Dolar $
32.57
%0.08 0.02
Euro €
34.96
%0.38 0.13
Sterlin £
40.7
%0.13 0.05
Çeyrek Altın
3959.68
%0.05 1.79
SON DAKİKA
Son Yazıları

Başka bir Ortadoğu mümkün müydü?

08 Kas 2019

Bugünlerde birçok Ortadoğu şehrinde genç insanlar kendilerine gelecek vadetmeyen politikacıları, hükümetleri protesto etmek için sokaklara indiler. Yolsuzluklardan, işsizlikten, yetersiz alt yapıdan ve en çok da hayallerinin çalınmasından şikayet ediyorlar.

Belki sokaklardakiler yine de şanslı olanlar diyebiliriz. Çünkü Suriye’de, Mısır’da, Cezayir’de ve benzer birçok örnekte böyle bir girişimde bulunmak bile fazla risk almak anlamına geliyor. Oturup kaderine razı olmak, başını derde sokmak istemeyenler için en doğru seçenek gibi görünüyor. Bu baskıcı ortamda yüz milyonlarca Ortadoğulu gencin geleceğe ilişkin umutları giderek kırılıyor.

Umutlardan bahsetmişken zamanı bir on sene öncesine alıp, bizim de başını çektiğimiz barış, uyum ve entegrasyon projesinin nasıl olup da buralara geldiğini bir kez daha düşünmekte fayda var. Sıfır sorun politikaları, sınırların anlamsız hale getirilmesi gibi başlıklar altında Ortadoğu’da insanların etnik kökenine, dinine, mezhebine bakılmadan birlikte bir yaşam vizyonu ortaya konulmuştu. Ekonomik ve toplumsal entegrasyonun zamanla bölgedeki otoriter rejimleri yumuşatacağı, sadece güç mücadelesi üzerinden algılanan siyaset sahnesinde herkesin kazanabileceği iş birliği fırsatlarının da varlığının anlaşılacağı düşünülüyordu. Türkiye’nin doksanlarda savaşın eşiğine geldiği Şam rejimi ile çok yakın ilişkiler kurması, çıkar çatışmalarına rağmen İran’la enerji ve ticarete dayalı ortaklıklar, yıllarca sadece tehdit algısı yaratan Erbil’le dostça ilişkiler bu sıra dışı vizyonun sonucuydu. Belki biraz da haksızlık yapılarak Cumhuriyet dönemi dış politikasının Ortadoğu’ya sırt çevirdiği iddiasına karşılık, Türkiye bölge halklarının dünyaya açılmak için kullandıkları bir kapı haline dönüşecekti.

Alternatif bir tarih senaryosu

Maalesef bu umut vadeden başlangıca rağmen bölge yeniden şiddet sarmalına teslim oldu; bölgesel ve küresel aktörlerin güç mücadelesi sıradan insanların hayallerine galebe çaldı. Mevcut durum herkesin malumu olduğundan daha fazla detaylandırmak yerine nasıl bir geleceği ıskaladığımız konusunda zihin jimnastiği yapmak daha anlamlı olacaktır. 

Eğer Arap Baharı ile başlayan ve daha sonra şiddet dalgalarının boğduğu toplumsal hareketler daha barışçı bir yöne evirilse nasıl bir bölge manzarası ile karşılaşabilirdik? Her şeyden önce bugün mülteci akımları şeklinde gördüğümüz zorunlu göçlerin yerini turizm, ticaret, eğitim gibi amaçlarla özgürce hareket eden ve büyük bir ekonomik potansiyel yaratmaya namzet kitlelerin alabileceğini söyleyebiliriz. Bugünkü koşullarda savaştan kaçan mültecilerin sığındıkları ülkelerde ortaya çıkan yabancı düşmanlığının aksine, böylesine gönüllü nüfus hareketlilikleri kültürler arası etkileşimi de güçlendirecekti. Yaratılacak ekonomik potansiyel sayesinde bölge insanları birbirlerine müşteri, iş ortağı, hizmet sağlayıcı gibi bakacağından ılımlı ve pozitif ilişkiler kurulabilecekti. Bölgenin ticaret potansiyeli hareket geçirileceğinden başta Türkiye olmak üzere bölge ülkeleri ihracat pazarlarını derinleştirip çeşitlendirebilecek, tüm bölge için daha yüksek büyüme hızları yakalanabilecekti.

Türkiye’nin Batı ile olan ilişkilerde bir köprü işlevi görmesi ülkemize daha da ayrı bir sorumluluk yükleyecek, bunun karşılığında Ankara’nın hem Doğu hem de Batı açısından stratejik değeri yükselecekti. Bir yandan Ortadoğu’daki yumuşak gücü ve etkinliği Batılı ülkeleri nezdindeki ağırlığını artıracak, Türkiye kolayca göz ardı edilecek bir ülke olamayacağını ortaya koymuş olacaktı. Diğer taraftan AB süreci gibi kozlar sayesinde bölge insanı için ayrıcalıklı bir yere konumlanacak, Ortadoğu halklarının imrendiği ve parçası olmak istedikleri bir örnek teşkil edecekti. Sıklıkla tekrar ettiğimiz Doğu ile Batı arasında köprü konumumuzu her bakımdan teyit edecek, medeniyetler arasındaki uyum ve iş birliğinin köşe taşlarından birisi olabilecektik.

Çoğu bizim kontrolümüz dışında yürüyen ama önemli bir kısmından da sorumlu olduğumuz gelişmeler sonucunda bugün bu idealden çok uzağız. Yine de geleceğe ilişkin hayallerimiz oluştururken bu çerçeveyi akılda tutmamızda fayda var.

Yazarın Son Yazıları
Yazarın En Çok Okunan Yazıları