Dolar $
32.58
%0.11 0.03
Euro €
34.91
%0.22 0.07
Sterlin £
40.82
%0.33 0.13
Çeyrek Altın
3960.66
%0.07 2.76
SON DAKİKA
Son Yazıları

Anti-Emperyalizm Çok Güzel, Siz de Gelsenize

08 May 2020

Anti-emperyalizm söyleminin popülerlik kazanması, İkinci Dünya Savaşı sonrasında önce Avrupalı sömürgeci devletlere ve daha çok Amerika Birleşik Devletleri'nin küresel hakimiyetine tepkiyle ilişkilendirilebilir. Soğuk Savaş yıllarında önce solun geliştirdiği ve üçüncü dünya ülkelerinin Batı tarafından tutsaklaştırılması ve sömürülmesine yönelik itiraz, zaman içerisinde farklı ideolojik akımlarda da yankı bulmuştur. Türk solunun 6. Filoyu denize dökme efsanesiyle sahiplendiği yaklaşım zaman içinde milliyetçi ve İslamcı grupların da kendi anti-emperyalist hikayelerini geliştirmesi ile daha geniş toplumsal kesimlerde farklı şekillere bürünmüştür.

12 Eylül öncesinde Milli Görüş hareketinde de Batı ve bilhassa ABD karşıtlığı göze çarpmaktadır. Bu bağlamda Türk solunun Soğuk Savaş koşullarındaki Batı karşıtlığını paylaşır gibi görünmekle beraber benzerlik burada kalmış, dönemin aşırı kutuplaşmış atmosferinde Batı’ya bakıştaki bu yakınsama farklı aktörleri pek de bir araya getirememiştir. 1979’daki İran İslam Devrimi en azından küresel ölçekte Batı emperyalizme karşı muhalefetin bayraktarlığını belli ölçülerde İslamcı hareketin almasına yol açmıştır. Haklı olarak doğal kaynaklarının Batılı şirketler tarafından sömürülmesine tepki gösteren İranlılar, Şah’ı devirmiş ama paçayı bu sefer de mollalara kaptırmıştır. Dünyanın en zengin yeraltı kaynaklarına sahip ülkelerinden birine sahip olup bir türlü gün yüzü göremeyişlerini rejim, hala Batılılar’ın İran üzerinde sonu gelmeyen oyunlarıyla açıklayacaklardır. 

Böylelikle anti-emperyalizm teranesi bu örnekte de görüleceği gibi beceriksiz politikacılar için elverişli bir kaçış yolu olacaktır. Hindiçini’nden Ortadoğu’ya, Afrika’dan Latin Amerika’ya dünyanın dört bir köşesindeki kifayetsiz muhterisler toplumlarına çektirdikleri için bir günah keçisi aramış, çareyi de karanlık emelleri olan Batıllalar’a faturayı kesmekte bulmuşlardır. Bu, ABD’nin ve diğer büyük güçlerin dünya üzerinde emelleri olmadığı, kendi hedefleri doğrultusunda araçlar kullanmadıkları anlamına gelmemektedir elbette. Ama Soğuk Savaş’ın başından bu zamana geçen epey uzun bir sürede başarılı performans göstermiş birçok ülkenin varlığı ortadayken, geri kalmışlığı sadece yabancı güçlerin varlığına bağlamanın sığlığı da ortadadır.

Batı’yla Aşk Nefret İlişkimiz

Tansu Çiller’in Başbakanlığı sırasında Gümrük Birliği imzalandığında, 1999’da Helsinki zirvesinde Türkiye AB adayı ilan edildiğinde veya yüksek düzey bir ABD ziyaretinde müttefiklik ilişkisi bir kez daha teyit edildiğinde kamuoyuna pompalanan coşku herkesin malumudur. Böyle zamanlarda Türkiye Batılı olmayı, ABD ve Avrupa ile güçlü bağlar kurmayı önemsiyor görünmektedir. 2001 krizi sonrası, o zamana kadar görülmemiş büyüklükte bir IMF paketi ve Batı’nın güçlü desteği ile Türkiye hızlı bir toparlanma sürecine girmiş, ertesi yıl iktidara gelen AK Parti hükümeti bu ekonomik programın da Batı yanlısı politikaların da takipçisi olmuştu. AB’yle müzakerelerde yaşanan tavsamanın getirdiği hayal kırıklığına rağmen, Türkiye’nin doğrultusu ve ittifak ilişkileri uzun süre değişmeden kalmıştır. ABD ve Avrupa, Türkiye’nin arada bir canını sıksa da müttefiklik ilişkisi bakidir; benzer şekilde küresel ekonomik sistemle entegrasyon, oyunu kuralına göre oynama kararlılığında bir eksilme yoktur.

Ancak son birkaç senede dış politikadaki uyumsuzluklar ve ekonomik koşulların sıkışmasıyla beraber Batı’yla sürtüşme artmaya başlamış, içeride anti-emperyalist mırıldanmaların dozu artmaya başlayıp neredeyse resmi ideoloji haline gelmiştir. Neticede Avrasyacı marjinal grupların hem dış politikadaki hem ekonomideki uçuk teorileri eşliğinde Türkiye giderek kendini köşeye sıkıştırmaktadır. Güya Batı’ya karşı Rusya’ya yaslanarak elde edilecek dış politika kazanımları veya tuhaf piyasa karşıtı ekonomi teorileriyle yakalanacak mucizevi iktisadi gelişme hülyaları hayatın gerçeklerine çarparak dağılmaktadır.

Artık uçuk kaçık teorilerle, ucuz anti-emperyalizm tatavalarıyla vakit kaybetmeye tahammülümüz kalmamıştır. “Londra merkezli TL’ye saldırı” teorilerini de Avrasyacı zırvalarını da bir an önce geride bırakmanın zamanı çoktan gelmiştir. Günün sonunda, içi boş anti-emperyalizm muhabbetleriyle bir gelecek inşa etmemiz mümkün olmayacaktır.  

Yazarın Son Yazıları
Yazarın En Çok Okunan Yazıları