Dolar $
32.6
%0.22 0.07
Euro €
34.79
%0.09 0.03
Sterlin £
40.49
%-0.26 -0.1
Çeyrek Altın
4071.36
%0.1 3.99
SON DAKİKA
Son Yazıları

Bu mültecilere kim bakacak?

06 Mar 2020

Öncelikle mülteci sorununun yeni ortaya çıkmadığını belirtelim. Uzun yıllardır Afrika'dan ve Asya'dan, özellikle çatışma ve doğal felaketlerin yaşandığı bölgelerden Avrupa'ya doğru bir göç hareketi mevcuttu. Ülkemiz Suriye'de savaş patlayana kadar bu trafikte büyük ölçüde transit rolü üstlendi.

2011’de Suriye’de başlayan gösterilerin üzerine silah kullanarak giden Esad yönetimi ve ardından silahlanan muhalefet arasında patlayan savaş, bölgemizdeki en büyük trajedilerden birine sebep oldu.  Kendi ayakları üzerinde duramayan Esad’ın yardımına gelen İran’a bağlı paramiliter güçler savaşı dengeledi, Rusya’nın sahaya inmesiyle muhalifler gerilemeye başladı.

Silahlı çatışmalar devam ederken Esad ve patronlarının sivillere yönelik kasıtlı ve şiddetli saldırıları mülteci krizinin ilk işaretlerini vermeye başladı. Zamanın Başbakanı Davutoğlu, Türkiye’nin en fazla yüz bin mülteciyi alabileceğine dair beyanlarda bulunmuştu ancak karşı tarafın bunu dinlemeyeceği ortadaydı. Batı kamuoyunda kafa kesen IŞID’lı görüntüleri zaten muhaliflere yönelik toptancı bir reaksiyonu tetiklemişti. Sivil yerleşimlerin üstüne yağan varil bombaları, parçalanmış kadın, çoluk çocuk görüntüleri bile bundan dolayı yeterince tepki çekmedi. Esad’a karşı mücadele eden her kesimi terörist olarak yaftaladıktan sonra onlara karşı yapılacak her türlü insanlık dışı muameleye göz yumulabilirdi. Böylelikle bizim yüz binde tutmayı hedeflediğimiz mülteci rakamı kimilerine göre dört milyona dayandı ve Türkiye’nin iç dinamiklerini de kalıcı olarak değiştirecek bir şokla karşı karşıya kaldık. Kamuoyu yoklamaları iktidar partisine destek verenlerin önemli bir kesiminin bile Suriyeli mültecilere tepkili olduğunu gösterirken hükümet her anlamda bu yükü taşımakta zorlanmaya başladı. Bardağı taşıran damla ise Suriye iç savaşının son sayfasıyla geldi.

İdlib’te sıkışan insanlık 

2018 Eylülü’nde Soçi’de Erdoğan ve Putin arasında İdlib’teki durumun dondurulmasına ilişkin bir mutabakata varıldığında aslında sorunun çözülemediği, sadece tarafların diğer önceliklerine yönelmek için konuyu ötelediği belliydi. Türkiye’nin Fırat’ın doğusundaki operasyonları da belli bir olgunluğa ulaştıktan sonra Şam (siz bunu Rusya diye okuyun) İdlib’i temizlemek üzere operasyonları başlattı. Rus perspektifinden bakıldığında terörist unsurlar Suriye sınırları dışına çıkarılırken biraz daha adaletli bir bakışla, içinde silahlı gruplar olmakla beraber çoğunluğu sivillerden oluşan Suriyeliler Türkiye’ye doğru süpürülmeye başlandı. Rusya ve Şam bunu daha önce birçok yerde ve bilhassa Halep’te de yapmıştı ama Astana sürecinin yüzü suyu hürmetine Ankara kulağının üstüne yatmıştı.

Şimdi yeni bir göç dalgası kapımıza gelirken Türkiye, çoktan istiap haddini doldurduğundan olaylara dahil oldu ve içinde bulunduğumuz krize doğru yuvarlandık. Göçmen meselesi Türkiye’nin son olaylardaki tutumunu tek başına açıklamaya yetmez elbette ama Ankara’nın ciddi sıkıntıları olduğu çok açık. Bundan dolayıdır ki 27 Şubat’ta çok sayıda askerin şehit olduğu vahim olaydan hemen sonra Rusya’ya gösterilen tepkiden çok daha fazlasını Avrupa’ya göstererek göçmenlerin geçişi için kapıları açtık. Televizyonlarda, gazetelerde yorumcular şamar oğlanımız Avrupalılar’a iki yüzlülüklerinden dolayı sövüp saydılar. Bir yandan Avrupa’nın bu krizde bizi yalnız bıraktığı doğru olmakla beraber, birazcık da bu insanları binbir vahşetle yerinden yurdundan edenlere yönelik bir şeyler duymak istiyor insan.

Sonuçta Yunanistan ve Bulgaristan’la olan sınırımıza yığılan, botlarla adalara geçmeye çalışan mülteciler Ankara ile AB arasındaki ilişkileri iyice gerdi. Aslında Türkiye’ye gelip yerleşmiş Suriyelilerin önemli bir kısmı artık burada düzenlerini oturtmuş gibi görünüyor. Avrupa’nın da daha fazla mülteci almaktaki isteksizliği göz önüne alınırsa ülkemizdeki dört milyona yakın Suriyelinin büyük kısmının kalıcı olduğunu varsayabiliriz. Bu koşullarda yeni bir göç dalgasının da benzer sonuçlara yol açacağını tahmin edebiliriz. Şu andaki en iyi senaryo mevcut göçmenlerin mali yükünü paylaşmak için AB’yi ikna etmek, İdlib ve diğer bölgelerdeki sivillerin de orada kalmasını sağlamak gibi görünüyor. 

Yazarın Son Yazıları
Yazarın En Çok Okunan Yazıları