaki kişilerin bahsi doğal olarak açılmamış, zamanında Ruslar ile kurulmuş olan yakın ilişki mümkün mertebe geçiştirilmiştir. Elbette Kurtuluş Savaşı ve erken Cumhuriyet yıllarında da Moskova ile ilişkiler pragmatizm zemininde yürütülmüştür ve her iki tarafın da birbirine karşı derin şüpheleri mevcuttur ama Batı’yla yaşanan sorunlar bunların göz ardı edilmesine yol açmıştır.
Çok benzer bir şekilde son dört yılda hem Moskova’nın hem de Ankara’nın Batı ile yaşadığı anlaşmazlıklar, tarafları tüm soru işaretlerine karşın birbirine yakınlaştırmıştır. Ankara, Batı’nın görmezden geldiği beka kaygılarını Moskova’nın daha iyi anlayacağını düşünmüş ve Kürt meselesinde kendi pozisyonuna daha yakın duracağını vehmetmiştir. Bu açık bir vehimdir, zira Moskova’nın bu yönde davranacağına dair aklı başında bir analiz bulunmamaktadır ama içerinin giderek çölleşen demokratik tartışma ortamında bu kabul bir anda resmi görüş haline gelmiştir. Nihayetinde de bütün yanlış hesaplar gibi önce Fırat’ın doğusunda sıkışmış sonra İdlib’de tam anlamıyla fokurdayan bir düdüklü tencereye dönüşmüştür. Sene başında aptala yatılıp Esad’ın hanesine yazılan ve onlarca askerin şehit olmasına sebep olan saldırı herkesin bildiği bir sır olarak Rus uçağı tarafından yapılmıştır.
Suriye’de ortak çalışabilme umuduyla bir kenara ötelenen diğer anlaşmazlık konuları da giderek daha fazla baş ağrıtmaya başlamaktadır. Libya’da karşı kutuplarda yer alan iki ülke ancak bir süre sakin seyri koruyabilmiş, Moskova Wagner şirketi üzerinden, Türkiye de SİHA’lar ve gayrı resmi kanallardan bu çatışmanın tarafı olmuştur. Kırım’ın ilhakına karşı Savunma Bakanı’nın bir kez daha seslendirdiği itirazla eş zamanlı olarak Kafkaslar’da tekrar Azeri-Ermeni gerginliği ilişkilerin sıkıntılı halini ortaya koymaktadır. Böylelikle ulusalcı cenahın bir zamanlar pek reklamını yaptığı Rusya’yla ittifak politikası amiyane tabirle patates olmuştur. O patatesleri taşımak da bir türlü paketini açamadığımız S-400’lere düşecek gibi görünmektedir.