Dolar $
32.49
%-0.14 -0.04
Euro €
34.96
%0.4 0.14
Sterlin £
40.69
%0.12 0.05
Çeyrek Altın
3979.35
%0.54 21.22
SON DAKİKA
Son Yazıları

Bankalar yeni rotaya girmek zorunda!

23 Aðu 2019

Dünyada finansa dayalı ekonomideki işleyişte yeni bir sistemin devreye girdiği malûm. Artık sıkılaştırma bitti… Parasal genişleme yeni yol haritası.

2008 küresel krizinden sonra global olarak genişleme politikalarıyla bollaşan fonlar belli bir seviye kazandıktan sonra geri çağrılmaya başlanmış, birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde faiz artırımları devreye girmişti. Kaynağına dönen fonlardaki bu hareket gelişmekte olan ülkelere dönük olumsuz bir etki yaşatmıştı.

Nitekim, sıkı para politikalarının etkisinde küresel risklerin artmasına bağlı ABD/Çin liderliğinde artan korumacılık eğilimlerinin dünya ekonomisi ve ticaretini olumsuz etkilemesi sonucu gelişmiş ülke para politikalarında yurt dışı finansal kaynaklara ulaşmada büyük sıkıntılar oluşturdu. Yurt dışı finansal kaynaklar adeta daraldı. Bugün olumsuzluklar alınan tüm tedbirlere rağmen artarak devam ediyor.

Söz konusu gelişmeden elbette gelişen ülke olarak Türkiye de nasibini alacaktı. Bir yıl önce kurda yaşadığımız dalgalanmayı hatırlamayanımız yoktur. Türkiye/ABD siyasi ilişkilerinde oluşan olumsuzlukların ekonomiye yansıması şeklinde beliren dalgalanmalar, gerçekte küresel piyasalarda resesyon ve korumacılıkla birlikte artan risk algısından başka bir şey değildi.

Hatırlayınız… Fonların gelişen ülkelerden çıkma eğilimi, artan petrol fiyatları, yükselen enflasyon, faizler ve takvimlendirilmiş seçimler ekonomimizi nasıl sarsmıştı!.. Gerginleşen ABD ilişkileri de söz konusu gelişmelerin üzerine tuz biber ekmiş, küçücük bir papaz olayı bile kırılgan ekonomide önemli fay kırıkları meydana getirmişti.

Dış finansman kaynaklarının daralmasıyla birlikte sermaye akımlarının yavaşlaması; varlık fiyatlarına ve büyümeye etkisi ekonomik performans üzerinde elbette baskı oluşturacaktı ve nitekim beklenen oldu. Fon çıkışları sebebiyle dövize ilgi arttı, dolarizasyon oranları zirveye çıktı, Türk Lirası’na (TL) güven azaldı.

Gelinen süreçte döviz fiyatları, enflasyon ve faizler yükselirken aramalı ithalatında oluşan gerileme sanayi ve tarımda durgunluğa sebep oldu ve işsizlik oranlarında belirgin artışlar gözlendi. Borçlu yakalanan KOBİ ve KOBİ üstü birçok üretici firma zora girdi. Üreten kesim ile finans sektörü arasında soğuk rüzgârlar esmeye başladı.

Merkez Bankası’nın (TCMB) 13 Ağustos döviz dalgalanmasıyla birlikte aldığı tedbirler sınırlı da olsa bugünkü para politikalarına yön vermesi açısından aslında önem arz ediyor. Likidite ve döviz riskinin yönetilmesi, zorunlu karşılık ve swap işlemlerindeki operasyonlar, faiz oranlarında yapılan düzenlemeler, bankaların rasyolarındaki bozulmayı önleyici hamleler ile hükümet tarafından yürürlüğe konan, kamuda tasarruf, teşvik ve destekler bugünkü para ve maliye politikalarının oluşmasında temel nitelik taşıdı. O zor günlerde Hazine garantisi ve Kredi Garanti Fonu’nun (KGF) ekonomi üzerindeki desteğini unutmak mümkün değil. Zira KGF 2017 yılında da ekonomik performansa katkı vermiş hatta aynı yılki büyümeye yaklaşık 1,5 puanın üzerinde direkt katkı sağladığı gözlemlenmişti.

Bugün gelinen noktada küresel manada oluşan yeni değişim ülke ekonomilerini farklı projeksiyonlar yapmaya zorluyor. Faiz artışlarıyla geri çağrılan fonlar ve korumacılığın yaygınlaşmasıyla oluşma eğilimine giren resesyon diğer adıyla durgunluk; gelişmiş ülke merkez bankaları öncülüğünde yeniden bir parasal genişleme ve faizleri düşürme eylemine dönüştü.

İşin Türkçesi küresel ekonomide makas değişti. Şimdi ülkeler; Güney Afrika, Güney Kore, Endonezya ve Ukrayna faiz indirimleriyle başlayan yeni bir yolda rota çiziyor. Aynı katar içinde Türkiye de var. Biz de yüzde 24 olan politika faizini tam 4,5 yıl aradan sonra 425 baz puan indirerek yüzde 19,75’e çektik. Yılsonuna kadar en az 4/5 puanlık faiz indiriminin gündeme gelebileceği öngörülüyor.

Yine ABD Merkez Bankası (FED) tam 11 yıl sonra geçen ay çeyrek puan da olsa faiz indirdi. Gelecek toplantıda bankanın en az 100 baz puan faiz indiriminden bahsediliyor. Avrupa Merkez Bankası (ECB) Temmuz ayını pas geçse de yüzde eksi 0,40’lık politika faizine rağmen Eylül’de mutlaka faiz indirimlerine başlayacağına kesin gözle bakılıyor. Çin, Japonya, İngiltere, Almanya faiz indirme konusunda sırada bekliyorlar.

Küresel bankalar kesenin ağzını açtı ve özellikle ekonominin önemli dişlilerinden olan ancak son dönemde iyice bunalan gelişen ülkelere yönelik parasal genişleme politikalarını yürürlüğe koymak için projeksiyonlar yapıyor. Zira gelişen ekonomiler, buralarda meydana gelme ihtimali yüksek ekonomik krizlerin bulaşıcı özelliğinden ve artacak siyasi gerilimlerden endişe ediyor... Dolayısıyla bugün gündemdeki İtalya ve Arjantin krizi söz konusu yapışkanlığın öncü göstergesi olarak görülüyor.

Türkiye özelinde ise Yeni Ekonomi Politikası (YEP) ile start alan döngünün Merkez Bankası tarafında Murat Uysal’la başlayan yeni dönemle daha da işlerlik kazanacağı tahmin ediliyor. Son dönemde gerçekleştirilen faiz indirimi, enflasyon korumalı mevduat uygulamaları, TL’yi destekleyici yeni bankacılık ürünleri, zorunlu karşılık oranlarındaki hamleler ve kamu bankalarının Merkez Bankası’na verdiği destekler aslında diğer bankaları da aynı politika üzerinde yürümeye mecbur kılıyor.

Zannediyorum, kamunun dışındaki bankalar hâlâ küresel sıkılaştırma politikalarının etkisinden kurtulamamış… Yeni rotayı ya göremiyor ya da bekle/gör politikası uyguluyor.

Kamuoyu, bankaların değişen ekonomik sisteme karşı kararsız ve sessiz duruşunu eleştirirken Bankalar Birliği’nden gelecek gerekçeli kararı da merakla bekliyor, hatırlatayım…

Yazarın Son Yazıları
Yazarın En Çok Okunan Yazıları