Şimdi insaf olunsun! Prusya askeri düzenlemesi, subaylarına, askeri vakarlarını korumayı emreylerse ve bu vakarı sefih bir şekilde, yani, babalarından intikal edecek mirası daha babalarının hayatında bir Yahudi ile bölüşecek derecelere kadar götürmeye izin vermez ya. Bu durumda, bir tür kumar hükmünde olan bu işlemden dolayı yalnız borçlandıranın gaddarlığına karar verilip de; borçlananın gafletinin hatıra getirilmemesi, hakkaniyete uygun olamaz. Ama Yahudiler, gabn-ı fahişle (yüksek faizle / aldatarak) borç para veriyorlarmış. Lakin şurası da hatırdan çıkarılmamalıdır ki; babasının servetine hayatta iken göz diken sefihler de insan toplumu içinde yardım olunacak yaratıklardan değildir.
Bir de şurası muhakkaktır ki, Almanya’da eğer bazı fünûn (bilimler) ve sanayide elde edilen gelişme, Avrupa’nın hiçbir ülkesinde elde edilmiş hususlardan değildir. Ancak, bu yoldan kazandıkları meblağ, zarafet ve nefasetiyle beraber; harcıâlem sanatlardaki gelişmişlikleri kabul olunan Fransızların, dünya servetinden (Dünya gayri safi hâsılasından) hisselerine düşen nükut (para) ile karşılaştırılırsa, onda biri derecesinde olmasından ve hele deniz ticaretleri, mesela İngilizlere oranla, Belçikalılardan aşağı bir seviyede bulunmasından; henüz çoğunluğu İsraillilerin ticaret ve sarraflık işlemlerinde zeka ve yeteneklerine mağlubiyetten kurtulamamış. Bu yenilgi ise kamuoyunu Yahudiler aleyhinde ara sıra galeyana getirecek derecelerde bir intikam fikri beslemeye sebep olmuştur.
İşte bu sebeple her iki taraf da, kendi bakış açılarından, diğerine karşı uygun gördükleri işlerde fırsatını buldukça kusur etmemektedirler. Almanya Yahudileri de, Bismark’ın sözü üzere; Almanya’ya layık bir durumda bulunmaktadırlar.
Avrupa’da her ülkenin Yahudisi farklı
İSPANYA. İspanya kıtasında bugün, Portekiz ülkesi de dâhil olmak üzere; var olan Beni İsrail’in miktarı, en son istatistiklere göre 4500 nüfustan ibarettir. Gerçi Endülüs kıtası, İslam medeniyeti sayesinde, imar ve adalet açısından bütün Avrupa beldelerinin imrendiği asırlarda İspanya’da 1,5 milyondan fazla Musevi milleti vardı. İslam şeriatının gereği olarak, bunlar da kayıtsız ve şartsız dini ve milli adetlerinin yerine getirilmesinde tam bir bağımsızlık üzere bulunuyorlardı. Hatta Endülüs emirleri, çoğunlukla dairelerin işlerini, tasarruf ve yönetim hususundaki yeteneklerinden dolayı Musevilere yaptırırlardı. Fakat İspanya’da (bugün de geçerli olduğu üzere) kamuoyu ve genel eğitim gereği, dini hükümler ve mezhebi taassup geçerli olmasından dolayı; Müslümanlar hakkında vaktiyle reva görülen zulümlerden, onlar da hissedar olduklarından, bu iki kıtada bulunan Yahudiler de hamileri olan Müslümanlar ile beraber yıkılmışlardır.
Müslümanların adaletiyle ayakta durdular
İTALYA: Yakın zamanlara kadar, din adamları güruhunun baskısı altında bulunan İtalya’da da Yahudiler barınamamışlardır. Çünkü Katolik mezhebi mensupları, kendi mezheplerinin olumsuz telkinleri sonucu olarak, Katolik olmayan diğer mezheplere bile kendi bakış açılarından mürtet kabul ede geldikleri göz önüne alınırsa; Mesih’in Zatını yok eden olarak kabul olunan Beni İsrail hakkında ne türlü davranışlarda bulunmaları gerekeceği tahmin olunabilir. Şu kadar var ki, şimdiki İtalya krallığının aslı olan Sardunya Krallığı, Roma ve Napoli hükümetlerine oranla daha serbest bir yönetime sahip olmakla; söz konusu hükümetin yönetimi altında 20.000 kadar Yahudi barınabilmiştir. Bugün bütün İtalya’da 40.000 Yahudi barınmaktadır.
AVUSTURYA- ALMANYA: Bilindiği üzere, Rusya ülkelerinden sonra Avrupa’da en çok Yahudi sakin olan ülkeler, Avusturya – Macaristan kıtalarıdır ki toplam miktarı, 1.600.000 nüfustan ibarettir.
Avusturya’nın birçok zamanlar, Roma İmparatoru unvanı ile bütün Almanya’ya hükmettiğini, dünya tarihi bilen herkesçe bilinir. Beni Ahmar (Endülüs) Devleti’nin yıkılışından sonra İspanya’da bulunan Müslümanlara yapılan katliamlar sırasında; Müslümanların adaleti sayesinde yıllarca emniyet ve refah içinde yaşayan Yahudiler hakkında da çeşitli zulümler yapılmaya başlanmıştır. Bunun üzerine de sözü edilenler, taşıyabildikleri bazı kıymetli eşyalarını alarak, mal ve mülklerini ise terk ederek, Fas, Cezayir, Trablus ve Tunus gibi bazı İslam hükümetlerine sığınmışlar, bir kısmı da Osmanlı ülkelerine ve Mısır’a hicret etmişlerdir. Bunların en zengin / mal mülk sahibi olanları ise Avusturya ülkesine girmişlerdi. Avusturya hükümeti, Özellikle Viyana’da kendilerine mahsus bir sinagog inşasına da izin verilmiştir.
O tarihlerde alman İmparatorluğunu kuran Cermen dukalıkları arasında Hanséatigues denilen üç hükümet, (Brem, Lupeck, Hamburg) şehirleri, Almanya’nın diğer şehirlerine göre İsrail fertlerini kabul ettiler. Almanya’nın önemli ticaret merkezi olan Frankfurt şehri de Yahudileri diğer şehirlerden daha hızlı olarak kabul ederek onların ticari kabiliyetlerinden yararlanmıştır. (5)
Yahudiler her türlü haklardan yararlandı
Tereddütsüz denilebilir ki, Frankfurt’ta elde ettikleri izinlere, dünyanın hiçbir ülkesinde sahip olamamışlardır. Gerçekte, bugünkü İngiltere’de de bir Yahudi ile bir Protestan’ın siyasi ve medeni haklar bakımından hiçbir farkı olmayıp, mecliste Yahudi bir mebus ile Protestan bir mebus yan yana oturmakta ise de, bu eşitlik bundan dört sene evvel tamamıyla ortadan kalkmıştı. Frankfurt beldesine dâhil olan her fert hakkında ülke fertlerinin sahip olduğu her türlü haklardan yararlandırmasından; Yahudiler de, her türlü siyasi haklardan yararlandılar. Din ve adetlerinden dolayı hiçbir saldırıya uğramadılar. İstedikleri tarz ve şekilde sinagoglar yaptılar. Hatta Avusturya ülkesinde elde ettikleri izinleri bile, Frankfurt’ta elde ettikleri hürriyet sayesinde kazandılar.
Bu ayrıntıdan maksadımız, eski Almanya birleşik topluluğu ile o topluluğun başkanlığında bulunan Avusturya İmparatoru’nun, yani Habsburg hanedanının hükümetinde bulunan Yahudilerin diğer ülkelerde olageldiği gibi dışlayıcı durumlarda bulunulmamıştır. Gerçek ifadesi ile haklarında soğuk muamele bulunulmamasından; onlar da, her zayıfın galip olanın kahrından korunmak için riya, müdahene (dalkavukluk), hile ve desise gibi ahlaki metanetin gelişmesini engelleyen kötülüklerde bulunmaya gerek duymamışlardır. Dolayısıyla hemşeriliğe layık bir sıfatla sıfatlandıklarını açıklar ki, Prens Bismark’ın dediği gibi: Avusturya Yahudileri de, Avusturya halkına layık bir durumda bulunmuşlardır.
Her milletin mizacı ve kabiliyetine göre yaşadılar
RUSYA: Gelelim Rusya’da bulunan Yahudilere: Rusya dendiği zaman, öncelikle bu büyük devletin Avrupa ve Asya kıtalarında sahip olacağı ülkeler ve bu ülkelerin her birinde sakin olan milletler göz önünde bulundurulmalıdır. Sonra, esas yönetimi istibdat üzerine kurulan bu devlet; istibdadı korumakla beraber, her kavmin milli mizacı ve kabiliyeti oranında davrandığı da unutulmamalıdır. Mesela Lehistan’da matbuat mutlak bir baskı altında olduğu halde; Baltık tarafında bulunan Finlandiya devleti, dışarıya çıkarmamak kaydıyla; basın yönünden, Londra kadar serbestliğe sahiptir. Petersburg’da yayımlanan gazeteler (sansür) teftiş hakkından muaftır.
Moskova’daki gazeteler, basılmadan önce teftiş memurlarına arz olunur. Tiflis’te uygulanan bir kanun Varşova’da uygulamadan düşer, Lehistan’da yasak olan bir durum, Petersburg’da sürekli ….? Ülkelere mahsus izinler ve yasaklar olduğu gibi değişik milletlere ait muafiyet ve zorlamalar vardır. Mesela, Kırım Müslümanları bazı hususlarda serbest tutuldukları halde; Kazan Müslümanları aynı konulardan yasaklıdırlar. Özetle, milletler ve ülkelerin herbirine mahsus yöntem ve kanunlar geçerlidir.
Sanayi ve ticaretin en süflisini seçtiler!
Yahudilere ise insan tabakasının en süflisi gözüyle bakılıp; kendilerine o derece kötü bir davranışta bulunulur. Yahudiler ise sahip oldukları konumu bilirler. Onlar da sanayi ve ticaretin en süflilerini seçmişlerdir. Mesela mojik denilen köylüler, mest-i müdam (sürekli sarhoş) sıfatının somut örneğidirler. Yahudiler genellikle köylerde meyhanecilikle uğraşırlar. Rus köylüleri, (Mojik) bir buçuk okka votka (yulaf rakısı) içmeden yaşayamaz. Bir mojik de ise günlük bir buçuk votkaya harcayacak para bulamaz. Doğal olarak veresiye içer. “Veresiye şarap içen iki kere sarhoş olur” misalinin uygulama yeri Rusya meyhaneleridir.
Mojik’in, bir mevsim hasattan, diğer mevsim hasada kadar içtiği votka; faiz-i mürekkep kuralının özel tarzıyla, kilelerle buğdaya dönüşür. Mojik hasat mevsiminde, onu gelecek hasat mevsiminde ödemek üzere onu içmeye devam eder. Meyhanecilik yapan bu Yahudiler, mojiklerin sarraflığını da yaparlar. 20 ruble karşılığında, 80 ruble değerinde bir kürkü rehin alırlar. Sonra 20 rublenin bir yıllık faizini de, o 20 rubleden alır. Mesela, mojikin eline 10 ruple verirler. O sırada ise evvelce içtiği votkadan sersemlemiş olan mojik, elindeki 10 rublenin bir rublesini daha tezgâha atarak meyhanede bulunan arkadaşları ile kadehini idare eder. İhtimal ki hem kürkü, hem de borçlandığı meblağı meyhanede bırakarak evine döner. Aklı başına geldikten sonra ise doğal olarak bir derin bir üzüntü içinde ve onun sonucu olarak da Yahudi hakkında bir öfke ortaya çıkar.
Yahudileri tahkir eden bir fıkra
Rusya’daki Yahudilerin gaddarlıkları hakkında şöyle bir fıkra anlatılır: “Mojikin biri bir gün, içecek votka parası bulamaz. Kalkar tefeci bir yahudiye başvurarak; hasad mevsiminde verilmek üzere iki ruble borçlanmak ister. Yahudi ise, iki rubleye iki ruble de faiz ilave ederek, dört rubleye bir senet alır. İki rubleyi çıkarıp köylüye verir. Möjik kapıdan çıkacağı sırada; Yahudi, herifi çağırarak, bu parayı ne yapacağını sorar. Mojik, votka içeceğini söyler. Onun üzerine Yahudi der ki; “ Ne hamakat, şimdi bana 4 ruble borcun var. Elinde ise iki rublen var. Votka içeceğine, şu parayı borcuna karşılık bana versen de, diğer iki rublesini hasat vaktinde ödesen daha iyi olmaz mı?” Mojik, Yahudi’nin sözünü uygun bularak: Derhal iki rubleyi alacaklıya vererek çıkıp gider.
Şu fıkra, Yahudilerin kurnazlığından çok, mojiklerin belâhatına (aptallık/ eblehlik) tercüman oluyor. Dolayısıyla, behimetle (hayvanlık) ile insaniyet arasında bulunan Rusya köylüleri arasında maişet eden Taife-i Beni İsrail (Yahudiler) de bu Moskoflara layık bir halde bulunuyor.
Osmanlı Yahudiler için bulunmaz bir yurt
ROMANYA ÜLKELERİNDE. Romanya ülkeleri de, Rusya’nın diğer türüdür. O bölgede, Irz ve namusa dikkatsizlik hemen tamamen ortadan kalktığından, Romanya Yahudileri şehvet ve zevk rehberliği ile geçinmektedirler. Mademki bir memlekette fuhuş ve sefa geçerli durumdadır, mademki bu ülkede fuhuş ve sefa o halk için doğal bir hale gelmiştir; onu kolaylaştıracak işlemlerde bulunmak Yahudiler için ayıp değildir. Çünkü her türlü haysiyet ve namus ölçüsüne bedel, çeşitli rezillikleri ve fuhşiyatı mubah kabul eden bir milletin, egemenliği altında bulunan aciz bir grup; onların sefa rehberliğinde bulunmakla, insanlığa aykırı harekette bulunmuş sayılmaz. Memleketeyn (Bosna – Hersek) Yahudileri de, Romanya halkına layık Yahudilerdir.
OSMANLI DEVLETİNDE: Osmanlı ülkelerinde bulunan Yahudiler ise Sultan Beyazıt’tan beri daima güven içinde yaşamış, ırz ve namusa özenden hiçbir zaman ayrılmamıştır. Özellikle, kendileri dindarane kanaatleri ile beraber, yeni çalışmaların örneğidirler. (SON)
DİPNOTLAR:
5 . Yahudilerin, Frankfurt’ta elde ettikleri bu serbestlik; bilhassa, ticari anlamda önemli başarılar elde etmelerinde etkili olmuştur. Bu başarı siyasal siyonizmin oluşmasında en büyük katkıyı sağlamıştır. “Siyasal Siyonizm 1860’larda Yahudi yerleşimcilerini Filistin’e göndermek için ilk çabalarla başladı. Sömürgeci cemiyetlerden biri olan “Hoveve Zion” (Sion Dostluğu) 1882 yılında baron Edmund de Rothschild’den mali destek aldı. İki yıl sonra ilk federal konferasları Silezya’daki Kattowitz’de gerçekleştirildi. Böylece birleşmiş bir Dünya Siyonist Örgütü (WZO) 1897’de İsviçre’de Basel’deki kongrede oluşturuldu.” (Davies, NORMAN, Avrupa Tarihi, Çev; Mehmet Ali Kılıçbay, İstanbul, 2006. s. 893) Dünya Siyonist Örgütü’ne mali destek sağlayan Rothschild ailesi de Frankfurt’daki Yahudi sokağındaki bir eskici dükkânından doğmuş ve dünya’nın en zengin ailesi konumuna gelmiştir. “Yeni doğan bebeğe Mayer Amschel adını verdiler (1743). Kendisinden bir buçuk yıl önceki ataları, aynı Yahudiler Sokağında’ki bir başka evin bodrum katında, kırmızı tabelalı bir dükkânda eski öteberi satmışlardı. Elchanan’ın oğlu Isak, o zamanki geleneğe göre Isaak Elchanan bu yüzden kırmızı tabela diye adlandırıldı. Firmanın tabelası aile adı oldu ve İsaak’ın soyuna “Rothschild”ler denildi” ( Sédillot, RENÉ; Değiş Tokuştan Süpermarkete. Ankara, 2005. s. 297.) B. T.